Dilindeki türkülerin burçlarında fallar açıp yalnızlığına.
Gözlerin, buğday çiğiti sürmeler çekiyor bak yüreğime.
Sevdanın tahta köprülerinden geçişini tamamladığında
Konuşsun yüreğin, sevişsin bedenin artık yıldızlarla.
Yaşanan tüm güzelliklerin anısına, gökteki yıldızları yeniden çağırdım gönül soframa. Gözlerinin ütopyasını yeniden keşfedip, yeniden girdim gizemli ülkenin koyaklarına. Sana sunduğum, seninle paylaştığım ne varsa, kutsal bir kadehe doldurup yeniden içtim.
Yaşamın kulpundan her tutuşumda seni keşfedebilme, senin ülkende kalabilme ve senin sularında yüzebilmek için girdim gönlünün masmavi denizlerine. Gücümü kaybettiğim anlarda bakir adalarına çıktım, vahşi ormanlarında yürüdüm ve kuzey paralelinde seni aradım. Hasretinin kucağına kendimi her atmak isteyişimde fırtınalar çevreledi bedenimi ve rüzgârlarına direnebilmek için aşkını aradım.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim