Karanlık bir geceden
Mavi bir deniz kıyısına yürüyorum,
Bırakıp içimdeki muzdarip leylaları,
Umarsız bakışlarında bir ceylan
Mecburuna mecnun arıyor
Bir güle çığlıktır diye bakmanın anlamsızlığını,
Anlatırken geçen yaz bu sahildeki ayak izlerine,
Anı defterini açık bıraktığımız otobüs duraklarında,
Dipsiz bir çuvalmış gençliğimiz
..
Sevgi kalbimize PARK YERİ olsun
Yeşilin formatlarına uymadı
Yüreğimizde taşıdığımız maviler,
Siyah bir tablodan iltica gökyüzüne martılar,
zulmün kamburuna takılmadan yolcular,
Dağların tepesine gemileri indirme vaktidir,
İadeyi devri alem başlayacak yasal kelimelerde,
Benim olmayan kimliği atacağım çöp tenekesine
..
Hey İstanbul uyan artık mahmur uykularından,
İçimde besteleri kurşunlanmış türkülerle sana geliyorum,
Esrarından arşa değen yerlere mi çıkıp ikamet edeyim
Yoksa sefere çıkmış her gemiye bu miraçtır deyip mi bineyim.
Kalkıp göç eylemezken başımızdan
Dişleri sökülmüş eylül sabahı,
Urganda boynu kırılanlara selam olsun Hubeyb’den
İşkencede ölenler selam size, Yasir’den, Sümeyye’den
Şarapnel parçasıyla havaya uçan er selam sana Şamil’den
..
Leyla ile mecnuna bırakmış kentler sohbeti,
Yürü içinde aşk masallarının çıkmaz yolu kadavra
Kırılgan bir aynada köşe bucak aradığım yüz benim değil,
İplerden akan ırmaklar kan, yalnızlık mihrabında seyahat,
Heybemde bereketli kuşlar, yangın yerinde gökkuşağı
Düşleri vurulmuştur Nil’in, Fırat duymaz Dicle’nin çığlıklarını
Nereye bakarsan bak, namlu uçlarına konuşlanmıştır hayat,
Yada patlaması muhtemel bir yanardağın eteklerinde
Oturup piknik yapmaktır hayat.
..
İşkencede susabilen bir hayvanmış bedenimiz.
Elbet korkmasına korkmadık ya adüvden
Birinci şube ikliminde geçerken ocak, şubat, mart.
Boğazımızdan aceleyle uçup giderken binlerce kuş,
Meğer işkencede susabilen bir hayvanmış bedenimiz.
Kaçıyorum kendi tabutumu taşımaktan bütün cinayetlere,
Bütün bahçelerde nevrozlu güller açar bu mevsim,
Özgürlük alnımızı okşayan hain bir mermi olmasın
..
Unutulmuş bir hikayenin
Bam teline sıkça basıyoruz
Çoğuna günaydın bile diyemediğimiz
Merhabasız günler çıkıyor sözlüğümüzden
Dur yüzüne dokunamadığım şafak
Bir yıldızın intiharı gibi olmasın
Elimden kayıp gidişin
Hangi saatlerde vurur kıyılara dalgalar
Nasıl kımıldar yerinden mezar taşları
Hangi bağda kışın ortasında bir salkım üzüm olur
..
Sadom ve gamora değil elbet bırakıp gideceğim kent,
Birazdan kalkıp gideceğim,
Ufak adımlarla, topal adımlarla,
Sadom ve gamora değil elbet bırakıp gideceğim kent,
Yinede geriye dönüp bakmaya cesaretim yok..
Gitmem lazım,
Ceketimin yakasında oturmuş haydutlar,
Adım attığımız yer balistik raporlara düşüyor,
..
O kemendi boynuna takmak isteyenler var!
Şu bizdeki şans mıdır ki
Yolda yürürken totem düşer başımıza,
Biraz çekilsek gecenin kıyısına dinlenmeye,
Ya bir dinozor gelir başucumuza oturur,
Ya bir dağ kalkıp gider yerinden,
Şikâyetçi değilim yüzüme çarpan şehrin gürültülerinden,
..
Şimdi kan devrinin
Mahşeri yok sokaklarda,
Güvercinler uykuda,
Haber ulaştırmak
Yasak dağlarda.
Mevsim savaşları taşıyor sırtında,
Sarışın imparatorlukları yıkıldı ehramın,
Bir iftira, bin kefene, bin tabut.
Karanlığın yelelerine örüldü unutkanlık
..
Şimdi evimin çatısında dolaşan filleri arıyorum
Bir kuşun duvara çarpması gibi olmamalıydı,
Tümörlere girişimiz,
Protez bir gülüş harmanlamamalıydı yüzümüzün aksesuarına yerleşen
Hoşgörülü olmayan çocukları
Göğsümdeki saatin sarkaçlarına asılan cellâtlara bayram yok
Korkunun alyuvarlarında jimnastik yaparken beynim,
Şahdamarımızda gökten boşalan yağmurları selamlayan kuşlar
İkamet ediyor.
..
Katile bile sığınaktı
Hani uykular
Bak süngülerle girdiler düşlere,
Yürümesin diye
Beynimizin içindeki dağ
Kıyameti çattılar
Kaşlarımız üstüne
Şimdi kayboluyoruz
Musa’nın Nil’inde
Tur dağı gölgesini öfkeleştirirken
..
Ağrıyan bir mutluluk olmasın
Ağrıyan yanlarımızı ikmal eden tabutlar
Soğukta üşüyen ceset olmasın
Mavi bir tülbent karanlığa.
Başım dik, vazgeçilmez aşk,
Tozlu raflar arasında menzil
Beyhude dolaşır kelebekler hekim yok,
Kurşun sıksan karanlığa,
Bezirgân çarşısından yükselir mızraklar,
..