......... Serçe ötüşlü sabahlara uyanmak için teneke trampetli boş çuval seslerinden kaçarak karları henüz eriyen dağın yamacında, batıya bakan korunaksız ahşap eve sığınıyorum sen gidip ben bittikten sonra... Her kaçışım ikiye bölünen yalnızlıklarımızı tümlerken ve gece sessiz yırtıcılığına bürünürken iki kişilik gözyaşı düşer sakıncalı firarlarımıza...
......... Evrensel değerlerden kişiselliğime yönelirken iletişime dair tüm köprüleri çoktan infilak ettirmenin mutlandırdığı belleğim, geceye ve dağlara, sokak satıcısından aldığım mumların titrek alevinden çıkan o küçük ışığı yaymakta, gecenin ebemkuşağını izletmekteyim vadideki evlerde konaklayanlara... Öyle sessiz, öyle huzur burası, su olup akayım istiyorum yamaçtan vadilerin en kuytu noktasına, sonra asi gibi tersine akıp yine geleyim...
......... Ve daldığım o andan baykuş sesiyle irkiliyor, küçüklüğümde ötmesinin uğursuz olduğu varsayılan bu ilginç gözlü hayvanın şu an ne düşündüğünü merak ediyor, çilingir soframın ahengini beş yıldızlı otelin restaurantına eşdeğer mezelerle donatıyorum... Kendimi şımartıp geceye mum kokulu, papatya dokulu şiirler eklemek istiyorum epeydir biriken dergilerimden ve belleğimde sayısı azalan dizelerden... ‘’Yalnızlık Paylaşılmaz’’ dan başlamak bam teline vurmak olur diyerek başlıyor ve başka dağların eteğindeki bambu sandalye ve masada okunan şiirlere ulaşıyorum geç bir saatte... Çamların adeta yuva yaptığı ve birazdan denizden esecek serinliğin kıvamında okunan şiirlerin lezzeti düşüyor usuma ve sigara eşlik ederken Toroslar ile Antalya’nın şiir kardeşliği yayılıyor geceden şiire, şiirden geceye...
......... Teoderakis ile Livaneli’nin Egenin iki yakasını bir araya barış rüzgârlarıyla getirdiği konserleri düşerken usuma gâvur İzmir’de Miko adlı meyhanede rakı içiyorum kelek bir dilim kavun ve o kavunu reddeden harika bir dilim beyaz peynirle... Sonra annem geliyor aklıma yasal ama yasadışı varsaydığı partilere oy verdiğim için ‘yukarda Allah var’ deyişi yerleşiyor usuma hem gâvur olan hem de rakı içtiğim kentte... Muzur ve esrik gülümserken hem gâvurluğuma hem günahkârlığımın yalnızlığına sığınıyorum...
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış
......... Papatyalar ne çok ve doğal, kentteki çiçekçiler nerden bulur onca papatyayı bilmem ama bu dağ başının poyrazdan delirttiği bahçede onca papatya nasıl ayakta ve hangi yöne dönsem yüzleri adeta bana bakıyor... Yüzü olur mu papatyanın? Sorma evet var şu an hepsi bakıyor, gözlüyor ve poyrazdan arta kalan sessizlikte fısıldanıyorlar.............................
Hep papatyalar ayaktadır,, Bembeyaz ve boyunlarını hiç eğmeden... yalnızlığa kaçan yüzleri,
yalnızlık arayan yüzlere paralel.. sevmeleri aşan, sevmelere tapan yüreğin sesleriydi ve çok güzeldi..
taşıdığınız can'a sağlık......
kutluyorum şiir kaleminizi....
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta