…………… Sokağa çıkmaya korkuyorum, utanıyorum insanların arasına karışmaya, her yüz, her bakış ve dil seni soracak, utangaçlığımı beton zeminlerin dibine gizleyemeyip kaçıp, sığınacak başka delik bulamayacağım diye… Öyle savruk, hoyrat, başıboş, serseri dolaşmaktayım en tenhalarda… Gören olmasın, ayak seslerimi duymasınlar seni sormasınlar diye… Herkes tanıyor seni, herkes seviyor bu kentte…Onlara, acıyan yaralarını gizleyen hiç söz etmeyip, etmekte istemediğin tavırlarından çıkıp kanatsız melek umarsızlığında hepsinin yardımına koşarak, okula giden çocuklarına kalem defter cep harçlığı vererek büyüttün yoksul yüreklerinde sevgini…
…………… En sevdiğim, yürürken yüzlerini resimleyip, kimliksiz albümler yaptığım suretleri görmezden gelip şimdi sana anlattığım caddelerden ara sokaklara dalıyorum, benliğimi, kimliği yitirip dolaşmak istiyorum kimsenin tanımadığı dar yoksul sokaklarına evlerde pişen yemek kokularının karıştığı, lastik top peşinden koşan çocukların yemek saatlerini unutmuşluğunda… Öğle saatlerinde takvimlerin durduğu dört Marttayım ve takvimsiz ve saatsiz anlardayım zaman ilerlemez gece olamazken sensizliğin kıyametine yürüyorum attığım her adımda ulaşamıyorum, sesim çıkmıyor nara atmak isterken dilsizliğimin farkına varıyorum, attığımı sandığım her adım geri dönüyor beni o tarihin ortasına esaretli yor… Sesini mi unuttum diye irkiliyor numaranı çeviriyorum, günlerdir ulaşamıyorum açık olan telefonuna, bir yerde mi unuttun, ıssız bir tarlaya mı attın diyorum çıldırmışlığımda, elimdeki telefonu şiddetle çarptığım yerden aynı ses yükselerek devam ediyor aradığınız numaraya ulaşılamıyor diye, sen oradayken…
…………… Virajı alamayan sürücünün görsel kornasını sağır edercesine bağırtıp açık olan camdan el-kol hareket destekli, yeni üretilmiş küfürleri yankılıyor köşe başından dönüyorken… Oysa viraj olmayan yolda yediğim küfürleri süzgeçten geçirip en edeplisini kendime uygun bulmaya çalışırken ortadan yürüdüğümün farkına varıyorum… Sağ elini korna yerine kımıldatmadan sabit bırakıp, yerine sağ ayağı ile gaz pedalına biraz daha bassa gözlerimi asla açamayacak olmanın mutluluğuna erişebilirdim Kayıp Aranıyor ilanının okunmuşluğunda… Ne acı kaybolduğunu sanıp aramaya çalışırken kaybolmak, yitip gitmek, sonsuzluğun evrenine katılıp belirginsizleşmek…
…………… Teğet geçtiğim anılar biriktiriyorum yaşam ölüm arasında o ince çizgiden ve sıyırmışken ölümsüzlüğü yirmi beş yıl önce üzerimize piyade tüfeğinden mermiler yağdıran mavi bereli asker düşüyor Unkapanından usuma ve afişler görüyorum belediyenin ilan panolarında kaçarak, bakmadan uzaklaşıyor insansız caddeler, sokaklar arıyorum yalnızlığıma… Afişlemişler miydi seni, hangi resmin vardı o bil boarda? ... Farkına varıp kaybolmuşluğunu bana soracaklar mı sessiz ağlamaktan şişmiş gözlerime bakarak, ne yanıt verebilirdim onlara senin hakkında, ne söyleyebilirdim onlara sensiz geçen zamanların takvime kilitlendiğim esaretimde…
…………… Ağlamaklı sesiyle ekmek parası isteyen yaşlı dilenci kadının bakışlarıyla irkiliyorum, aylardır sıcak bir dilim bile yemediğim ekmeğin kokusu geliyor genzime, yan tarafta gözüme ilişen fırından bir ekmek alarak küçük parça koparıyor tadını alamadan yutuyorum… Kalan ekmeği verdiğim kadın ekmek değil parasını istiyorum dediğinde kızıyor, parçalara ayırdığım ekmeği kırıntılara dönüştürüp park kenarında çimlerin üzerine bırakıyorum acıkan kuşlara yem olsun diye… Parkın girişinde simit satan Güneydoğulu çocuk sert, kızgın bakıyor bıraktığım ekmek kırıntıları nedeniyle, ekmek fiyatına sattığı simitlerden birileri alıp kuşlara yem yapacakken bu ekmekte, nereden çıkmıştı şimdi? Bakışlarında satılmamış simitlerinde hazır ayran kutularının kardeş kokusu vardı...
……………Parkı ardımda ve uzaklaşırken yarın ABDnin Irakı işgalinin üçüncü yıldönümünde protesto eylemine katılacağım geliyor aklıma ve ardından İncirlikte devam edecek miting… Sana canlı yayında dinletirdim bir zamanlar sloganlarımızı, yürüyüşlerimizdeki ayak seslerimizi… Oysa günlerdir uzanamıyorum sesine, duyamıyorum soluğundaki kuşların cıvıldarken gördüğü ekmek kırıntısına kartal gibi süzülüp cıvıldaşmalarını bırakıp kanatlarından çıkan o acıkmışlığa aşk, sevda ile saldırmalarının tınısını, Özledim soluğundaki kanat çırpan aşk seslerini, Özledim kanatlarının altında sakladığın sevginin sıcağını, Özledim sesinin sesime uzanan notalarını, Özledim senin sonsuz sevdanı… Nerdesin? ... Nerelerdesin? ... Takvimlerin esaretinden kurtar beni…Çık artık neredeysen? ... Yokluğunda ben senden daha çok ve derin kayboluyorum, yok oluyorum, bitiyorum… Kayıplığını aratma bana.
17.3.2006 - Adana
Olgun EkinciKayıt Tarihi : 23.3.2006 11:43:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!