Gözlerin için yaşıyorken ben, sen bir cenaze töreni gibi bakıyorsun kaç zamandır. Ben ‘o buğunun arkasında neler var’ a veriyorum ömrümü sense dişlerini sıkıyorsun düşlerime. Denizleri, dağları yani yaşamın Tanrı yüzüne ait ne varsa doğada her şeyi sana adıyorum ben sen denizle göğün arasındaki keskin sınırın bile farkında değilsin. Benim ömrümdeki her saatin bile başka bir adı varken sen hala ‘bugün günlerden ne? ’ diyebiliyorsun. Dünyadaki herkesin başka bir ses başka bir yoğunluk olduğuna aslında her insanın birer roman kahramanı olabileceğine inanmıyorsun; su kadar akışkan görünen zamanda bentlerle dolu, engelli, sıra dışı yaşamların çokluğuna gözlerini yumuyorsun. Yalnızca senin yaşadıkların farklı ve acı dolu sanıyorsun. Ben en büyük kaybolmuşluğu doğduğum gün yaşamışken daha kendine bile sarılmadığın halde yavaş yavaş yitip gittiğini söylüyorsun. Zenginliği sadece parayla bağdaştırdığından ruhundaki tükenmişlik duygusu kaplıyor gecelerini. İşte bu yüzden ben her cümlemi bir şiirde görebileceğimi düşünürken sen kendi sesini bile dinlemeden konuşuyorsun. Düşlerini un ufak ediyor, hayal gücünü hiçe sayıyorsun. Bana olan bu büyük aşkına rağmen hayatın mucize yüzünü göremiyorsun, yalanlıyorsun çevrene saçtığın o güzel doğaüstü ışığı...
Kısacası yaşamı benim gibi, yaşamı yaşamak gibi görmüyorsun. Ne dersin belki de şarkıda dediği gibi ‘birlikte ama yalnız, iki yabancıyız’...Hoşça kal desem kazanır mıyız? ....
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta