Karar, kazanç için çıktığı yolda, kendi kararı ile pastaya katkı katacağı un kaliteli olsun diye seyahat halindeydi. Meslek olarak reklamcılığı seçmiş, kendisi ile bu yolda çıkmak isteyen dost yüreklere birliktelik ve paylaşım yumurtası verme kararı almıştı.
İçindeki çocuğun sesi ile yürüdüğünün farkındaydı. Meraklı düşünceleri ile kapı, kapı dolaşıp, üç insan da bir değer kendisine yüzü dönük gülümseyerek verdiği reklamlar ile kendini ifade etmenin başarı pastasına kattığı tepsi için kendini onurlandırıyordu.
Pastanın üçte biri kendi başarısından kaynaklandığı için, merakını azaltmamaya ve aynı zamanda içindeki karışıklığı çözmeye çalışan, devamlı kendi hayatından kesitler gören, detaycı, düzenli bir yaşamı seçmek isteyen şahıslara, sanki cesaretsizliğin içerisindeki cesareti var gibi davranarak, yeni kapılar bulmak için, çıktığı yolda aslında kendini bil ve kendini tanı isimleri olan değerleri ile kendi kararlarını sergiliyordu.
Geçmişindeki her başarısızlığın altında ki başarı, ikilem yaşatmış olsa da, tereddüt, başarılı olma çabası ile yürüdüğü yol, kriz dönemlerine rastlıyordu.
..
Neye yarar, mevcut aşk, yüzü güldürmüyorsa
Gönüldeki yangını, asla söndürmüyorsa
Mutluluğun ışığı, rengi görünmüyorsa
Sevilen kim, seven kim, iyi bilinmiyorsa…
Neye yarar beklemek, beklemeye değmezse
Hasretten öldürenler, başını hiç eğmezse
..
Çok haber taşıdı Terinos sırtında
Sevgililere, anneye oğlundan mektup,
Seyahat edenler arkadaşlarına kart gönderdi,
Terinos hepsini tasnif etti, yerine verdi.
Günler geçti, banka kartları çıktı,
Bankalar kart sahiplerine fatura yolladı.
..
Kart, süslü ve cicili, dört köşe biçiminde,
Paraya tekme vurup cüzdanlara kuruldu.
Kimi, sükse kazandı. Caka oldu kiminde.
Hiç zahmet görmeyenler, on gramla yoruldu.
Alan, düşünmedi ki, 'Neden bu kadar rahat? '
Çek posun üzerinden, işte sana seyahat!
..
Sıkı sıkı tutunmuş körüklü otobüsün, körük tarafındaki yaşlı kadın. Hep ondan yana bakıyordu. Acaba benzetti miydi birine? O da Otobüs her sallandıkça, çaktırmadan bakıp hala bakıyor mu acaba diye kafasını çevirip kontrol altında olup olmadığına bakınıyordu.
Yaş otuz iki,
Yer İstanbul,
Mevki Sarıgazi;
Mekan Sarıgazi-Mecidiyeköy otobüsü…
..
En temel haktır yaşama hakkı,
Yaşasın insan hakları.
Varlığını sürdürüp taşıma hakkı,
Yaşasın insan hakları.
Her çocuğun olmalı eğitim hakkı,
Bilgiye ulaşıp okuma hakkı,
..
Düşlerimde oturmuşsun
bir park salıncağına
sallıyorum seni
göklere uçururcasına
Düşlerimde yüzüyorum seninle
kıyıdan adalara
..
İstanbul Haremde
Yaz olsa mevsim
Gece ayazları olmasa
Elinde bir bavul
Boğazın kucağına ilk seyahat
Beyaz martılar uçuşuyor
Ya yıldızlar da olmasa ki
..
Astral seyahat
Altında yağız at
Sevda var heybesinde
Sevenler asırlar geride
Bronz heykel
Resmi onlar çizer
Onlar mı kimler
..
Daha önce de kırıldım
Hem de defalarca
Ama
Kırılıp döküldüğümü hiç bilmiyordum.
Taaaa ki sen üstümden geçinceye kadar.
Gölgeye (kırıldığım yere) geçip uzanınca,
..
JANET KOHEN RAHMETLİNİN ARDINDAN
Janet Kohen varmış bizden biriymiş
Asla miskin değil, her dem diriymiş
Şeb-i Arus gecesinin gülüymüş
Gözlerim, sulanır, sulanır durur.
..
Semada uçtu bedenim,
Kondu serçenin kanadına.
Seyahat ederken, geçmişten önümüze
Gülün kokusunda kaybettim benliğimi.
Divane kuşlara
Umut şarkılarıyla seslendim.
Çakıl taşı zerresinde arar oldum
..
Simdi bir seyahat
denize dogru,
uzun uzun
icine cekmek
o havayi,
hayallere dalmak
yildizlara bakip
..
Bilmece
Gecenin ardı gündüz, gündüzün ardı gece
Bir döngüdür çözümsüz, bu esrarlı bilmece
Ölümlü
..
ADANASIZ BİR HAYAT
Gönül ister seyahat
Hasret içte cerahat
Ah! Ben yaşayamam
Adanasız bir hayat!
..
KİMSENİN AKLI ERMEZ
Çok zor sanki bir selâm sonra merhaba demek
Lâf anlamaz oldun bak heba oldu o emek
Söylenenler kâr etmez çektiklerin yetmedi
Neden yaptıklarına kimsenin aklı ermez
..
SEVDALAR OLMASAYDI
Sanki kavuşamayanların
Gözyaşını taşır bulutlar!
Yıldırım da öfke, şimşek de isyan,
Damlalar da umutlar!
..
Paşa, Alman komşunun sinirli köpeklerine kızıp uzun uzun havlıyor. Saldırmak sakin mizacına pek uygun değil ama becerebilse ikisini birden paramparça etmek ister, biliyorum. Hırıltılarını dinlerken vahşetinin farkında olan bir varlığın –hayvan bile olsa- kendisini dizginleyebildiğini hissedebiliyorum. Arkadaşım mutfakta yemek hazırlıyor. Verandadaki yaşlı bademin altında oturup camın arkasında hareket eden gölgesini izliyorum. Şiddeti sevmem ama yemek yaparken o zevkli uğraşın tabiatıyla hiç örtüşmeyen ‘sapıkça’ düşüncelere kapılırım bazen. Özellikle o şehvetli, kesici aletleri kullanırken. O sırada onun aklından geçenleri de merak ediyorum.
Biber ağacının minik pembe toplu çiçekleriyle toprağa sarkan tüyümsü dalları, denizden esen rüzgârla hafifçe salınıyor. Uzaktan cılız bir fener ışığı gibi görünen köy evlerinden bostanlara yayılan köpek ulumalarını da işitebiliyorum. Hayatın o kadar da sevecen olmadığını hatırlatmak ister gibi acıyla bağırıyorlar. Sürekli seyahat eden Amerikalı, dünya aniden durmuş gibi hamağa uzanmış donuk bakışlarıyla parlak dolunayı seyrediyor. Onu esir alan duygu parçacıklarını da görebilmek istiyorum. O sırada hepimizin içindeki o karanlık dehlizleri düşünüyorum. Sessiz ormanın insanı yalnızlaştıran koyuluğu geceyi büsbütün ağırlaştırmış sanki. Belki yanıma aldığım o çarpıcı romanın ürkütücü etkisinden kurtulamadığım için hep o huzursuz ressamı düşünüyorum. Juan Pablo Castel’i...
Aynı zamanda fizikçiydi...
..
İçim de koşan bu ak at
Bekler dururum, ne zaman tökezleyecek,
Geçti bir ömür, anlayamadım bir halt.
Nere de dünkü delişmen beden
Gönül denen bu çılgın at,
İnadına koşar durur,
Beden durur, gönül boyuna savrulur,
..
Ben bilincin karanlık bölgelerine gizlenen esin perilerinin, gök kubbeyi çatlatan kısa süreli şimşekler gibi aniden görünüp yaratanın dünyasını aydınlatan sihirli gücüne inanırım. O perilerin ne vakit gelip nasıl bir iz bırakacağı önceden pek bilinemez. Bazen çocuklukta işitilen tozlu bir masaldan, ayrıntıları hatırlanamayan puslu bir film sahnesinden, incecik bir hayal kırıklığından, bazen hiç unutulamayan kısacık, ürpertili bir dokunma anından ya da okunmakla eprimiş bir kitabın “kayıp” düşüncelerinden, anlatılamadığı için cümleler arasına gizlenen duyguların sessizliğinden süzülüp kendisini umutsuzca bekleyen o yazarın ziyaretine gelirler. Yazı sanatı mevzu bahis olduğunda yazarlar için bu sihirli anların ötesine geçen yazma disipliniyle birlikte, önemli bir gerçek daha var. “O diğer yazarı” neden sevdiğini hissedebilme dürtüsü.
Okumayı seven herkesin “neden o yazarı seviyorum” sorusuna, kendi okuma hazzına uygun kişisel cevapları vardır muhtemelen. Ama bir yazarın başka bir yazarı sevme sebebi, kendi yazı macerasının kaderini de etkileyen önemli bir seçimdir bence. Sevilen yazarı, sadece yazdıklarıyla değerlendiren, gün ışığına çıkanın ardındaki o buğulu bölgeyi merak etmeyenler benim pek ilgimi çekmiyor doğrusu. Yazarların korkularını, kırgınlıklarını, kendilerini neden ve nasıl sakladıklarını, küflü alışkanlıklarını, çaresizliklerini, yalnızlıklarının arkasına gizledikleri sırları, tutkularını, acılarının onları nasıl beslediğini, hatta mümkünse diğer yazarları kıskanmalarının gerçek sebeplerini en az yarattıkları kadar merak ediyorum çünkü. Bütün bu saydıklarım mahrem gibi görünse de o duyguların derinliğini yazarlara doğal bir zarafetle sorabilen röportajcılar ve her zaman pek de eğlenceli olmayan bu sorulara kendilerine has farklı üsluplarla cevap verebilen yazarlar var elbette. Tuhaf bir biçimde onları da okurlardan çok diğer yazarlar merak ediyor.
Röportajlarla yalnızlığını unutan Pamuk...
..