.......... Soğuktu, nemli camlardaki buğu yüreğe yansırken dışarıdaki soğuk, içerideki sıcaklık hiçti, hiçbir şeydi, anlamsızdı, kuş uykusundayken sen ve tüm kent uyurken... Kentinin orta yerinde zaman, gece yarısını ben geçe ve sen uyu zamanlarıydı, geçiyor muydum, hayal miydi, neredeydim? Diye sorgularken, direnen gözlerimdi uykuya ve sensizliğe...
......... Eflatun renkli sabaha yaklaşırken Bolu dağı tünelinde, neredeyse ülkenin bir yılık bütçesini buraya harcayan tüm siyasileri özlemle anarken nefesim daralıyor, çıkamayacağız bu tünelden diye düşünüyordum ki yine ve sonsuz yaşama dürtüsü ağır bastı... Korkum ölümden değil bilirsin ve sadece senin bildiğin içindi, öyleyse az kalmıştı çıkmaya...
......... Ve yoksa bir serçe miydim gözlerimin inanmaz ve şaşkınlığında mavi renkli laleleri gördüğümde, düşte miydim diye yolun sağı ve soluna bakarken genleriyle oynanıp üretilen onca renkli laleleri görünce hayretimi kendime sakladım koyunlaşmış yolcuların içinde... Ve başka seçeneğimde yoktu suskunluklarını kader olarak algılayan ve bu şekilde yaşamı seçmiş küçücük kalabalığın içinde... Körfez belediyesinin rengârenk lalelerle süslü yollarından alacaklı olduğum kente doğru uzanıyordu zaman ve otobüs...
......... Teknelerin olta ve ağlarını çoktan denize saldıkları saatti yolculuğun sonu ve kısa dinlence uzun soluklu güne uygun düşecekti, çünkü gün uzun, zaman sabahtı henüz ve hiç yormazdı bu kent özlemle gelenleri... Farklıydı havası, suyu, her şeyi ve karmaşıklıkla gizem arasında çözülemeyen bir duruşu vardı, bu yüzdendi sanırım onca insanın bu yapıya rağmen burayı tercih etmesi... İçine alıyor, sarmalıyor bırakmıyordu kolay kolay...
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta