......... Sırılsıklam geceden sarıldığım kurtuluşumdu göğüs ucu sarhoş bir pezevenk tarafından parçalanmış fahişenin göğüslerine sığınmak, orada kalmak ve uyumak... Kadındı, dişiydi, teri dahi anne kokuyordu gözlerim kapanır ve o saçlarımı okşar ve ben utanırken dünyadan...
......... Etiyopya’da sünnet edilen bakire kızların korku dolu gözlerine ela bir çift göz eklenir ve vurulurum o gözlerin gölgesine... Midyat’ta yaşlı bir gümüş ustasının hüner dolu ellerinde açarım dünyaya gözlerimi yeniden ve seni ararım, sorarım, bulamam kaybolurum İsevi sokakların terk ettirilen kardeş dokusunda... Nerdesin?
......... Vedası olmayan aşkın direnen kahramanlarına yakışır mı gitmek? Gitme, gidersen kent değil yıkılan dev gibi adamın serçe yüreği olur, o serçe konacağı yeri şaşırır, kirletilen onurlu tenler korunağı olur, korunaksız fahişe tenlerin sağlam göğsünü sahiplenir, kendi ıssız ve yıkılmışlığında... Oysa terk edilmiş kentlerden dumanı tüten viranelerin kalıntısıyım ve sen dönmedikçe lavlara dönüşür dumanım, canavar ruhun sentezinde masumları korkutan adi yaratığa dönüşür varlığım... Gitme, yıkma, yok olurum sevgili...
......... Terk edişin esir bir fahişenin tenine düşürür, üşürüm her fahişe tende, utanırım erkekliğimden, lanetler yağdırır, küfürler üretirim... Küfrüm bitmez sevgili, fahişeye sarılışım gözyaşına dönüşür, ‘paranı verdin içime gir, gözyaşın senin olsun’ der ve ben duymam pınarlarım boşalınca anlarım nice sonra... Kim bilir kaçıncı sigarası, kim bilir kaçıncı salak deyişi bana bilmez ki erkekliğim kendimedir kadınlığını, cinselliğini yitirmesini sağladığımız bu kadın kaç yaşındadır sevgili? Önemli mi yaşı şimdi aslında ben onu, tenini, varlığını kiraladım, kendime kapattım sevgili, sigara söndürmek dışında her şeyi yaparım bu kadına ödediğim parayla değil mi?
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim