(gül kokulu yağmurlarda ıslandık / yine de senin kokun gitmedi / Kadınımdan)
…………… Sağanak yağmurlarda yürüyorum günlerdir durmadan, her damlanın saçlarımdan ayaklarıma kadar süzülmesini izliyor, onlarca, yüzlerce damlacığı tek tek takip ediyorum saçak altı ve şemsiye tutan korunaklı, meraklı bakışların izleyişinde… Biliyorum insanların akıllarından neler geçirdiklerini ve ben düşünmek istemiyor ilerliyorum damla damla… Islanmayan tek zerrem kalmasın, yaşamda kirletilmemiş ne kaldı diye anımsamaya çalışırken saf, masum, temiz ve dokunduğu, gezinti yaptığı her dokumda çocukluğumun çizmelerini renklendirip, birikintili yerlere giriyorum su ile dolsun diye ayakkabılarım…
……………En çok Serpili severdim küçüklüğümde, benden deli ve her su birikintisinde adeta vals yapar gibi yürüdüğü ve çamurlu suları yüzüme atıp sonra temizlerken anne şefkati gösterdiğinden, sonra da bize gidelim üstünü kurulayayım dediği için ve ben büyümeyen asla da büyümeyecek olan utangaçlığıma hiçbir kılık giydirmeden utanır koşarak eve kaçardım… Serpilden… Yağmurdan… Utangaçlığımdan… Ve ablamın okuldan gelmesine yakın saatlerde onun havlusunu kullanırdım kızacağını ve beni birkaç mahalle kovalayacağı bildiğimden… Vazgeçmezdim büyüklerimin öfkesini, kızgınlıklarını bana aktarmalarından ve onların bu sayede sinir sistemlerini çalıştırdığımı düşünür her hangi kalp rahatsızlıkları geçirmeyerek uzun soluklu yaşayacaklarına inanırdım çocuk yüreğimle… Ve sevinirdim ölmeyeceklerine dair… Şımartılmama uygun fırsat ve insanlar olmadığından her an mahallelinin tümüne usumdan geçen geçmeyen her muzurluğu onların istemediği benim çok sevdiğim, hala tatlı tatlı gülümsediğim biçimde sunardım…
…………… Veraya yazdığı mektupları okurken büyük ustanın... Kaldığım, daha sonra okunmak üzere açacağım sayfanın aralarına bahçemizden kopardığım güllerin yaprağını koyardım açıldığında koksun, yayılsın diye okuduğum ortama… Sınıftaki kızlardan öğrenmiştim kitap arası kurumuş gül yapraklarını ve önceleri kırışırken sonra ütülenmiş gibi olurlardı sayfa aralarında orta okula giderken ve bedenimde sesimde ergenliğe geçişin izlerini taşımaya başlıyordum usul ve ağır ve delişmen… Değişirken ben tüm fizyonomimle, duygularıma bana ait olmayan romantizmleri eklerken, gülle tanışıyor, renklerini karıştırıp olmayan renkte güller üretiyordum bahçemizin kimsenin göremeyeceği kuytu bir köşesinde… Her gün yeni bir renk ekleniyordu bahçemizin gizli gül köşesindeki güller den yaptığım dünyama ve en güzel gülü senin için yetiştirmeye başlıyordum o zamanlardan bugüne sana ulaştırmak gül kokulu tenine emeğimin güllerini sarmak için… Solan ve yaprakları azalanları kopartıp gökyüzüne serpiştiriyordum gece ve yıldız yıldız düşüyorlardı savurduğum uzaklıktan toprağa…
…………… Taç olarak kalanları koparıp yenilerini ekiyordum bahçeyi gül kokuları kaplarken ve en çok geceleri sever, sular, konuşurdum onlarla ki ağır, dingin büyümesi yılları alacak olan göz kırpardı bana gecenin karanlığında, yıldız yansırdı çenekleri ve taçlarından, her yağmur yağdığında kokusu giderken hepsinin, yıldız gözlü gül adeta raks eder, damlaların sesinde gök yüzüne yansıtırdı rengini, tek renkli gökkuşağı oluşurdu sadece benim gördüğüm ve bana yansıyan… Yağmurlu gecelerde görünmeyen yıldızlara kızar, açık havalarda toplardım yıldızları asılı oldukları lacivert geceden ve ceplerime doldurup yağdığında yağmur, binerdim sen renkli gökkuşağının üzerine yol alırken seninle, semada, birer birer çıkartıp ceplerimden serperdim dünyaya yıldızları… Yıldız yağdırırdım düşlerimden güllerimin üzerine, ebru desenli gül zar oluşturmak, bahçemim çitlerini yıldızlarla çevirmek için…
…………… Ay gösterince yüzünü seyre dalardım yıldızları, uzanır, yakalar, biriktirirdim yeniden ve her gece daha çok… Şimdi her yağmurdan sonra açık havayı kolluyor, gecesinde yıldızlarla konuşuyorum sesimi iletsinler diye ve göz kırparken aya yansıtsın sana istiyorum gülümsememi ve ardından attığım kahkahalarımı ki çok seversin… Ben büyüdüm, ceplerim büyüdü, hacminin büyüklüğüne sığdırıyorum onlarca, yüzlerce yıldızı ve sana büyüttüğüm gül, gül zara dönüştü artık, görmedin, ama içinden asla çıkmayacağın… Çıkmak istemeyeceğin… Görmediğin renklerde, İrem bahçesi kıvamında çoğaldılar ve seni yolunu gözlerken, kokularıyla raksına hazırlanıyorlar görsel şölenlerinin ilk ve tekliğinde…
…………… Pamuk tarlasında açan kozalara günün ilk ışıkları değdiği an aydınlık, ışıl ışıl, parıldayan bir örtü kaplar ekili alanları, büyülü atmosferin içinde egzotik yolculukta zannedersin görünce seni ve yanında olanları, uzun sürmez gün uzayınca uyanırsın sisler tarlasındaki düşsel geziden… Düşsel tüm düşünceleri yırttım topladığım yıldızlarla… Tüm güllerin yapraklarını koparıp heybemde sakladım hiç
birinin kokusunu gidermeden… Her gül taçının üzerine yıldızlar yerleştirdim sabahın alacasından gecenin matemine kadar ve şimdi her gül fidanı yıldız açıyor, yıldız kokuyor, yıldız yansıyor görenleri hayrete düşürüp… Ay ışığında yıldızlar yansıyor gökyüzüne gül kokulu, cilveleşiyor, oynaşıyorlar her gece yeryüzünden gökyüzüne… Gökyüzünden yeryüzüne… Kayan yıldızlar gül resitali sergiliyor gökyüzünü izleyenlere… Heybemdeki gül yapraklarını gökyüzüne asıyorum topladığım yıldızların yerine ve yerleri boş kalmasın diye… Şimdi yağmur bekliyorum, yıldız yıldız astığım gül yapraklarından süzülsün, gül kokulu yağmurlar yağsın diye… Alnıma, saçıma, yanağıma, tenimin her yerine davet ediyorum düşecek her bir damlayı, tenim yağmur, tenim gül kokulu yağmur koksun diye… Artık ve bundan sonra göğsümüze düşecek Gül Kokulu Yağmurlar …
6.4.2006 - Adana
Olgun EkinciKayıt Tarihi : 14.4.2006 14:41:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!