Mecburiyet nedir bilir misiniz?
Sırtından söküp atamamak, hayatına mal olan kişilerle, mecburen ortak yaşamı paylaşmak ve her gün hem sevip hem nefret etmek nedir bilir misiniz? Analı babalı doğduğunuz şehirde gurbette gibi yaşamak, hayatından asla çıkarma lüksünün olamayacağı kişilerle dört duvarı paylaşmak zorunda kalmak ve tüm bunlarla boğazına kadar tıkanmak nedir bilir misiniz?
Nefreti hem sulayıp hem kurutmak nasıl olur bilir misiniz?
Alınan her nefeste körüklenen nefret, insani merhametle kurutulmaya çalışıldı mı hiç yüreğinizde? Her nefrette isyan, her merhamette sevgi aşıladınız mı hiç aynı ağaca? O ağacın kökleri beyin hücrelerinizi kemirdi mi, hatta yok olsun diye sabahlara kadar tanrıya yalvardınız mı hiç yıllarca? Aynı anda duyulan sevgi ve nefrettin buluştuğu iç savaşı yaşadınız mı yüreğinizde? Bu savaşın galibi de yok mağlubu da üstelik. Aslında yaşayanı yok ediş var sadece.
Yarınlarınız üzerine kumar oynandı mı hiç?
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...



Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta