Şüpheye düştüğüm olmadı değil varlığı hakkında. Öyle ya, bunca kavga, bunca gürültü, bunca kin, bunca kan! “Sevgi diye bir şey olsa bunlar olur mu hiç? ! ...” diye düşündürüyor insanı.
Sonra bir çiçeğin tomurcuklanışını, bir çocuğun gülüşünü, bir annenin yavrusuna sarılışını görünce içim ısınıveriyor. Varmış diyorum. Var işte! Uzağa gitmeye ne gerek. Aha şuramda. Sıcacık! Var işte…
Evet, “Kör parmağım gözüne” ِ ölçüsünde değil belki; elle tutamaz, mikroskop altında inceleyemezsiniz belki. Ancak, bir bakmışsınız; taştan daha sert bir gerçekmiş gibi, kurşundan daha delici ve yakıcıymış gibi, hissettirir kendini.
Bazen çıkarla ilişkilendirdiğim de oluyor sevgiyi. “Acaba? …” diyorum. “Çıkarlarımıza hizmet edenlere karşı duyduğumuz bir minnet hissi midir sevgi… Bu yüzden mi babamı çok seviyorum mesela? ” Peki ِ öyleyse, babamın yada annemin ne çıkarı var beni ِ ölesiye sevmelerinde? ! …
Birden, televizyonda seyrettiğim bir haber canlanıyor zihnimde. Spikerin sesi çınlıyor kulaklarımda: “Sayın seyirciler! Fedakâr anne, çocuğunu kurtarmak isterken canından oldu. Dün ِ ً öğle saatlerinde meydana gelen trafik kazasında…” diye devam eden haberde, canını hiçe sayarak çocuğunu kurtaran bir annenin fedakârlığı söz konusu ediliyordu. Bu annenin davranışının çıkar amaçlı olmadığı o kadar açıktı ki. Sevgiyi çıkarla ilişkilendirmek utandırıyor bu yüzden beni.
Artık birbirimize iki yabancıyız.
Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
Her şeyi evet, her şeyi unutmalıyız.
Her kederin tesellisi bulunur, üzülme.