......... Sevda çöllerinde kum tanelerinin sağanaklarına sarılıyor, içime esrik vahalar dolduruyorum yokluğunda, avuntumdan öte iklimler değişiyor içlerimde, yağmur yağmur sen yağıyorsun tenhalarımın susuzluğuna... Irmaklarım taşıyor akaklarından azgın şelalelere dönüşüyor, yağmur düşmeyen ormanlara sağanak oluyorum kesintisiz...
......... Eylül devrolurken Ekim’e hazan tarifleri yapıyorum literatürlerde olmayan ve baharın ilk ya da sonu olmaz diye haykırıyorum, vadilerin sessizliği yankılanıyor tınılarca... Bumerang gibi dönen seslere yeni sesler ekliyor, varsıllaştırıyorum yüzyıllar süren sessizliğindeki vadilerin eteklerini, deli dolu sesler girdabında yoksul bir bayram yeri eğlencesi yaşıyorum nazire yaparcasına çocukluğumun tarlalarıyla adeta... Deliyim...
......... Viyolonsel sesler dolduruyorum boş kibrit kutusuna, akşamında çilingir soframda sensizliğe, sesin sizliğe seni katıp yokluğunda içip, varsın gibi düşselimde, olmayan gözlerine okuyacağım şiirlere eşlik etsin diye... Rakımın ilk yudumu, sigaramın ilk nefesi, kavun ve peynirimin ilk dilimi, kumsal işi ızgara palamudun ilk tadı, tadım, nefesim, soluğum, yediğim, içtiğimsin, her şeysin, her şeyden ötesin... Ötekisiz ve tek sevdamsın vazgeçilmez, çıldırtan, çılgınlıktan öte tapındığım ilahem...
......... Tut ki yaşamadım bu sevdayı, tut ki yoktun, olmadın, yine de ölmeyecek miyim, yine yitip gitmeyecek miyim sonsuzluğa... Şimdi ve artık varsan, soluk alışlarımda seni atıyor ve sonsuzluğa adınla, sevdanla soluklanıyorsam, şımartan, çıldırtan aşkının bize özel tohumlarını yüreğime ekmiş ve onu orada ikimizin korunaklarında besleyip, büyütüyorsam ve yokluğunda sarılıp aynı yere saklıyorsam ne gam ölmek... Doğarken başlamıyor mu? ölmek denen gerçeklik ve ondan kendimizi korumak, sakınmakla mı eksilteceğiz yaşam denen, içinde boşa geçirilen dönmeyen anları...
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta