Örtülmüş bir gece yarısı zamanı…
Gökyüzü aynı gökyüzü…
Berrak ve kısım kısım bulut yığınları…
Gece yarısın yakın bir zaman ve bulutlar hiç görmediğim bir açık grilikte…
Yıldızları ardına saklayan sanki bir yıldız örtüsü bulutları…
Bir başka türlü bakıyorum bu sefer onların yapıştığı şekillere…
Kendime göre bir şeylere benzetiyorum şekillerini.
Bazıları ağzından ateş üfleyen ejderhalar, bazıları da büyümek isteyen küçük kuzular gibi…
Bazıları da heybetli, güçlü güçlü hayvanlara, taş devri canlılarına benziyor sanki…
Zaman hep yaşadığım gece zamanları…
Gözlerimden akan yaşlarla daha önce hiç göremediğim şekiller sanki baktığım.
Bazılarının arasında ruhumu görür gibi bakıyorum kurumuş göz kapaklarımın arasından…
Oysa bu saatlerdeki zamanlar hep aynı zamandı…
Gece yarısına altı çeyrek kala zamanı…
Hep düşünürüm neden böyle diyorum bu an zamanının tarifime…
İçinde ne sevinçler, ne coşkular bırakmıştı bu an zamanı…
Çoğu zaman bu an zamanında akıttığım gözyaşları avuçlarımın ayalarını ıslatırdı…
Sağ elimin tersiyle gözümü sildiğimde bir yumruk ıslaklığını taşırdım saatlerce…
Ne yaşam kesitimdi O, zamanlar ki yüreğim lif lif erirdi…
Dilimin ucundan dökülen ağıtları dolduracak kadar kelimeleri yazmaya kalemim yetişmezdi…
Oysa aynı an zamanıydı.
Ve ben bu an zamanına şimdi başka duygularla, örtülmüş zaman diyorum…
Kendime göre bir tarif bu…
Anılar yığını…
Kahreden anıları,
gülmelerimi alan,
gözlerime avuç içlerini dolduracak kadar yaş dolduran, bu an zamanlarını unutamama ile yaşadığım dakikaları, bir başka anı, belki de benim için bir örtü ile kapatıyorum üstünü…
Sevme ve sevilme zamanları vardır yaşayan her insanda…
Bende de yaşadıklarımın arasında, beni bulutlara yapıştıran an zamanları vardı.
Gün geldi uçmalara sebep bu mutluluklar acıya, acı kavrulmalarına dönüştü…
Oysa gökyüzündeki Büyük Ayı ve Küçük Ayı aynı yerde duruyordu…
Çoban Yıldızı ise yine ilk parlayan yıldız…
Oysa içimdeki bütün ışıkların karardığı bir ben, şimdi bir mum ışığı gibi, sevinçlerle sallanıp gölgesini değiştiren, ışıklarla yaşama tutunma ve örtme çabasındayım, yeni bir kalın belli mumla…
Nerelerde neler değişmiş…
Sevginin tarifi bile değişmiş, geçici mutluluk kelimesinin yerine, sonuna acı eklenmiş.
Ve
Sevgi öldüğü zaman mutluluk acı ile yer değiştirir… Yılların ardında kalan çoğu an zamanlarında…
Yüreğimizin sızlaması bile şekil değiştirmiştir…
Ay hilâl hâlinden kendinden çıkıyor dolunaya doğru…
Ve değişim görünür haliyle kendini kendine ispat ediyor…
Böyle günlerde insanın ağlamaları değişiyor belki de…
Belki de az biraz mutluluğa kapı açılıyor…
Kaç mutlu olduğumuz zaman vardı ki, kaçı elimizde kaldı…
Sevmekten güç aldığımız yollar, neden kendini yavaş yavaş yaşlandırdı kendimizde?
Kaçımız ardımıza baktığımızda mutluluk yıllarını şimdi yanımızda görüyoruz?
Ekmek kavgasını, sevginin gizemine dönüştüğü yıllar nerede ve kaç zaman arkada kaldı?
Hani hayata hep mutlu olacağım diye sözleştiğimiz kendimiz ne hâlde şimdi?
Nerde kaldı gözlerinin içine bakarak ellerini tutarak seni seviyorum sevgim dediğimiz günler, anlar?
Bu sorgulanmaysa kendimizde…
Hayat belki de çok görüyor bize bu cümleyle yaşamayı…
Veya bu cümleyi söylediğimizi…
Ansızın bitti deniliyor aşklar için…
Yüreğimize bile anlatamadığımız bu telâşı, bedenimize, beynimize nasıl kabul ettireceğiz…
Bir de bırakıp giderken, hoşça kal denmemişse…
Kalan hayatın nesi güzel olacak?
Yüreğimizden bu acının izlerini hangi gözyaşı yıkayacak?
Gökyüzü yine aynı…
Gözyaşları artık eskisi gibi akamıyor sanki…
Gözyaşları içimize akıyor…
Ve
çareler aranıyor içimizde bu boğulmadan kurtulmak için…
Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 6.7.2009 15:09:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Zaman yine örtülmüş bir zamana ulaşıyor...

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!