Sevgiliye Mektuplar SANA GELDiM YOKLUĞUNDA

Olgun Ekinci
271

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Sevgiliye Mektuplar SANA GELDiM YOKLUĞUNDA

…………… Sokağınızın başında, sabaha dek bir mum alevi kadar da olsa ışık yanar diye, belki sigaranı yakarsın ve çakmağının alevinden de olsa orada olduğunu bilirim diye bekledim… Biliyordum yoktun, biliyordum gitmiştin, son telefondan sonra iyice inandım olmayacağına, ama o doğum günümüz olan, hayatın ucundan, kıyısından da olsa tutunmamızı sağlayan güne özgü gelmek istedim, erteleyemedim, erteleyemezdim, sensiz de o güne anlam katmak, tutsak ve firari sevdamızın yaralarımızı kanatan acısı ve özlemine dair anılar oluşturmak için geldim… Sana geldim, ama sen yoktun…

…………… Empresyonist tavırlarla arşınladım sokağını bir baştan bir başa, sabaha dek ve soluksuzluğuma kaç paket nikotin yükledim sayamadım, üzerinde yürüdüğüm izmaritlerden… Alışveriş yaptığın market, ekmek aldığın fırın, gazete aldığın büfe, lezzetli pizzalarına katacağın sosisleri satan şarküteri, saçlarının ucundan bazen kestirdiğin, bazen fön çektirdiğin eşcinsel kuaför, tadına bakınca tavuktan başka her nesneye benzeyen, ama bir türlü ona benzemeyen dönerci (her marka kontör bile satıyor) , devlet eli ile umut dağıtan sayısal bayii, on sekizinden küçüklerin girmesinin yasak olup, bu yaştan büyüklerin girmeye utandığı internet kafe, albenisiyle gözleri, bir şeyler yerken cüzdanları titreten her gün yenileri açılan şık restaurantlar… Sokağın ve yakınındakilerin ev sahipliği yaptığı tüm bu dükkanların bulunduğu yerleri soğuk; elmacık kemiklerimi serin ürpertiyle yalarken ve bir ışık görebilecek miyim? varsıyımları beynimi yoğunlaştırırken, bildiğim halde sonucu, sabaha dek arşınladım sokağını…

…………..Vurgun yedim her adımda, attıkça adımlarımı bilinmez dehlizlerde kayboldum, geri dönmek bir önceki adımı yakalamak, orda kalmak istedim bilinmezliğin girdabında çok fazla kaybolmamak için, dönemiyordum… Bir güç sürüklüyor, sırtımdan ayaklarıma bayır aşağı koşar gibi tekliyor, sonsuz ve sürekli… Karanlığa, ıssızlığa, sessizliğe gömüldüm bir an, gözlerimi açamıyordum sokağının karanlıklarında ve sen yokken ben kör, ben sağır, ben acizdim, hiç bir şeydim… Belki gelişinle aydınlanacak, gözlerim görecekti kaybolmuşluğunda yokluğunu bile bile… Kendime gelir ve bir şeyler anımsar gibi olduğumda sabahçı büfeyi farkettim, bilmediğim en ucuz şarabı gazete kağıdına sardırırken yaktığım sigaranın ateşi burnumun ucundan öteyi göstermiyordu ve eşlik etsin diye nikotine çekmeye başladım koca şişeden yudum yudum yudum anımsamazlığımda… Sızmışlığımda…

……………Telefon sesi ile irkildiğimde evinin karşısındaki parkta sızmışlığıma uyandım, alo evet iyi idim ve işe gidiyordum, yalan söylerken sana, ama her an gelirim diye de uzaklardaydın, bir haftadan önce gelmezdin… Midem; kazınmadan öte, dev greyderler metro tüneli kazıyor, içinden tüm aç, fakir, yoksul, çıplak, serseri, sayısız insan tünelin ucunda göremedikleri ışığı ekmek sanarak, birbirlerini ezerek, koşuyorlardı büyüttükleri yoksulluklarına… Bilmem ki bu kentin neresinde ve sevdiğim sıcak çorba bulabilirim yokluğunda ve sen rehberlik etmezken, kapını kırsam, girsem, biliyorum dolabında mutlaka yiyecek bir şeyler vardır, her zaman tedbirlisindir ama gücüm yetmez ki kapıya omuz atmaya ve komşuların duyarsa ne derler, ne yaparlar diye düşünürken sesli sesli… Yaşlı bir amca sabahın bu saatinde nereye gider diye düşünürken sesli bir selam verdi ikimizin olduğu, karşılaştığımız sokakta ve beni yıllar öncesinin Afyonkarahisarına götürdü orda ki bir amcanın aynı selamı verişinde…

……………Ağır aksak yürüyorum sokaklarda ve o adamı, o şoförü, çalıştığı hattı, durağı mutlaka bulup hesabı sormam, apatmam lazım bugün, yokluğunun verdiği kızgınlık ve öfke zirveye çıkmışken onu nasıl bulacağımın kurt kapanındayım… Ne menem laftır o abla sabah seni gördüm korna çaldım ama duymadın? … Ağızlarından çıkan kelimeleri tasmasız başı boş bırakanlar, onların taş olup, mermi olup kendilerine döneceğinin sağlamasını iyi yapmalı ki aksinde sorulur hesabı ve en yüksek KDV oranı da üzerine eklenerek… Semtinizdeki üç durakta da bulamadım hiç tanımadığım, sesini bile duymadığım tacizci addettiğim şoförü ve sana kızgınlıklar biriktirdim hangi hatta olduğunu, plakayı vermediğini düşünürken… Sen olsaydın, gitmeseydin, bekleseydin, kapında günlerce aç susuz, uykusuz kalır, gözlerinin ışığında beslenirdim serseriliğimle, oysa şimdi sokağında, güzergahında karşılaştığım her insana, esnafa, kadına, erkeğe, yaşlısı ve gencine gizli bir kin ve öfke ile bakıyorum, sana bir zararları dokundu mu veya gelecekte dokunurda, bende peşinen hesap sorayım diye… Neden gittin, durmadın, bekleme din de beni tüm semtine, kentine düşman yaptın? . İçimdeki düşmanı temizlemeden şimdi koca kent ve geçtiğin her yerdeki insanlar potansiyel karşıtım benim…

……………Put kesilmek, karşınızdaki parkta heykelleşmek istiyorum, döneceğim güne karar vermeden ve seni görmeden, sesini öpmeden, gitmenin içimdeki grizu patlamalarını yaşıyorum sağırlığımda ve duymadan ve titreyerek, sarsılarak. Yoksun sen, umutlarımı yeşertirken gelişimde, şimdi dönüşümün kır çiçeklerini çiğnedin, kalbinin yoksul ağırlığı ve sevginin onca acımasızlığında… Sen gibi yoksul ve yoksun ve sensiz dönüyorum, öylesine siyah, öylesine renksizim ve tüm mavileri sana bırakıyorum…

27.4.2006 - Adana

Olgun Ekinci
Kayıt Tarihi : 5.5.2006 16:16:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Olgun Ekinci