SEVİLDİM Mİ 6
(BÖLÜM VI)
Artık lise son sınıfta idim. Öyle ki kaça gidiyorsun diye sorana, ya lise-4 ya da 12. sınıftayım diyordum. Hö! der gibi bakıyordu suratıma ve bu çok hoşuma gidiyordu.
Ne kadar direttiysem anneme, kursa göndermemişti beni. Çünkü bir önceki sene çok eşkiyalaştığımız için vukuatlarımız had sınırını dahi aşmıştı. Hele de dershanelerin deneme sınavlarında çıkardığımız olaylar inanılmaz boyutlarda idi. Bunların en kötü sonuçlananı FEM dershanesinde olacak olandı bu yıl.
Bizim zamanımızda erkekler başka binada, kızlar başka binada idi. Bizde kıllığına kızların binasına gitmiştik. Okutmanlar “sizin burada işiniz ne” dedi. “sınava geldik”, “Yanlış yere geldiniz, hadiyin öteki binaya”, “Ama burası FEM değil mi? ”, “Hadiyin yürüyün” derken artık küfürlerde çıkıyordu ağızlarından ve küfür etmeyin dediğimiz anda artık tekme tokatta yiyerek binadan attılar bizi.
Bize gösterilen tepkiyi protesto eden birkaç kişide sınavı terketmişti. Yaklaşık 20 kişi kadardı sayıları.
Biz üç arkadaş, kendimize kafamızı sokacak bir yer ararken üç kişilik bir kız grubu bizimle tanışmak istedi.
Bizi haklı buluyorlardı ve söylediklerimizden dolayı bizi tebrik etmişlerdi. Tabi bizde hava birden 1500 olmuştu. Engelleyemiyorduk.
Kadiköy sahilindeki cafelerden birine gittik, çay içiyor, tavla oynuyor, konuşuyorduk. Benimle olan kızın adı Pınar’dı. Kumral, kısa kıvırcık saçlı, tatlı bir kızdı. Çok rahat konuşuyordu. Ancak hoşumada gidiyordu, küfür yakışıyordu ağzına zira. Akşam altı gibi vedalaşıp ayrıldık. Telefonlarımızı verdik birbirimize.
Huyum kurusun öyle hemen aramam yeni aldığım numarayı. Ama o aramamıştı beni. Çarşamba günü öğleden sonra buluşmak istediğini söyledi. Benimse o günüm tümden boştu. Olur dedim.
Erenköy Kız Lisesi’nde okuyordu. Onu okuldan aldım ve Fenerbahçe’ye kadar yürüdük. Saat iki olmuştu. Yürümeyi sevdiğim için yorgunluk hissetmiyordum, o da şikayet eder bir tavır sergilemiyordu. Fenerbehçe Adası’nın dalga kıranlarına inmiştik. Bir kayanın üstüne oturmuştuk. Bir yandan rüzgar, bir yandan sıçrayan deniz suyu tüylerimi diken diken etmişti. “üşüdüysen montumu vereyim” dedim. “Çok naziksin, sağol” diyerek aldı. Üzerinde sadece üniforması vardı. Rüzgarda açılan eteğinin yukarı doğru katlanmasını önemsemiyordu. Bir ara gözgöze geldik. O andan tek hatırladığım bir karanlığa girdiğim ve beynimde patlayan havai fişeklerdi. Hızlı davranmış ve beni öpmeye başlamıştı. Hazır olmadığım için istemediğim bir durumdu. Ama bitmesini de istemiyordum.
Bir süre sonra Moda’ya doğru yürür olduk. Yolda konuşuyor, gülüşüyorduk, ona buna laf sokuşturuyor, gene gülüyor ve öpüşüyorduk.
Moda’da bir balık lokantısının orada gene bir tenhalık bulmuştuk. Gene öpüşmeye başladık. Ve artık kendimi hazırda hissediyordum. Ancak artık dudaklarını kaçırmaya, başını sağa sola acı çeker gibi savurmaya başlamıştı.
“İyi misin” dedim. “Hadi beni eve bırak geç oldu” dedi.
Bıraktım evine ve “Haftasonu buluşur muyuz? ” dedim. “Bakarız” dedi gülerek. Kısa bir öpüşmeden sonra evine gitti. Birşey ters gidiyordu. Zira eve giderken arkasına hiç bakmamıştı.
Cuma akşamı aradım onu. “yarın yada Pazar günü işiniz var mı prenses? Prensiniz olmak istiyorum” dedim.
Cumartesi 10.00 da buluştuk. Çok tedirgindi. Sanki adam öldürmüş ve kendine bile itiraf etmeye korkuyordu. “Lütfen Pendik taraflarına falan gidelim, lütfen” diye yalvarır gibi konuştu. Tamam gidelim dedim. Birşeyler vardı, ama anlatamıyordu. Gene öpüşüyorduk, gülüşüyorduk. Ama bugün yüzü gülüyorduda, gözleri tedirgin bakıyordu.
“N’oldu, anlat bana, neyin var senin, biri birşey mi dedi? ” dedim. “Bak anlatacağım, ama beni terketme en azından arkadaş kalalım olmaz mı? ” dedi. “Senden hoşlanmasam hiç, o gün tanıştığımızda konuşmazdımseninle biliyorsun” dedim.
“Erbil, ben vücudumu satıyorum” dediği anda beynimden vurulmuşa döndüm. Daha 18 yaşında bir kız nasıl olurda böyle bir şey yapardı. Benliğimin yarısı bırak git diyor, diğer yarısı al başını bas bağrına diyordu. Sonra bir söz geldi aklıma “sana taş atana, sen gül at”. O benimle bir sırrını paylaşmıştı ve elimden tek geleni yaptım; önce dudağında öptümve sıkı sıkı sardım Onu.
O şekilde ne kadar kaldığımızı bilmiyorum. Uyumuştu kucağımda. Montumu çıkarıp üstüne serdim. Herhalde bende bir ara kendimden geçmişim, beni uyandırıyordu. “Hadi beni eve bırak be aşkım” dedi. Yok olmaz ben böyle daha mutluyum, aşkın sana kurban olsun” dediğim anda gözünü kısarak fettanca güldü. “Ama evdekiler bekler” dedi. “Aaaa ama, bir daha ki sefere dek seni özleyeceğim ben” dedim. Kalktık gittik.
Gene öpüştük ve onu evine bıraktım.
Nereden bilebilirdim ki, bu uzun öpüşmemizin, son öpüşmemiz olduğunu? Bugünden sonra bir daha beni aramadı ve aradığımda da telefonlarıma cevap vermedi. Bende fazla üstelemedim.
Ve 9 günlük bir ilişkim tatlı bir acı ile son bulmuştu...
(DEVAM EDECEK)
Erbil KutluKayıt Tarihi : 2.9.2007 16:16:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!