Şevkız ki dem-i bülbül-i şeydâdâ nihânız
Hûnuz ki dil-i gonce-i hamrâda nihânız
Biz cism-i nizâr üzre döküp dâne-i eşki
Çün rîşte-i cân gevher-i ma’nâda nihânız
Olsak n’ola bî-nâm ü nişân şöhre-i âlem
Geçiyor önümden sirenler içinde
Ah eller üstünde çiçekler içinde
Dudağında yarım bir sevda hüznü
Aslan gibi göğsü türküler içinde
Rastlardım avluda hep volta atarken
Devamını Oku
Ah eller üstünde çiçekler içinde
Dudağında yarım bir sevda hüznü
Aslan gibi göğsü türküler içinde
Rastlardım avluda hep volta atarken
varna..
gazeldir dokulur dil irmaginda sair'in bilki hak ettin
nazim ise ustelik birde ismin dunyaya yayilir sohretin
belà dersen OL kis'in kàr/i/dir bas agrisi olur kulfetin
ustelik
acele etmeyle menzil alinmaz diyen zullere dilim/de çektin
'amin àmen'
,
!
yürü be feyzi amca sizi kim tutar lütfen...
saygımız büyük
Hatamı kusurumu söyleyip beni uyaran dostlarıma teşekkürü borç bilirim.Vesselam.
makaleci feyzi:)
makarnacı değil fakat
:))
Tam isabet... :)) Kutlarım.Naci bey abi.
işte feyzi kanra amca:)
ve şiir sitesinde şiir sayfasında bulunma nedeni
:)
dili-i dildan nerm etmis isittim nale-i zarin
acep kim tasa tesir eyemis feryadin a bulbul
gule olur noolursa yoksa ahir gerdis-i gerdun
gelir bir dem ki.. alir har elinden dadin a bulbul..
umudu kesmeyim.. bu gece uykusuzlugu goze aldim..
dilerim iri bir orkinos takilir aga.. yada ne cikar bahta.. rasgele..
Biraz önce okuduğum makaleyi dostlarımla paylaşmak istedim.
Ali Ünal
Şeytan'ın en mühim iki desisesi
Şeytan'ın en önemli hilelerinden biri, kendine tâbi olanlara kendisini inkâr ettirmektir.
Maneviyata, varlığın madde ötesi boyutuna, dolayısıyla şeytanın da varlığına inanmayan insan, şeytanın peşinde gidiyor olmayı kabûl etmez ve bu sebeple şeytanın her türlü oyununun, her türlü hile veya desisesinin oyuncağı olur.
Şeytan'ın diğer çok önemli bir desisesi, insana kusurunu itiraf ettirmemektir. Ta ki, istiğfar ve kendisinden Allah'a sığınma yolunu kapasın.
İnsan, Allah sever gibi kendi nefsini sever ve kendisini her türlü ayıptan ve hatadan uzak görür. Bu sebeple, muvaffak kılındığı her güzel işi kendinden, başına gelen belâ ve musibetleri ve başarısızlıklarını ise başkalarından, zaman, zemin ve şartların elverişsizliğinden bilir. İnsanın bu aldanışıdır ki, ona Allah'ı göstermez. Allah'a inansa bile, ben-sevgisinden ve enaniyetinden kurtulamayan bir insan, Allah'a kapalı yaşar. Böyle bir insan, başarılarını kendinden bilmekle Allah'a şükür ve hamdde de bulunamaz; başkalarından bir yardım veya iyilik görse, onlara da teşekkür edemez. Allah'a şükredemeyen, insanlara teşekkür edemez, etse de içten edemez; bir başka sebeple veya menfaati için eder. İnsanlara içten teşekkür edemeyen, Cenab-ı Allah'a da şükredemez. Hamd ve şükür, İslâm'ın bir kanadıdır; derecesi ve derinliği nisbetinde insandaki tevazu, mahviyet ve Allah ma'rifetini gösterir.
Kişinin Müslümanlığı, imanı, Allah ile münasebeti ve insanlığı, bir diğer açıdan, kusurlarını kabûllenebilmede belli olur. Şeytan'ı dinleyen bir nefis, kusurunu görmek istemez; görse de, yüz te'vil ile te'vil eder. 'Hoşnutluk gözü, her ayıba karşı kapalı' olduğu için, nefsinden hoşnut olan insan, nefsinin ayıplarını görmez. Görmeyince itiraf etmez; itiraf edemeyince kusur ve günahlarından dolayı Allah'tan bağışlanma dilemez; şeytandan ve hilelerinden de Allah'a sığınmaz. Neticede şeytana maskara olur. Hz. Yusuf (as) gibi kadri yüce bir rasûl, hem de hiç kusuru olmadığı bir meselede, 'Ben, nefsimi temize çıkarmam; çünkü nefis, daima ve ısrarla kötülüğü emreder, meğerki Rabb'im, hususî rahmetiyle muamele ede!' derken, nefse nasıl itimat edilebilir?
İnsan, acz ve fakrla ma'lûl bir varlıktır; aynı zamanda günaha da tekrar ber tekrar girer çıkar. Bu sebeple, onun gerçek insanlığı ve Müslümanlığı, acz, fakr ve günahkârlığını idrak ve samimî olarak kendi vicdanında itirafla kusur ve günahlarından dolayı Cenab-ı Allah'tan bağışlanma dileme ve hileleri karşısında şeytandan Allah'a sığınmada, diğer yandan, muvaffakiyetlerini ve iyi hallerini tamamen Allah'tan bilip, O'na şükretmede yatar. Kişinin hata ve günahını itirafı kendi vicdanında olmalıdır; başkaları karşısında böyle bir itiraf, riya veya süm'anın, yani 'beni görsünler, benden bahsetsinler'ciliğin sesi-soluğu olabilir. İnsanın gerçekten kusur ve günahını vicdanında kabûl ve itiraf edip etmediğinin göstergesi, hata ve günahlarından dolayı güzellikle ikaz edildiğinde bu ikazı rahatlıkla kabûllenip kabûllenememesidir. Hz. Üstad Bediüzzaman (ra), bu konuda 'Benim boynumda veya koynumda bir akrep bulunduğunu biri söylese veya gösterse, ondan darılmak değil, belki memnun olmak lâzım gelir.' der.
İnsan, günahları ve hataları samimiyetle yüzüne söylendiğinde bundan memnun oluyor, en azından bir rahatsızlık hissetmiyor ve onlardan dolayı samimî olarak tevbe ve istiğfarda bulunabiliyorsa bu, onun Müslümanlığının ve insanlığının derecesini gösterir. Yok, kusur ve günahından dolayı ikaz edildiğinde Firavun gibi kendisini savunuyor, nefsinin avukatlığını yapıp, mazeret üzerine mazeretle kusur ve günahını te'vile gidiyorsa, böyle bir insanın Müslümanlık ve insanlık adına yürümesi gereken çok yol var demektir. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin ifadesiyle, 'En çok zevk duyacağımız şey, sevdiğimiz ve sevgisinden emin bulunduğumuz kimselerden gelen tenkitler olmalıdır. Aksine, bazı kusurlarımızdan dolayı çok dostlarımızı kaybedeceğimiz gibi, birçok eksik ve kusurlarımızı da düzeltme mülâhazası söz konusu olmayacaktır.' [email protected]
[email protected]
03 Eylül 2012, Pazartesi
Naci bey arkadaşım çok haklısın.Çeviri konusunda yanıldığını bu konuda tam isabet ettiğini söyleyebilirim .
:))
biz teneke trampetiz desene şuna kısaca feyzi bey..
şiir den anlamayız fakat cennette yer aranıyoruz kendimize bu sayfada desene kısaca
:)
feyzi bey günümüz türkçesine çevirecek galiba gazeli:)
ee yakışır
Bu şiir ile ilgili 44 tane yorum bulunmakta