Dolu dolu programlarla yüklü yoğun ve hareketli bir eğitim öğretim yılı ve yorucu bir çalışma döneminin ardından, bir müddet de olsa iş ortamından uzaklaşmak ne kadar güzel oluyor.Bu maksatla Temmuz ayının başından itibaren yaklaşık bir ay süreli izne ayrılarak memleketim Ankara’ya doğru yola çıktım.Yaz tatili nedeniyle herkes Ankara’dan uzaklaşırken, ben de bazı özel ve ailevi işlerim nedeniyle tatilin büyük bir kısmını Ankara’da geçirdim.Çocukluğumun, öğrencilik yıllarımın ve çalışma hayatımın büyük bir bölümünü geçirdiğim anılırımın kenti Ankara’dan son yıllarda epeyce uzak kalmıştım.Bu vesileyle belki de son yıllarda ilk kez bu kadar uzun bir süre Ankara’da kalma şansına sahip oldum.
Tatilimin ilk haftasını bazı ailevi ve özel işlerim nedeniyle Ankara'da geçirdikten sonra, Ankara’da ikamet eden kardeşimle birlikte eş ve çocuklarımızı da yanımıza alarak Çamlıdere-Kızılcahamam-Gerede-Mengen-Devrek-Çaycuma-Bartın-Amasra güzergahında üç günlük bir seyahat yaptık.Daha önce sadece resimlerini gördüğüm Amasra ne kadar büyüleyici güzelliğe sahip bir yurt köşesiymiş meğer, tam da şairlere göre yer.Orada geceleyip güzel ve durgun bir yaz gecesinde mehtabın denizle öpüştüğünü, kaldığımız pansiyonun balkonundan seyretmeme rağmen tabi ki şiir yazamadım.Ama sanıyorum Amasra da Amasya gibi şairlerin mısralarına, ressamların fırçasına her zaman ilham kaynağı olacak nadide güzelliklere ve büyüleyici çekiciliğe sahip şirin bir yer.Yurdumuzun o bölgesini bugüne kadar görmek nasip olmamıştı.Kısa ve güzel geçen bir seyahatin ardından birkaç gün sonra güzel anılarla tekrar Ankara’ya döndük.
Birkaç kez eski mahallemizde çocukluk ve mahalle arkadaşım Hünkar Dağlı ile buluştuk.Bu mahallede herkes her ikimize de “Hoca” diye hitap ederler, adımızı pek bilen olmaz.İkimizi bir arada gören eski mahalle dostları ve arkadaşları “Oooo, hocalar hangi rüzgar attı sizi böyle bu taraflara” şeklinde iltifatta bulundular.Oturup birkaç yerde çay kahve içtik, eskilerden ve tabi ki sanattan şiirden konuştuk.Eski dostlarla, hemşehrilerimle ve çocukluk arkadaşlarımla karşılaştım.Onlarla ayrı ayrı hasbihal etme imkanı buldum, benim için güzel bir değişiklik oldu.Ayrıca, yine bir başka gün şair dostlarımızdan hemşehrim Ahmet Eroğlu ile karşılaştık, Altınpark’ta bir kafeteryada oturup çay kahve içtik, ordan buradan ve şiirden konuştuk.
Bir başka gün; değerli şair dostumuz Ahmet Tahsin Bey beni telefonla aradı, birlikte bir yemek yiyelim dedi.Ve görüşmemizin ardından birkaç dakika sonra gelerek eşimle birlikte bizi Aydınlıkevler’den aldı.Birlikte Nazlıhan Hasköylü’ye kahve içmek için uğradık.Bilahare Nazlıhan hanımı da alarak beraber Ankara kalesine çıktık.Burada Ahmet Tahsin ile Nazlıhan Hasköylü’nün birlikte el sanatları çalışması yaptıkları atölyelerine uğradık. Bu vesileyle Ankara kalesindeki tarihi dokuyu yeniden gezip görme imkanı bulduk.Yine burada güzel bir mekanda oturup çay kahve içtik, şiir ve sanat üzerine sohbet ettik.Öğleden sonraki saatlerde Ankara kalesinden ayrılarak yine birlikte İvedik köyünde yeni hizmete girmiş güzel bir balık lokantasında yemek yedik, geç saatlere kadar şiir ve sanat üzerine sohbetimize devam ettik.Böylece yararlı, dostane ilişkilerin güzelliğine yansıyan güzel bir gün geçirmiş olduk.
Başka bir gün yine eski mahallemizden Cebeci istikametine doğru giderken, uzun yıllar önce bir müddet öğrencisi olduğum Gülveren lisesinin önünden geçtim ve bir anlık da olsa o eski öğrencilik yıllarını yadettim.Gülveren lisesini geride bırakıp kırmızı ışıkta mecburi duruş yapınca, hemen sağ tarafıma düşen Cebeci Asri mezarlığı ve bu mezarlığı gölgeleyen çınar ağaçları dikkatimi çekti.Yeşil ışık yanıp yol açılınca gayri ihtiyari bir şekilde sağa dönüş yaptım ve uhrevi ve mistik bir havayı teneffüs ederek bir anda kendimi kabristanı gölgeleyen uzun ve geniş yola atıverdim.Birkaç dakika sonra da 'Otuz Beş Yaş' şairi merhum Cahit Sıtkı Tarancı üstadın başucundaydım.Üstadın kabrini çok bakımsız buldum; kabrin üstündeki toprak kısım çatlamış dağılmış toz hale gelmiş, bir tek çiçek kalmamış, hepsi kurumuş yok olmuş.Tabi ki bir şair olarak üzüldüm; memleketimizde şairlere ve sanatçılara yaşarken değer vermeyen bir anlayışın, bu kıymetleri kaybettikten sonra da devam ettiğini gösteriyordu bu durum.Arabamın bagajındaki su dolu pet şiseleri kabir toprağının üstüne boşalttım.Ve kabir taşında yazılı olan üstadın 'Sanakârın Ölümü' başlıklı şiirinden alınmış;
..
BORABOY ŞİİR ETKİNLİĞİ BİR RÜYA GİBİ BİTTİ
YEŞİLIRMAK ŞİİR VADİSİ GRUBU
***BORABOY ŞİİR ETKİNLİĞİ***
(11-12 Mayıs 2007)
Taşova İlçe Milli Eğitim Müdürü Ali Rıza ATASOY tarafından, antoloji.com kültür ve sanat portalı bünyesinde 12 Mayıs 2006 tarihinde kurulan ***Yeşilırmak Şiir Vadisi Grubu*** bir şiir etkinliği düzenlendi.Grubun birinci kuruluş yıldönümü olan 11-12 Mayıs 2007 günlerinde yapılan ***Boraboy Şiir Etkinliği*** programı, katılımcıların ve izleyicileri hafızalarında unutulmayacak renkli anılar bırakarak son buldu.
..
Su Gibi_Sizi tanıyoruz ama yinede bizlere kısaca yaşam hikayenizi anlatır mısınız?
Ali Rıza Atasoy_ Tabi memnuniyetle; 1958 yılında Ankara'nın Çamlıdere İlçesinde doğdum. İlkokulu Çamlıdere'de, ortaokul ve lise öğrenimimi Ankara'da tamamladıktan sonra, 1985 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümünden mezun oldum. Üniversite öğrenimimden sonra Milli Eğitim Bakanlığı merkez teşkilatında çeşitli idari görevlerde çalıştım. Ankara'nın Mamak ve Altındağ İlçelerinde öğretmenlik yaptım ve okul yöneticiliği görevlerinde bulundum. Van'ın Muradiye İlçesinde ve Konya'nın Kulu İlçesinde İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü olarak görev yaptım. 21 Temmuz 2004 tarihinde Taşova İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne atandım ve halen bu görevimi sürdürmekteyim.
Su Gibi_Şiir yolculuğunuz nasıl başladı?
Ali Rıza Atasoy_ İlkokul öğrenciliğimden bu yana sürekli kitap okuma alışkanlığı olan birisiyim.Bilhassa şiire karşı ilgim ortaokul öğrenciliği yıllarımda başladı ve lise öğrenciliğim yıllarında da tabi öncelikle bir okuyucu olarak şiirle yakından ilgilendim. 1980-1984 yıllarında üniversite öğrencisi olarak bulunduğum Erzurum’da ilk kez şiir yazmaya başladım. O yıllarda yazdığım bazı şiirlerim, Ahmet Kabaklı hocanın yönettiği Türk Edebiyatı Dergisi başta olmak üzere bazı ulusal ve yerel yayın organlarında yayımlandı.Üniversiteyi bitirdikten sonraki yıllarda yaklaşık yirmi yıl süreyle yine iyi bir şiir okuyucusu olma özelliğimi devam ettirmekle birlikte, bu gecen yirmi yıllık süre içinde yazdığım şiirlerin sayısı bir elin parmakları sayısını geçmez, ta ki Amasya’nın Taşova İlçesine kamu görevlisi olarak atanıp göreve başlayıncaya kadar. Başka bir ifadeyle Taşova’da göreve başladıktan bir müddet sonra uzun yılların ardından ilk kez Yeşilırmak Türküsü ve arkasından da Boraboy Şiiri, Yalıboyu Evleri, Solingen Şehitleri, Şahin Yaylası gibi bu yöreyle ilgili şiirlerim başta olmak üzere birçok şiir yazdım. Son yıllarda yazdığım bu şiirleri, üniversite öğrenciliği dönemimde yazdığım şiirlerimle birlikte antoloji.com adlı sanat sitesinde yayımladım. Hatta bu sanat portalı bünyesinde Yeşilırmak Şiir Vadisi Grubu adında bir grup kurdum.Yani yaklaşık çeyrek asrı aşkın bir süredir şiirle yakından ilgilendiğimi söyleyebilirim. İşte edebiyatla ve şiirle ilgili maceramız yukarıda kısaca sözünü ettiğim şekilde başlamış oldu ve halen bu şekilde devam etmektedir
Su Gibi_Etkilendiğiniz şair ve yazarlar oldu mu? varsa kimlerdir?
..
Şair Orhan Veli gibiyim,
'Malda mülkte yoktur gözüm,
Vallahi yoktur'
Allah'a şükür,
Eşim dostum arayıp soranım çoktur.
Cebeci'de Çamlık'ta mangal yakarız ara sıra,
Kurufasülyeyi ve İncikefali'ni çok severim,
Bend-i Mahi'de yüzerim,
El ederim Tendürek dağına,
Van gölünün kıyısından.
..
Uzun ve yorucu bir çalışma döneminin ardından kısa süreliğine de olsa bir tatile çıkmak ne kadar güzel oluyor. İş ortamından uzaklaşmışken hele bir de seyahate çıkıyorsanız, insan bu duygunun güzelliğini o zaman daha da iyi anlıyor. Okulların yarıyıl tatiline girmesiyle birlikte yaklaşık on gün süreli izne ayrılarak görev yerimden memleketim Ankara’ya doğru yola koyuldum. Her zaman yaptığım gibi birinci gün çocukluk ve öğrencilik yıllarımı geçirdiğim eski mahallemizi ziyaret ettim, tanıdıkları ve çocukluk arkadaşlarımı gördüm. Çocukluk ve öğrencilik yıllarından arkadaşım olan şair dostum Hünkâr Dağlı’yı aradım. Bir müddet sonra geldi ve bir mekanda oturup çay kahve içtik, eski günlerden ve şiirden, sanattan konuştuk. Hünkar Dağlı, her hafta Pazar günleri düzenlenmekte olan “Başkent Şiir Akşamları” programından söz etti. Ve “Ben bu hafta katılmak niyetinde değildim ama mademki sen geldin, hadi beraber gidelim” dedi. Bunun üzerine belirtilen saatte Necatibey Caddesinde güzel bir mekanda gerçekleştirilen program yerine vardık. İçeri girdiğimizde takriben yirmi civarında şair ve sanat dostunun program salonunda yerlerini aldıklarını gördük ve gösterilen yere oturarak biz de programa dahil olduk.
“Başkent Şiir Akşamları” programını; Milli Eğitim Bakanlığı merkez teşkilatında görev yaptığım yıllarda gıyaben tanıdığım, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı eski üyelerinden şair-yazar Ahmet Sevgi hoca yönetiyordu. Bu program vesilesiyle Ahmet Sevgi hocamı daha da yakından tanıma, tanışma ve kendisiyle konuşma fırsatı buldum. Belirtilen vakit geldiğinde, genç şairlerimizden İsmet Benli’nin Sezai Karakoç üstada ait ünlü Mona Rossa şiirini takdimi ve Ahmet Sevgi hocamın açış konuşmasıyla program başlamış oldu. Katılımcılar sırasıyla mikrofona davet edildi. Daha çok şiir sunumlarıyla tanıdığımız şair dostumuz Cumhur Karaca’ya söz verildiğinde bana bir jest yaparak kendine özgü sesiyle “Esmer Benli Yârim” isimli şiirimi seslendirdi. Yine genç öğrenci şairlerden Anıl Çağlayan da “Ankara Garı’nda Beni Bekle” isimli şiirimi okudu. Her iki şair dostun bu küçük sürprizlerinden gayet mutlu oldum. Söz hakkı bana verildiğinde kısaca kendimi tanıttıktan sonra şiire ne zaman başladığıma ve ne tür çalışmalar yaptığıma ilişkin kısa bir açıklamanın ardından programa Ferhat diyarı Amasya’dan gelip katıldığımı belirterek “Ferhat” başlıklı şiirimi seslendirdim. Kısa bir aranın ardından programın ikinci bölümü başladı ve ikinci bölümde de bir müddet önce şair meslektaşım Ersin Kayışlı tarafından bestelenen “Gözlerin” başlıklı şiirimi okudum. Program süresince katılımcı şairler kendilerine ait şiirlerin yanı sıra Yunus Emre, Karacaoğlan, Mevlâna, Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sezai Karakoç, Abdurrahim Karakoç, Nurullah Genç gibi şairlerden de örnekler sundular. Program yöneticisi Ahmet Sevgi hocam bu adını saydığım şair ve fikir adamalarına sanat ve şiir görüşlerine ilişkin açıklamalar yaptı. Bendenize hitaben “Amasya için çok güzel şiirler yazıyorsun ama sen Ankaralısın, senden bir Ankara şiiri bekliyorum” şeklinde küçük bir sitemde bulundu. Dolu dolu ve seviyeli bir programdı, programdan kendi adıma büyük bir keyif ve feyz alarak ayrıldığımı belirtmeliyim.
Bir başka gün şair dostlarımızdan İbrahim İmer’den bir grup şair arkadaşla “Kuytu Kültürevindi” buluşup sohbet edeceklerine ilişkin bir mesaj aldım. Beni de bu sohbet programına çağırıyorlardı. Belirtilen saatte program yerine vardığımda başta değerli büyüğümüz İsmet Bora Binatlı ağabeyimiz olmak üzere Hünkar Dağlı, İbrahim İmer, Müzeyyen Keskin, Hüseyin Bacanak, Ahmet Şahinoğlu, Deniz Şahinoğlu ve Bayram Yelen gibi bir grup sanat dostunu ilgili mekanda yerlerini almış ve sohbete dalmış halde buldum. Bana da yer gösterip iltifat ettiler ve böylece biz de sohbete dahil olduk. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar şiirden, sanattan ve bugüne kadar yapılan ve ilerde yapılması düşünülen sanat etkinliklerinden konuştuk. Sonra, kurucusu bulunduğum Yeşilırmak Şiir Vadisi Grubu’nun faaliyetlerinden ve grubumuz adına iki sene üst üste düzenlediğimiz “Boraboy Şiir Günleri” etkinliklerinden söz açıldı. Grup yöneticilerinin bir kısmını burada bulmuşken grubumuzun faaliyetlerinin yanı sıra ileriye dönük program planlarımızı da değerlendirme fırsatı buldum. Sonunda grubumuz adına ikinci kitabı, yani Vadiden Esintiler –II Şiir Antolojisini çıkarmayı kararlaştırdık. Yeşilırmak Şiir Vadisi Grubu mensubu 50 şairin katılımıyla hazırlamakta olduğumuz şiir antolojisi şu an dizgi aşamasında olup, kısa bir süre sonra şair dostlarla ve okuyucusuyla buluşacaktır.
Yine bir başka gün Çamlıdereli hemşerilerimden bir davet mesajı aldım. ÇAMLIDERE VE DOĞA DOSTLARI DERNEĞİ’ nin her hafta Çarşamba günleri dernek merkezinde yapılan sohbet toplantısına davet ediliyordum. Derneği ve hemşerilerimi ziyaret edeceğime ilişkin derneğin yayın organı olan www.camliderem.org sitesinde bir haber de yapılmıştı. Belirtilen günün akşamı dernek yönetiminden değerli hemşerim Kadir Civelek beni Aydınlıkevler’den aldı. Birlikte Yenimahalle’de bulunan dernek merkezine vardığımızda başta dernek başkanımız ve aynı zamanda Sabah Gazetesi spor yazarı Ali Öcal olmak üzere, dernek yöneticileri ve hemşerilerim beni içtenlikle karşıladılar. Dernek yönetiminden Ümit Kaya, Davut Erşahin, Ali Fuat Atalık, İsmail Çetiner ve değerli meslektaşım Faruk Çalışıcı ve diğer hemşerilerimle tanışıp konuşma fırsatı buldum. Sohbet ve buluşma programına bir müddet önce Ankaragücü Spor Kulübü basın sözcülüğünden istifa eden değerli hemşerim Sami Altunyuva ve şair dostlarımızdan hemşerim Ahmet Eroğlu da katıldı. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar şiir-sanat ve spor üzerine sohbetimiz devam edip gitti. Bir ara “TÜRBE / ÇAMLIDERE ŞİİRİ” isimli şiirimi okudum. Şiiri seslendirmem esnasında Çamlıdereli hemşerilerimin büyük bir duygu yoğunluğu içine girdiklerini gözlemledim. Sohbetimize şiir ve sanat programları ve bizim Boraboy Şiir Günleri etkinliklerinden söz ederek devam ettik. Başta dernek başkanımız olmak üzere dernek yöneticileri ve hemşerilerim Boraboy Şiir Günleri etkinliğinin benzerinin memleketimiz Çamlıdere’de de yapılması yönündeki taleplerini dile getirdiler. Böyle bir etkinliğin kendi memleketimizde de düzenlenmesi için karşılıklı görüş alışverişinde bulunduk. Sonuç olarak 27-28 Haziran 2009 tarihlerinde iki günü kapsayacak şekilde bir şiir etkinliğinin Çamlıdere Ve Doğa Dostları Derneği adına “Çamlıdere Aluçdağı / Çamkoru Şiir Günleri” adı altında Çamlıdere’de yapılmasını kararlaştırdık. Böylece şiir ve sanat adına dolu dolu yararlı bir günü daha yaşamış oldum.
Bir başka gün, uzun yıllardır görmediğim ilkokul öğretmenim Mustafa Dilek hocamı Yenimahalle’deki ofisinde ziyaret ettim. Öğretmenler Günü ve bazı özel günlerde telefon ve mesaj yoluyla görüşsek de uzun yıllardan beri yüzyüze görüşmemiştik. Öğretmenim beni beklemediği bir anda bürosunun kapısında görünce çok şaşırdı, duygulandı ve sevindi, birbirimize sarılıp hasret giderdik. Onsekiz yaşında genç ve yakışıklı bir delikanlı olarak tanıdığım öğretmenimi saçlarının yarısı dökülmüş ve beyazlamış, kilo almış, dinç ve sağlıklı olmakla birlikte yaşlanmış olarak buldum. Öğretmenim, bizi ilkokuldan mezun ettikten sonra aynı zamanda bir başka alanda yüksek eğitim yaptığı için, mesleğinin ilk yıllarında öğretmenlik mesleğini bırakmıştı. Şimdi kendisine ait bir inşaat firmasının sahibi ve yönetim kurulu başkanı olsa da öğretmenlik yaptığı yılları halen özlemle anmaktadır. Çalışma odasına girdiğimde odanın duvarlarının biz öğrencileriyle öğretmenlik yıllarına ait fotoğraflarla dolu olduğunu gördüm. Elimden tutarak tek tek fotoğrafları ve bu resimlerdeki öğrencilerini isimleriyle anarak gösterdi, onlarla ilgili bilgiler sordu. Birçok arkadaşımız hakkında genel malumatı vardı, hatta öğrenci velilerinden çoğunu isimleriyle zikrederek sordu. Benim dahi hatırlayamadığım bir çok öğrencisini ve hatta öğrenci velisinin isimlerini nasıl bugüne kadar unutmadığına şaşırdım doğrusu. Bu anlamlı ziyaret vesilesiyle, yirmi beş yılı aşkın bir süredir içinde bulunduğum eğitim camiasını ve bu camianın fedakar temsilcileri değerli öğretmen arkadaşlarımı bir kez daha minnetle yadettim. Ve kime ait olduğunu şu an hatırlayamadığım “Tanrı yeryüzüne inseydi öğretmenlik yapardı, bu yüzden öğretmenlerde tanrısal bir güç vardır” şeklindeki sözü hatırladım. Öğretmenliğin, ne kadar güzel ve hiçbir maddi kıymetle ölçülemeyecek derecede kutsal bir meslek olduğu yönündeki genel görüşü bir kez daha benimsedim. Akşamın ilerleyen saatlerine kadar öğretmenimle sohbet edip eski güzel günleri andıktan sonra kendisiyle vedalaşarak oradan ayrıldım.
..
Kastamonulu şair arkadaşımız Hacer ALİOĞLU’ndan 17-18 Ocak 2009 tarihlerinde Kastamonu’da “İstiklal Savaşında Türk Kadını” konulu bir şiir etkinliği planladıklarından bahisle bu etkinliğe davet edildiğime ilişkin bir mesaj aldım. Önce görev yaptığım yer ile aradaki mesafe ile birlikte malum kış mevsimindeki olumsuz hava koşullarını da düşünmekle birlikte, cevabım tereddütsüz “Evet, geliyorum” oldu. Halen görev yaptığım il olan Amasya gibi Kastamonu da Türk tarihinde büyük öneme haiz, çok önemli misyonları üstlenmiş bir tarih ve kültür şehridir. Hem daha önce görmediğim bu önemli şehrimizi görmek hem de şiir ve sanat dostlarıyla stresten uzak güzel bir hafta sonu geçirmek güzel olacaktı. Ve beklen gün geldi; özel aracımızla şoförümü de alarak sabahın erken saatlerinde yola koyulduk.
Amasya’dan İstanbul istikametine daha önce birkaç kez seyahat etmiş olmakla birlikte, Tosya’nın içinden geçmem dışında daha önce o yöreyi görmemiştim.Tosya’ya varınca sağa dönüş yaptık ve giderek yükselen dağ şeridinden Kastamonu’ya doğru hareket ettik.Özellikle Tosya-Kastamonu arasındaki güzergah boyunca tabiat beyazlar içindeydi. Beyaz örtüsüne bürülü vadi boyunca ilerleyerek öğle saatlerinde Kastamonu’ya vardık.Davetli şair ve ozan dostları Migros tesislerinde sofrada bulduk.Hacer ALİOĞLU ve Ahmet İDRİSOĞLU bizi içtenlikle karşıladılar.Diğer katılımcı dostlarla da merhabalaşıp kucaklaşarak biz de sofraya dahil olduk.Öğle yemeği, çay ve kısa bir dinlenmenin ardından şiir dinletisinin yapılacağı yere geçtik.
Etkinliğin şiir dinletisi bölümünün yapıldığı Kastamonu Meslek Yüksek Okuluna vardığımızda beni bir sürpriz bekliyordu. Geçmiş yıllarda aynı ilçede milli eğitim teşkilatında yönetici olarak görev yaptığımız ve iki yıl süreyle aynı odayı paylaştığımız değerli meslektaşım şair dostum Kastamonu İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Ahmet UĞUR’u kapıda bekler buldum. Ahmet hocamla uzun zamandır görüşmemiştik, birbirimize sarıldık hasret giderdik ve birlikte salona girdik.Salonu şiirseverler, öğretim görevlileri ve öğrencilerden oluşan seçkin bir izleyici grubu doldurmuştu.Davetli şair ve ozanlarla birlikte İl Valisi, Üniversite Rektörü, Belediye Başkanı ve protokole dahil bürokratlar da salondaki yerlerini aldılar.Hacer ALİOĞLU’nun günün anlamına ilişkin anlamlı şiirini seslendirmesi ve teşekkür konuşmasıyla program başladı.Ardından Ahmet İDRİSOĞLU programa ilişkin kısa bir konuşma yaptı, katılımcılara teşekkür etti.Protokol konuşmalarının ardından şiir dinletisi bölümüne geçildi.Katılımcı şair ve ozanlar birbirinden güzel eserleri seslendirdiler.Adımın anons edilmesiyle birlikte ben de kürsüye çıktım, kısa bir teşekkür konuşmasının ardından “Nehir Kıyısı Düşleri – II” adlı şiirimi seslendirdim.
*** Nehir Kıyısı Düşleri - II ***
I.
..