Gerçek mi rüyâ mıydı bir seyâhat tutturduk
Bir zaman diliminde fersah fersah yol aldık
Belki hayâl ve rüyâ belki uykuya daldık
Görüp tadılanları gönüle oturtturduk
Uykuda geçen zaman ölüme emsâl rahne
İçinde rüyâ varsa uyku gerçek hayattır
..
Ah! İstanbul, İstanbul!
Ben sende kayboldum, beni ara bul
Bir yanın karlıdır, bir yanın yağmur
Artık ben sende yok’um İstanbul
Ne şehirler vardı bilsen gönlümde
Tek seni bıraktım inan kalbimde
..
BİR MACERA
Bu maceranın başında mıyız sonunda mıyız anlamdım doğrusu. Sahi, macera demişken adını demedik. Gönül macerası desem; hadi canım sende(!) Diyeceksiniz. Yaşını başını almış bir adamsın, gönül macerası da nerden çıktı diyeceksiniz. Peki, biz buna yol macerası desek nasıl olur? Ha bak(!) Sakın buna da olmaz demeyin. Birçoklarımızın askerlik macerası gibi yol maceraları da meşhurdur. Dilden dile anlatılır gider.
Bizimki o kadar meşhur olmamakla birlikte, sonuçta bir yol macerası diyebiliriz. Efendim, macera şöyle başlamaktadır: Bir dostumuzu ziyaret için memleketimizin uzak bir vilayetine uzun zamandan beri seyahat düşünüyorduk. Vakta ki bir müddet tehire bıraktıktan sonra, bir yaz günün bunaltıcı bir sıcağında seyahate karar verdik.
Yalnız bu seyahati hem iş yerimden hem de eşimden gizlemek zorundaydım. Sebebini sormayın. Sakın yanlışta anlamayın.
Önce eşime A vilayetin de bir resmi işim olduğunu ve bir bürokrat arkadaşımı ziyarete gideceğimi, iş yerine de B vilayetinde bazı sağlık gerekçelerimi gösterip bir günlük idari izin istedim. Sonuçta hem eşimden hem işimden izni kopara bilmiştim. Sıra C vilayetine gitmek için bir vasıta ayarlamam gerekiyordu. Zira C vilayeti bulunduğum yere göre o kadar ters bir yol güzergâhındaydı ki doğrudan bir vasıta yoktu. Tabiri caiz ise; kulağımı biraz başımın arkasından tutmam gerekecekti(!) Nihayet öyle yapmaya da karar verdim.
Yazıhaneci olan eski öğretmenime C vilayetine nasıl gideceğimin münazarasını yaptıktan sonra beraberce karar vermiştik. Durum onaylanmıştı. Kulağımı başımın arkasından tutacaktım(!) Tuttum, tutmasına da; bu tutuş başımın arkasından mı yoksa bütün bedenimin arkasından mı işte orası pekte belli değildi. Ben anlatıyım siz karar verin.
..
Meğer
İdam mahkumluğum bir hataya saklıymış
Ki ben ölmeden önce
Beyaz kanatlı bir periydim
Uçup yanına mutlulukla yıkanır
Hüzünlerden arınırdım
Gülerken dudağım ruhum şakırdı
..
Şöyle iyice kontrol ortadan,kenardan.
Enine,boyuna ölçüldü fincan.
Ona pek çok söz söylendi,içinde duruyor kahvesi.
Lakin bende az,en çok sevdiğim kısmı telvesi.
“İnce bir yol,uzak yol,epeyi uzun olmalı.
Şimdilik seyahat yok,önü kapalı.”
Bu yüzden bekledim zaten,heybem elimde
..
(Bir ülkenin türkülerini yapanlar [şiirlerini yazanlar] kanunlarını yapanlardan daha güçlüdür... ''Tales'')
Kamu emekçilerinin devlet kaynaklı mağduriyetlerine şimdi bir yenisi daha eklendi.
Vergi iadesi bildiriminden aldıkları üç otuz para...
..
Bunca çektim senden neydi günahım?
İstemem merhamet etme ne olur? *
Secde kıldım amma bil kıblegahım,
Dönmek için niyet etme ne olur?
Tayfur** gibi ricat etme ne olur?
Naz edip her zaman öldürdün beni,
..
Bizi dost bilene dostluk andımız
Veririz ona gül üstat korhani
Ozanlıkta asla olmaz fendimiz
Bu başımıza pir üstat korhani
Bizim bedri baba insanın hası
Ariftir kendisi ilim deryası
..
Karanlık bir ortamda benzersiz bir renk seçtim
Gönlümün en derin yarasında gizliyorum onu
Önümde iyice yıpranmış bir ışık beyazı
Ölüm belki de adımı heceliyor
Aynı anda kapsama alanı dışında olmak
Ya da birbirinden gereksiz sorular
Farklı yüzde aynı insanlar
..
Son diye bitirilemez hadise
İcabında sonun da sonuna gelmişiz
Ne kadar vazgeçsek de kendimizden
Geçmişimizle sevişmemiz kaçınılmaz
Aynı kapılar kapanırken
Birtakım yollara girmiş insanlar
Biz aynı yollarda seyahat ederken
..
Ben de her insan gibi, bir zamanlar küçüktüm.
Yaramazdım, zekiydim, afacan bir çocuktum
Talebelik yıllarım,Sene dokuzyüz yetmiş
Başıboş Sorumsuzdum, Babam gurbete gitmiş
Dedim kendi kendime Var mı başına vuran
..
Alternatif Tatil önerilir........
GÜNEYDOĞU’YA SEYAHAT
Yolculuğumuz gece başladı.Ankara,Pozantı üzerinden gidiyoruz. Toros Dağları dört bir yanımız kapladı.Bolkar Dağlarından beslenen Çifte han kaplıcalarının dağın eteklerinde yapılanmış tesislerinde konakladık.Şeker pınar kaynak sularını geçerek Pozantı’ ya yol alıyoruz.Tekir yaylasında temiz oksijeni bol hava ciğerlerimizi bayram ettirdi.Deniz seviyesinden 1.200 metre yükseklikteki çam ağaçları kaplı tepelerden geçiyoruz. Hava çok sıcak değil yağmur çiseliyor.Gülek boğazını geçip Tarsus’ a vardık.
Artık insan oğlunun tarihinin yazıldığı ilk yerleşim yerlerindeyiz.Tarsus Hıristiyan aleminin en önemli yerlerinden biridir.Aziz Jean Poll burada doğmuştur.Tarsus’ta şelalenin serinliğinde kiremitte alabalık yedik.tadına doyamadık.Cleopatra kapısı ve Eshab-ı Kefh(mağara arkadaşları) gezilerini yaptık.Kraldan kaçan 7 arkadaş ve yol göstericinin sığındığı mağarada 309 yıl uyuduktan sonra mağaradan çıkıp ekmek almak isteyince verdiği paranın geçerli olmadığını görüp tanrıya yalvarıp bizi bu kadar yıl uyuttun bundan sonra da insanlarla karşılaştırma diyorlar ve tanrı tarafından yukarı alındıkları söylenir.Dağın eteğinde yer alan ilginç mağarayı gezdik.Gezimizin ilk günü çok yorulmuştuk. Mersin’deki otelimize doğru yol aldık.
..
Kastamonulu şair arkadaşımız Hacer ALİOĞLU’ndan 17-18 Ocak 2009 tarihlerinde Kastamonu’da “İstiklal Savaşında Türk Kadını” konulu bir şiir etkinliği planladıklarından bahisle bu etkinliğe davet edildiğime ilişkin bir mesaj aldım. Önce görev yaptığım yer ile aradaki mesafe ile birlikte malum kış mevsimindeki olumsuz hava koşullarını da düşünmekle birlikte, cevabım tereddütsüz “Evet, geliyorum” oldu. Halen görev yaptığım il olan Amasya gibi Kastamonu da Türk tarihinde büyük öneme haiz, çok önemli misyonları üstlenmiş bir tarih ve kültür şehridir. Hem daha önce görmediğim bu önemli şehrimizi görmek hem de şiir ve sanat dostlarıyla stresten uzak güzel bir hafta sonu geçirmek güzel olacaktı. Ve beklen gün geldi; özel aracımızla şoförümü de alarak sabahın erken saatlerinde yola koyulduk.
Amasya’dan İstanbul istikametine daha önce birkaç kez seyahat etmiş olmakla birlikte, Tosya’nın içinden geçmem dışında daha önce o yöreyi görmemiştim.Tosya’ya varınca sağa dönüş yaptık ve giderek yükselen dağ şeridinden Kastamonu’ya doğru hareket ettik.Özellikle Tosya-Kastamonu arasındaki güzergah boyunca tabiat beyazlar içindeydi. Beyaz örtüsüne bürülü vadi boyunca ilerleyerek öğle saatlerinde Kastamonu’ya vardık.Davetli şair ve ozan dostları Migros tesislerinde sofrada bulduk.Hacer ALİOĞLU ve Ahmet İDRİSOĞLU bizi içtenlikle karşıladılar.Diğer katılımcı dostlarla da merhabalaşıp kucaklaşarak biz de sofraya dahil olduk.Öğle yemeği, çay ve kısa bir dinlenmenin ardından şiir dinletisinin yapılacağı yere geçtik.
Etkinliğin şiir dinletisi bölümünün yapıldığı Kastamonu Meslek Yüksek Okuluna vardığımızda beni bir sürpriz bekliyordu. Geçmiş yıllarda aynı ilçede milli eğitim teşkilatında yönetici olarak görev yaptığımız ve iki yıl süreyle aynı odayı paylaştığımız değerli meslektaşım şair dostum Kastamonu İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Ahmet UĞUR’u kapıda bekler buldum. Ahmet hocamla uzun zamandır görüşmemiştik, birbirimize sarıldık hasret giderdik ve birlikte salona girdik.Salonu şiirseverler, öğretim görevlileri ve öğrencilerden oluşan seçkin bir izleyici grubu doldurmuştu.Davetli şair ve ozanlarla birlikte İl Valisi, Üniversite Rektörü, Belediye Başkanı ve protokole dahil bürokratlar da salondaki yerlerini aldılar.Hacer ALİOĞLU’nun günün anlamına ilişkin anlamlı şiirini seslendirmesi ve teşekkür konuşmasıyla program başladı.Ardından Ahmet İDRİSOĞLU programa ilişkin kısa bir konuşma yaptı, katılımcılara teşekkür etti.Protokol konuşmalarının ardından şiir dinletisi bölümüne geçildi.Katılımcı şair ve ozanlar birbirinden güzel eserleri seslendirdiler.Adımın anons edilmesiyle birlikte ben de kürsüye çıktım, kısa bir teşekkür konuşmasının ardından “Nehir Kıyısı Düşleri – II” adlı şiirimi seslendirdim.
..
“ Merhaba,
Semih, sana üzücü bir haberim var. Sınıfta kalmışsın. Bir arkadaşım için finansman dersine ait imtihan sonuçlarına bakıyordum. Senin adını da gördüm. İmtihana girmedi yazıyor. Hâlbuki sen buradaydın. Niye imtihana girmedin?
Girdiğin İstatistikten, İşletme finansmanından, Borçlar Hukuku derslerinden kalmışsın. Diğerlerini geçmişsin. Biliyorsun bir üst sınıfa geçmen için en fazla üç dersten kalma hakkın var. Girmediğin ders nedeniyle kaldığın ders dörde çıkıyor. Bu nedenle üçüncü sınıfa geçemiyorsun. İkinci sınıf derslerini geçmeden üçüncü sınıfa geçemeyeceksin.
..
Şiiri ne zaman ve nasıl yazıyorsunuz? Her şey için şiir yazabilir misiniz?
________________________
________________________
Gül DOĞAN
..
http://www.beyazrenkler.org/forum/showthread.php? p=118785#post118785
----------------------------------------
Uykuyla uyaniklik arasindaki düslerin dünyasina da siginiyor aradigi asktir, içindeki alevi sunacagi bir sevgilidir dua Karsindakinin yüregine siginip orada var olmaktir ask Derinligin doruklari'dir içine çekilen duada uzak gerçektir beyazrenklerin benzerligi Meskin akimina gönderiyor gece sabahi Belirsizligin izlerini siliyor ezan musikisinde dualarin izlegidir sessizligin sesinde sessizlikler
Fotograflara bakariz, göremeyiz silinip gitmis yûzleri Yinelenen surette imgedir siyah incilesen gündüzlerde Kimi zaman saçilirlar ortaliga, bazen tek tek toplanmaya çalisilir Duygulari firtina öncesi sessizlige benziyenlerin bakislarinda donuk isiltilar barindiranlarin siyah incileri sevgi Bunlar kimin gönül boynuna yakisir insansak Acaba derken aynalarinda, sevgiliyi çiplak düsleyenlerin benzersiz, pahali duygu incileri arasinda yuvarlanan kelimesiz harflerde yatak odasinin kapisi tenlerine kapali olanlarin önündeki duran anilarda hep biri vardir
..
Onur BİLGE
Ne farkım kalmış benim, iki büklüm ceninden? Bir tomurcuğun kabre açma sancısındayım. Vücudum uyuşmuş sevgisizlikten. Doğmak istiyorum gözlerinde, yeniden. Derinden… Derinden, yüzünden, ellerinden... Üç karanlığın içinden...
Ne kadar güzel, mevsimleri hissetmek... Yağmurun sesini, bulutların rengini, güneşin sıcaklığını, toprağın nemini... Şebnemleri görebilmek, gül yaprakları arasında... Nasıl da dolu dolu gözleri!
Camdan bana bakan kız ne kadar güzel! Gözlerinin içi, hiç böylesine gülmemişti! Böyle bir tebessüm yerleşmemişti dudaklarına, bunca saat, bu kadar... Yürek, aynı yürekti, bildim bileli... Hiç böylesine huzurlu bir sevinçle atmamıştı, ‘Tık tık tık...’ Saçlarına kadar gülüyordu... Pırıl pırıldı, sık sık görünüveren dişleri, bembeyaz...
..
Sabah seher ile çıkardık evden
Karanlık olurdu yollar geçerken
Tarlaya varırdık güneş doğarken
Erkenden kalkardık ne oldu bize
Tarlayı sürerdik eker biçerdik
Kurumuş ekmeği gölgede yerdik
..
Yaylaya yolculuk…
Yaz geldi sıcaklar kendini hissettirdi,
Sıcaktan dolayı hiç terlemedin mi?
Evdeki klimalar serin hava estirdi.
Bir uyuşukluk uyuklama getirmedi mi?
..