Sana seni anlatamadığım kelimeleri dinlerken, eriyip damlaya dönüştüğün
ve bana ırmaklar gibi aktığın, akmak istediğin o geceye dair…
……… Sarıya çalardı ela renkleri ve omuzlarımdan yükselen güneş yansırken sana, dünya güzeli gözlerin, bedensiz perspektif gibi dikilirdi karşımda tüm renkler, bedenler, nesneler yok olur, silinir tapınırdım sükunetle karşında sen bilmezdin… Kentler arası buluşmaların özleme bulanan sarılmalar öncesi kısa ve senin hissedemediğin anlarda o muhteşem ötesi tabloyu yeniden izler, seyrine doyamazdım, asla doyamayacağım gibi…
……… Ellerini her tutuşum damarlarıma yayılan volkanın müjdecisi olurdu ve o ipeksi dokusu bozulur diye gevşek tutarken sen kavrardın bu deli şimdi kaçar diye ve bende patlayacak tüm volkanları karşılamaya hazırlanır, avuçlarından yayılan o kokuların dayanılmaz zarafetini benden başkasına ulaşmasın diye hapsederdim ellerini, avuçlarıma…Eksi bilmem kaç derecede titreyen bedenin hissettiklerinin tersi bir olgu yayılır, sıcak iklimlerin bahar kokularını kuşanırdım, sen bilmezdin içime soluklarken avuç içi ipek dokulu kokularını…
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.