…………… Sağanaklar sel olurken siyahi gecenin sonsuz eşliğinde iştahsızlığım, sonu gelmeyen sinsi açlıklar doğuruyor yine sabaha gebe olan yıldızsız gecelerin ardında… Ne yesem anlamıyorum, anlasam bilmiyorum, bilsem tadını alamıyorum tek başına atıştırmalarda… Çökünce akşamın karanlığı yerini alan sokak çakıcılarında...
…………… En sevdiğim sokak fast- foodları bile anlamını yitiriyor çıkardığı kokulu dumanlara, kocaman kapaklı tencerelerden buharı çıkan mega kolesterol yüklü sakatatların sanatsal şekilde dikilip,pişirilip, satıldığı bel kemiğine tehdit kürsülerde yendiği kaldırım üstlerinde…
.………… Vejetaryenler düşüyor usuma esrik açsızlığımda… Üzülsem mi, acısam mı bilmiyorum onlar kendi hallerinden, damak tatlarından sonsuz hoşnutlukta da olsalar… et yiyememenin dayanılmaz sancılarını çektiğim çocukluğumdan bu gecenin göbeğine ulaşıyor.. Bitkisel kebaplar, otlardan sakatatlar üretiyorum kendimce ve sokak satıcılarına önerebileceğim… Olmuyor, nedensiz ve malzemelerin yetersizliğinden...
…………… Tarhana kokulu sokaklar düşlerken ustura keskinliğindeki soğuk yalıyor yüzümü gecenin en zayıf düştüğüm saatlerinde… Biraz daha alkol almak isterken beyaz önlüklü, beyaz aşçı şapkalı, Silvanlı adını bilmediğim, sorsam da sabah unutacağım, ekmek fırını karşısındaki çiğ köfteci tezgahının önünde buluyorum kendimi… Bilir ki kürdili hemşerim yemem hiçbir köftenin çiğ olanını…Yap bir paket diyorum yoğurmaya başlıyor ellerine geçirdiği şeffaf eldivenle siniden aldığı bir avuç çiğ köfteyi... Paketi poşetliyor ve yol alıyorum yemeyeceğim çiğ köftenin tahrik eden kokusuyla… Olurda gece rüyamda acıkırsam, kalkar rüyamda yerim diye… Aç tavuk rüyasında kendisini buğday ambarında görür diye...
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,