……… Sevda; esir nefeslerden özgürlüğe kanat çırpışıdır adı olmayan kuşların, ressamın tualine son fırça darbesi, bestekarın son ve anlamlı altın bestesi, pisinlerdeki yüzücünün rekora uzanan son kulacı, uzaklardan onurlu dünya kuranların, açmamış çiçeklerinin aşk tohumlarıdır, toprağa ekilmeye gebe, yeryüzüne kıvılcımlarla fışkırmaya gün sayan…
……… Engizisyonlarında bizsizde olsak engelleyemediler güneşin doğuşunu, bitiremediler biriken özlemlerin onurunu, kurutamadılar akan nehirlerimizi, uzaklaştıramadılar uzaklıktaki yakını, açmazları, korkuları, heyecan boranlarımızı dindiremedi, fark edildi farkındalıklar… Er yada geç farkedilen dünyalara bedel güzellikler vardır, dile, yüreğe, bedene düşen ve iz bırakan ve geçmeyen asırlarca ve çağlar öncesinden var olduğuna inanılırda gizemler örülür üzerine, sırlarla dolu agoradır…
……… Vaftiz edilmeden adı konur hani, yıllar sonra adı, varlığı, susuz kutsanır ve ekmek ve zeytin ve şarapla dünyadan kaçış yolculuklarında, içselliklerinin dışa yansımasıyla oluşturdukları sunaklarında kelebek kanatlarında aşklarıyla yeniden doğarlar inadına… Kutsarlar gözlerinde, kimsesiz kalan sağ yanakları, serçe parmaklarında ve koyarlar adını gizemli bahçelerin zirvelerinde sönmeyen ateşlerin yamacında… Törensiz aşk mabetlerinde sessiz kutlamadır, yerinde yeller esen, tarihe yazılan antik kentlerin kalıntısında ve vaftiztir sevgileri ve sunaktır yedikleri, içtikleri…
……… Tanrıların yaratılmadığı çağlarda gülümseyerek doğuşun, güne, aya, yıla adını veriyordu ve ben örümcek ağlarından tül perde örttüm ipeksi, meleksi, bebeksi tenine ama sen hiç bilmedin, çünkü ben iki kişilik üşürdüm senli olmayan zamanlarda… Kumdan kale yaparken sen, midye kabuklarından ev yapardım sana, bir tekmede yıkardın, kendi yaptığın kumdan kalenin içinde prenses gibi yaşayacağını söylerdin, ben gülerdim, sen kovalardın… Oysa biz bu yaşımızda bile yüreğimizin çocuk kalmış saf yanıyla, sevdamızın gücüyle roller edinir sergileriz dünya adına! İnsanlık adına! Sahte mutluluklar ve ikiyüzlülükler adına! … Bilirizki kirlenen dünyada saf, masum, temiz kalan esir yüreklerin özgürlüğü, koca bir halkın özgürlüğüne eşdeğerdir…
…….. Aklıma sen kokulu çiçekler, gözlerime karasevda rengi bakışlar düştüğünde, içimin kıyılarında sular çekilir, kasırgayı hissetmişlerdir aniden gelecek olan… Sürüngen yalnızlıklarıma yol alırken, yaz güneşinde üşür, kış ayazında ısınırım kılcal olmayan ormanların derinliklerinde… Usuma, tenime, gözlerime, yüreğime düşen bir damladır ve içime hapsettiğim, korunağım olan o damla, hayata, sana, bize, değerlerimize sarılışımdır, şimdi ve asla vazgeçemeyeceğim…
……… Pembe renkli gündoğumlarını özledim en çok, en altına lacivert renkli hareler ekler, iki rengin ahenginde sen doğardın gözlerime, lacivertlerime ve beklerdim sen gibi, beklemenin ve hüznün en çok sana yakıştığı söyleyen sen gibi… Şimdi susma mevsiminde seninle susuyoruz, elele, yürek yüreğe susuyoruz, ama bilki, biliyorsunki bu susmalarım haykıracaklarımın sessiz müjdesine gebe ve ve nasıl bir gün doğacaksa hamile kadının karnından o çocuk, öyle doğacak bu ülkeninde paralel ve meridyenleri arasındaki bir bölgeye sakladığımız onurlu çiçek, onurlu aşk… Hiçbir dumanı görmeden, hiçbir gemi yakılmadan-ki limana ulaşmaya vaktin olmayacak, gündoğumu çiçekleriyle, doğduğun günde geleceğim, gözlerinde dans etmeye… Doğumun, sana gelişimdir, doğumum, bana geldiğin gündür… Bak doğum günümüz bile yok kağıtlarda, yüreğimizin sevdasıyla çiziyoruz bir mum ve bir pastaya eşdeğer o kutsal günümüzü… Bugün ve hergün senin doğum günündür… İlanımdır…
22.03.2007 - Adana /
Olgun EkinciKayıt Tarihi : 23.3.2007 09:48:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Olgun Ekinci](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/03/23/sevgiliye-mektuplar-kelebek-kanadinda-kutsadim-dogum-gununu-2.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!