......... Susmayı beceremeyen ölümcül düşlerden uzanırken gün geceye, ya git ya da öldürme demiştim giderken... Öldürmekse zaman şimdi ya gitmek neydi sevgili? Tüm faili meçhul doğumların kuvöze yatırılmış zanlılarıyız cinsiyeti belli olmayan erken doğumlarda...
......... Esir geliriz dünyaya, esir yaşar esir gelişiriz acıkmışlığımız ana memelerindeki süte endekslidir, altımıza bağlanan bezleri bile seçme şansımız yokken, ıssız ve çıplak ölmüş tenlerimizin bile gömüleceği yeri seçme şansımız yoktur... Küllerimle savrulmayı seçsem yerine gelir mi isteğim?
......... Vadideki nehirlerden denize ulaşan sal yapmıştım yalnızlığımla yolculukta bilemezdim denize ulaşıp seninle özgürleşeceğimi... Özgürlük sevdam olup gözlerinde açtığım mavi mavi yelkenler yaptım, ikimize ait olan okyanuslarda ve her yeni güne yeni mavi yelkenler açar serinleten sularına bırakırdık vira diyerek düşlerimizi...
......... Toprağa çıkmak istemezken ben sen hüzünlerine sarılır, hüzünlerinle dertleşirdin, kimi, neyi, niçin sorgulardın bilmezdim, anlatmaz susardın uzaklara bakarak... Susar ve öyle konuşurduk gülmeye zorladığımız gözlerle, aşkla bakardım aşkı, alfabesini öğrendiğim gözlerine ve aşk yeniden tanımlanırdı bakışlarımızda...
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.