Sevmenin Garip Bir Bedeli Bu Yürek Vurgu ...

Mustafa Yılmaz 4
765

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Sevmenin Garip Bir Bedeli Bu Yürek Vurgunları...

Son sözleri söylenmemiş aşk yaşanıyordu aslında uzatılarak...
Bütün düşünceler bakışlara direniyordu aslında tükenmemek için...

Yalvarmayan seslerin tınısı ağırlaşmış, kalınlaşmış, bir türlü hedefine varamayan mermiler gibi salınıyordu boşa...
Sadece şaşkınlığın gecikmişliği yapışmıştı eskimiş sevdaya, çürümek için, körlemesine renkler salınıyordu, renk cümbüşlüğünü kaybederek pişmanlıklara, tümü siyahlaşmış zamanlara uzuyordu düşler...

Sadece garipleşen bir yürek vardı sevgi çıkmazında, sadece yalvarmayan bakışlar dolanıyordu unutulmuş gölgeliklerde, küskünlük ve de acınası beden çöküklüğü dar ediyordu düşünceleri...

Dar anların geniş bakışları atıyordu diplere çaresizlikle kendini, sevginin girdaplarıydı aslında çaresizleşen bedende, unutulmuş geç zamanların feryadıydı aslında bakışları perperişan eden ve de çaresizleşen...

Sevginin yoksul zamanlarıydı bu yürek vuruşlarında kalan... Ve haykırışlar boşaydı sevmeye dahi, yok sayılan geçmişe dahil, var ki yok ki tersliğinde kalmış bir sevgiye dair ve başın yere eğilmesiyle çaresiz haykırışlarla, say ki sen, bende hiç olmadın, say ki ben seni ölesiye sevdim, say ki ben seni unutamadım, say ki ben seninle hiç yaşamadım derken de zavallılaşan yüreğimin mahzunluğuna sığınarak, say ki ben seni hiç sevmedim, say ki ben seni çok ama çok eskilerde çok sevdim...

Bir gün “bir şarkının, bir şiirin sonu, aşka, sevgiye acıyla eşitlenir” demiştim...
Ne garip ki hep şiirde ve sevgideki sonlar acıda başlıyor ve durmayasıya tüketiyor yaşamı o hep aynı sarsıntılarla...

Her şeyin bittiği anda, yani senin gittiğin anda veya benim tökezlenip, düştüğüm anda, sonra belimi tutarak ayağa kalktığım anda, sadece bir anlık dik kalış zamanımda, üç adım atarak sana geldim, üç kocaman, koskoca adım, tüm geçmişimi ezerek, tüm geleceğimin koşu bandına binerek, üç adım attım sana doğru, dura dura, düşe kalka, yıkıla devrile, tüm geçmişimi unutarak, geleceğimden vazgeçerek, üç büyük adım attım sana doğru. Ve dondum kaldım...

Sen beş adım geriye, umarsız bir gidişe, bana boşvermiş halinle, ne olacağını bilmeden ve nerede ne yaşayacağını bilmeden, beş büyük adım, attın sen...

Arkanda neler bıraktığını bilmeden, benim neler yaşayacağımı hissetmeden, basıp gittin, beş adımla karanlığa, karanlıklara doğru, ta ki tan şafağına, uzanan zamanlara doğru, karanlıkların ciğerine basarak, basıp gittin... Çekip gittin...
Basa basa ciğerime, basa basa bedenime, basa basa tüm gelecek düşlerime, basıp gittin... Delip gittin...

Sadece dilim lâl olmuş, bir ben varken arkada, basarak tüm geçmişinin anılarına, tüm kavramları hiçe sayarak, bastın gittin tüm kırılma dirençlerini kırarak çekip gittin...

İşte böyle sevgili, sana gelmekteki gördüğüm rüya bu, dönüp arkama, dönüp baktığımda arkama ise lâl olmuş bir dille hak etmedim ki diye haykırışımda tüm güvercinler havalandırdı...
Tüm göçler başladı içimde, tüm kopmuş hayaller döküldü, dökülürken bu üç adımlık hayaller koptu gitti içimden, tüm göç kuşları uçtu gitti içimden ve dönüp ardıma baktığımda tüm yıllar heba oldu gitti hayatımdan, yaşamımdan...

Sevmenin garip bir bedeli bu yürek vurgunları...

Şimdilerde maceracı düşlerimizle, düşünce ve hareketlerimizle boş verilmiş zamanları, boşa harcamış sevgi günlerine ağıtlar yazarken, pişmanlıklarımı öne atarken, nelere cevap arıyorduk ki bu kadar yazmaların ardında ne vardı kaç zamanın hesaplaşmasıydı ki bizi geçmişin köprüsünden düşüren ve kaç zamanın yükleriydi ki omuzlarımızı çökerten, kaybedilmiş neler vardı ki arsızca tekrar ortaya çıkan ve bu hesaplaşma nereye kadar uzayacaktı, kim kime hırslanmıştı ki ver yansın edilen hayata diz çöküyorduk, çaresizlik miydi yoksa öç alma mıydı bizi yaşamdan aşağı atan?

Açığa çıkan çaresizlik miydi ki acımasız olan, baş edilmez duygular derken aslında ruhsal bir savaşın tam da içindeydik, hem de çaresizlikle...

Bir aşağıya bir de hemen yukarı tek çocuk uykusunda kalem...
Ama haklı şaşkın yaşamın ince telinde, bakınmakta sadece uzaklara ki yakın eder dar kesitte...
Sarmaş dolaş hayata ki çocuklar uyuyuncaya kadar, sadece kendi sesi kalmalı saçak altlarında buğulu, titrek ve de ürkek ki kendine yabancı...
Ve kendine doğru dik çocuk, tek gözü uykuda sarışın kız...
Yaşam gerçek, hayalse çok yakınında hemen koltuklarında, belki de kollarında...
Ve hayat yanı başında sanki bir rüya... Ama yaşam gerçek, uzak olmayan yanda, hemen ufuk çizgisinde.
Sadece bakışa ve de yaşama denk bir ömür...

Say ki şimdilerde yitik aklımla ben sende kalmak istiyorum diyemiyorum eskisi kadar...
Ve artık çok geç eskilerde yaşar gibi yaşamaya...

Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 7.12.2011 14:33:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Fatma Avcı
    Fatma Avcı

    Say ki şimdilerde yitik aklımla ben sende kalmak istiyorum diyemiyorum eskisi kadar...
    Ve artık çok geç eskilerde yaşar gibi yaşamaya... ..................................derin hançer izidir yaralar kapatılamayan ve her görüşte biraz kanayan. yürek yangınlarıdır sönmeyen ve ufak bir esintide yeniden alevlenen. gönül dergahı her an açık olsada belli kişilerdir orada mekan tutan....+10 ant..

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Mustafa Yılmaz 4