Sevgiliye Bir Garip Mektup.........

Ali Akar
317

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

Sevgiliye Bir Garip Mektup.........

Öncelikle bilmelisin ki bu bir savaş ya da mücadele değil. Ve yine bilmelisin ki yaşananlar ya da niyetlerin hiç biri içten pazarlıkla ortaya konmuş değildiler. Seninle yaşadığımız bu garip ''ilişki''nin nedenleri ve sonuçları hakkında da bir yorumda bulunmak istemiyorum. Ve sana bakışımda seni gördüğüm hal ve vaziyetin en küçük bir kötü baklış içermediğini en başından en sonuna sadece ama sadece çocukluk masumiyetinde bir nazarla olduğunu da bilmelisin. Şu zamana kadar geçenlerden sonra sana kızgınlık neredeyse hiç yok içimde. Bir iki sitemin olmasını da anlayışla karşılayacağını düşünüyorum. Şu satırların yazılış sebebi ya da bunlardan sonra gelecekler hakkında da en küçük fikrim ve beklentimin olmadığını da bilmeni isterim. Şu ana kadar okuduğun kısımdan sonra yazılı dilin diplomasi havasında olduğunu görecek ve belki bu durumdan rahatsız bile olacaksın. Ama olma.

Senin beni görüş ya da bana bakış şeklinde emin olduğum tek konu bana saygının olduğu. Belki acımayla karışık biraz da sevgi vardı. Küçük bazı anlarda gerçeğe yakın olduğu da oldu sanırım. Bu da muhim değil. Sorun da değil. Sen sanıyorsun ki bu adam bir karar aldı ya da ne bileyim sana bakışımda bir değişme var. Hayır. Bende olan en gerçek hal sanırım umutsuzluk. Hem de her dönemde. Yani seninle iyiyken bile böyleydi. Çünkü bu belirsiz haller bendeki paranoyanın içinde karamsarlığımı döküyordu ortaya. Eh senin de benden çok iyi olmadığın hayatın güzelliğine bakışı düşününce sanırım bu bizim yaşam şartlarımızın bir getirisi gibi geliyor bana.

Ve evet seni çok istedim. Çok beğendim. Çok takdir ettim. Benim seni görüşüm başkalarına göre abartılı gelebilirdi hatta senin bile zaman zaman abartma dediğin zamanlar oldu. Oysa bunlar abartı değillerdi. Hani bir deyiş var ya kuzguna yavrusu kuğu gibidir. O misal biraz da. Ben seninleyken dünyanın en güzel kadını en seksi en zeki ya da her ne haltda en iyi olanı umrumda olmuyor. Bu senin yeterince iyi olmadığından değil benim seni bana fazlasıyla yeterli görmemden kaynaklanıyordu. Hele ki düşününce sende olanların farkına varmayan dünyaya biraz da alaycı bir ifadeyle baktığım çok olmuştur. Hey yavrum hey kadının hasını ben kaptım der bir ifadeye sahip olduğum anlarda yani. Çünkü gerçekten öyleydi ve gerçekten çoğu insanın kadrini kıymetini anlamayacağı bir durum ve tavırdı duruştu kapasiteydi sendeki. Ve galiba sen de hep bunun anlaşılması, farkına varılması için bakınıp durdun etrafa. Belki farkında bile olmadan hem de. Neden sonra karşına çıkan ve seni sendeki her şeyi farkedip anlayan ve değer veren kişinin ben olması tek eksi yöndü galiba. Çünkü yine sanırım sen bu kişinin çok daha farklı şekil, konum ve meziyetlerle hatta tavırlarla olmasını istiyordun. Eh bu sebepledir ki sana kızamıyorum. Aslına bakarsan ne yapmış olursan ol sana kızamayışımın en büyük sebeplerinden biridir bu. Ve hayır sana bunları söylerken kedi ciğer durumuyla ya da nasılsa elimden gitti ya da nasılsa vazgeçtim ondan dur iki döktüreyim tavrıyla yazmıyorum. Bilakis ben seni sevmekten bir an bile vazgeçmedim. Öyle değil midir ki zaten. Sevgi sözleşme imzalayarak alınıp verilmez değil mi. Ve evet bunları yazıyorum, yazarken de rahatım, acı içimde yaşamaktayken ve seni delice özlerken. Ve evet bu bir yerde bir tür veda bile sayılır ki aslında sen o vedayı çoktan etmişken. Sadece seni anladığımı bilmeni istiyorum. Yaptığın ve yapmadığın her şeyde hem de. Kızsam da küssem de içten içe sitemler etsem de yine de anladım ve anlıyorum.

Sana ne demem gerektiğinden çok ne demek istediğimi düşündüm hep. Ve ne zaman ne demek istediğimle başlasam lafa bir yerde eksik kaldım. Şu an ne demem gerektiğiyle yazmıyorum hayır. Demem gerekenlerin, toplumun ya da şartların bir dayatması olacağı ve benim hislerimden çok uzak kalacağı da ortada. Benim tek istediğim günün birinde gözünün önüne gelirsem şöyle bir dalıp gittiğinde yüzünde bir tebessüm olsun istiyorum. İyi hatırlamanı ve şu anda hissetmediğin şevkati bir an için duyumsamanı istiyorum. Elimden gelenler kadar var olabildiğim ve çok da fazla bir şey veremediğim sana karşı en azından dürüst ve içtenlikle olduğumu hatırlamanı istiyorum. Şartların en olmaz dediği anların içinde kaldığımızı ve sürekli hayır dedirten hisler içinde savrulduğumuzu ve dahi belki sende başka başka heveslerin belki sevdanın olduğunu kendime söyleyip duruyorum. Bu senden vazgeçişin bir anahtarı olarak değil ama senin gidişini anlamaya çalışmanın sonucu olarak içimde dönüp duran bir tilki gibi çıkmakta karşıma. Ve ben bunun için de seni suçlamıyorum ki bir suç da yok ortada. Etrafımdaki pek çok insan birisinin varlığından ve yaşananların bir kısmından haberdarken onlardan gelen soruların sonunda bir iç çekiş ve olmuyor demenin çaresizliğini yaşarken de hatanın sende olmadığını hem ben hem onlar söylemekteler. Çünkü onlarda bu yaşananlarda bir suç ya da hata aramıyorlar. En basit tesellileri sana kız mı yok oluyor. Bunu derlerken bile biliyorlar benim her hangi birini aramadığımı ama diyecek bir şey olmayınca ister istemez bu cümle kuruluyor onların dudaklarında.

Galiba bizim için en iyi olan yüzünden bu haldeyiz. Yani sen de orada sana ve senin açından bir bakışa en uygun davranışı aramaktasın. Hisler ve mantık bir olup artılar ve eksileri bir kanara koyuyor ve uzaklardan bakıp doğru olan nedir anlamaya çalışıyor. Aramızdaki en büyük fark da bu galiba. Ben birlikte en çok eğlenebileceğim biriyle olmak istedim. Neşeyle yaşayabileceğim biri. Çünkü bu zamana kadar hesaplar içinde yeterince yaşadığımı düşündüm. Sorumlulukların elbette farkında olarak. Ama en temel ilkesi budur hayatın. Mutlu olmanın anahtarı altından topmuş masalda. O masalı ara bul, ben anlatmayacağım sana.

Bir merhabaydı duymak istenen. Gülümseyerek bir bakıştı görmek istenen. Ve şefkat dolu bir dokunuştu tenimin bir yerinden bütün bedeni ateşler içinde bırakıvermesi dilenen. Dahası, ötesi ya da fazlası için ek bir ücret gerektirmeyen bir hayat olsundu, ne var sanki deyişti biraz ve masum kedi bakışıyla bakmaktı kaderin her cilvesine inat. Hayat ol istendi. Hayatına renk vermek için mutsuzluk bende hep ertelendi. Ve galiba hani biraz da hafif görülmem, basit bilinmem, korkak denilmem bu yüzdendi. Oysa bütün bunların sebebi senin için endişelenmemdi. Hata mıydı? Belki...

Şimdi düşünüyorum da bir yerde bir hata var mıydı diye, galiba buna hata denmezdi. Yani yaşananlara. Ki keza öyle aman aman büyük bir hata ya da yanlış durum yaşamadık. Daha çok endişelerin ortaya çıkardığı büyük sonuçlara maruz kaldık. Pişman mıyım? . Hayır. Neden olayım ki. Senden pişman olmak bendeki bana ihanet olurdu zaten. Tebessümle hatırladığım bir dünya olay var. Seni hatırlarken hep övünçle ve gururla hatırlıyorum. Her ne kadar acılar yaşamış olsam da onlar da sendendi, kabulümdü. En başından hem de. Bugün söylediğim o araya sıkışmış kelimelerden oluşan seni affedebilir miyim sözü bu anlamda değildi. O daha çok şaşkınlığımla ve neden bu kadar geç kaldın der bir halle serzenişti. Seni bir anda karşımda en azından yazılarınla görünce sanırım bocaladım baya. Gerçekte affedilecek bir şey yoktu. Sana kızmamayı seçtim ben. Söyledim ya hani o laflardan sonra; Sana kızmayı bırakalı çok oldu ben. Geçmişte kızgınlıklarla o kadar çok yaşadım ki ve uzundular hepsi. Onların ne kadar değersiz ve sonuçsuz olduğunu görüyorum artık. Bu sebepledir razı oluşum başa gelen müsibetim olsan da. Ki sen daha çok güzellik olup durdun karşımda. Bu yüzden boş ver sen de. Sen beni her doğum gününde, 14 şubatlarda, bayramlarda, yeni yıl başlarında, anneler gününde, ve migrenin geçtiği her yazıda muhabbette aklına sen gelen adam olarak hatırla. Yapabilirsen ne ala yapamazsan da kızmayacağım sana.

Bu gün pazar. Dışarda yağmur var. Demin çarşıya inem dedim gezim az ama yağmur başladı döndüm geri. Son zamanlarda hayat bir garip gelmekte. Yapabilsem her şeye boş vereceğim. Amaaaannnn demek geçiyor içimden. De olmuyor işte ne bileyim. Sana yazdıklarımı okudum bir iki kere. Ve birazdan işe gideceğim. Her bir düşüncenin sonunda aklıma takılı kalan özlem buralarda olsa ne bileyim konuşabilsek falan hani galiba dert tasa kalmayacakmış gibi geliyor. Öyledir ya hani. yani insanlar etrafında onlarla birlikte olan yakın duran destek olan ne bileyim ya da zamanı durduran birileri olunca sorunlar öteleniyor ya da önemsizleşiyor ya o misal biraz. Biraz da gerçekten değersizleştikleri için. Şu üç günlük dünyada zaten çok azken mutlu zamanlar onların değerini benim gibiler daha iyi biliyor sanırım. Gülüşmelerin neşe içinde atılan kahkahaların ya da ortaya konan bir güzellikten sonra için bir garip huzurla doluşundan sonra oh be iyi ki var dediği anları bilmektir bu. Seninle ne istediğim konusunda bir dünya hayal ve onları daha süslü hale getiren bir dünya fantastik düşünce gelmekte akla. Pek çoğunun masalsı olmadığı yapılabilir olduğunu görüp yine de yaşanamadığını bilmek hüznü getirip bırakıyor insanın içine. Sonra bir kere daha boş vermeye çabalıyorsun. Yağmur yağıyor üstüne, ıslanıyorsun, bir titreme başlıyor üşüyorsun. Sonra çoooook uzaklardan güneş yüzünü gösteriyor. O tarafa dönüp yüzünü özlemle bekliyorsun havanın senin diyarında da açmasını. Baharın gelmesini.

Sana masalsı bir resim çizebilmeyi isterdim. İçine ne kadar hayal varsa koyup dilediğini seçebilmeni. Ama benim elimden gelen seni özlesine saf ve art niyetten uzak ve sana senin heveslerine açık senin için yaşamayı seçen bir sevgiden daha fazlasını yapamıyorum. Bu ne kadar yeterli olur ya da senin o güzel yüzünün tebessüm etmesine yeter mi bilmiyorum. Tek bildiğim karanlıkların sonunda ki şafağın her zaman üstümüze doğmadığıdır. Ya da rüyaları gerçekleştiremediğidir. Benim rüyam çok basit biliyor musun. Yanımdayken siz yürümek gün batımına doğru. Karşıma neyin çıktığı önemli değil. Yıkar yakar geçerim nasılsa bütün engelleri.

Saat gelmiş. iş vakti. Şu içimdeki karabasan geçse biraz döküleceğim ortaya deli fırtınalı yağmurdan sonra çıkan gök kuşağı gibi ama bu ara kara bulutlar ardında kalmış gibi, ruhum. Bir güzel esinti gelir inşaAllah yakında da derin bir nefes çekip hayattan anlatacağım masalımı.....

Nasıldır bilirsin yanlızlığı. Ve bilirsin insan bazan hiç yapmam dediklerini bile yapar sebepsiz yere bile olsa bazan. Ve bazen de aslında sadece içinden geldiği içindir anlamsız gibi gelen davranışlar. Mantığı olmayan ve o güne kadar yapılmış onca planlı harekete ters düşen bir anlık boş bulunmuşluk denebilecek, küçük ama bir o kadar şiirin ya da içten ne bileyim, olur ya hani o yersiz ama içinde tebessüm barındıran davranışlar. Hah işte tam da onlardır kişinin özleminde yatan. Onu mutlu edecek olan. Hatta asıl hazinenin yerini gösteren noktanın yerini bulan. Bu zamana kadar saçma sapan pek çok şey yapmışızdır illa ki. Yerli yersiz ve kişiliğimize ters bile düşen bi kaç seçimimiz illa olmuştur. Bazen hiç haketmeyen tepkiler vermişizdir karşımızdakine. Sırf böyle olmalı dediğimizden. Eller ne demez diye düşündüğümüzden bile olabilir bazan sebebi. Ya da ne kadar baskı varsa ve ne kadar önceden öğretilmiş varsa dışına çıkıp karşı koymuşuzdur dayatmalara. Gel gör ki yaş ilerledikçe bütün bunların sayısının azaldığı ve artık o eski direncimizin olmadığı, bazan sorumluluk bazan mecburiyetten kurallara daha bir bağlılık yerleşir içimizdeki o hoppa yanımızın yerine. İşte pek çok insanın mutluluğu kaybettiği nokta bu oluyor. Sürprizlerin olmadığı hayatın tek düze tekrarından sıkılan ruhların hazin sonu öyle ya da buluyor insanları. Bütün bunları neden yazıyorum ki? Değil mi. Amma da sıkıcı oldu bu garip mektup benzeri şeyin gidişi. Şu yukardaki acayip durumları düşününce ikimiz arasında cereyan edenlere bakıyorum. Hemen hiçş birinin bu kalıplardan birine uymadığını görüyorum. Belki uysa daha iyi olurdu. Belki herkesinki gibi olsaydı yaşananlar. Belki o kalıplardan birine cuk diye olmasa da sıkışık itişik otursaydı içine daha iyiydi. Belki.

Pek çok insanın bir birlerine verdiği sözler vaaatler geliyor aklıma. İlla ki çevremizde görüyor yaşıyoruz bunları. Ve bunların büyük kısmının köprüyü geçene kadar edilen laflardan olduğu zamanla çıkıyor ortaya. Şimdi düşününce muhakkak ki bizimde istediğimiz belli bir standart vardı geleceğe dair. En azından şunlar olmalı dediğimiz pek çok şart ya da beklenti. Ama benim için olmazsa olmaz en büyük şart senin şu yaşama bakış açının değişmemesiydi. Öyledir ya. Kadın kısmısı evlenir ve bir anda cadıya dönüşür. Allahtan sende bu cadılık zaten var da sonradan dönüşüp bir şaşkınlık yaşatmayacağın garanti. Kişi hazır olunca sürprizlere en azından hayal kırıklığı yaşamayacağın garanti oluyor. Ki bu iyi bir şey :) Cadılık dediğim de aslında garip gelecek ama bu sevdiğim yanlarından biriydi. Aslında hala biri. Eh bazan acayip can yakıcı olsa da karşımda her dediğime he diyen bir kadın istemediğimi biliyorum. Bu açıdan sendeki cadılığın çok bir sorun olmadığını söyleyebiliriz. E tabi bu benim açımdan böyle. Herkes ben değil tabi :)

Gördüğün gibi. Burda kendi kendime anlamlar verip duruyorum yaşananlara. Şu şundan bu bundan şu şöle bu böyle oldu bitti vs vs vs. Bütün hepsinin yanında bir kabulleniş var ilaveten tabi. Başa gelen çekilir demenin yanında buna en başından hazır oluş daha çok razı oluş da vardı yanında. Çünkü insan belli bir tecrübeden sonra kendini hep en kötüsüne hazırlıyor ya benim ki de biraz böyleydi işte. Eh ister istemez yersiz tepkiler verdiğimiz oldu tabi ama hazır olmak ya da başa gelebileceğini bilmek başa geldiği andaki tepkiyi değiştirmeni sağlamıyor. Keşke onu da yönlendirebilmek mümkün olsa.

Gün ola harman ola. Bu sözü severim. Yarına umut bırakır. Çok zaman da böyle baktım olaylara. Ama şimdilerde biraz daha değişiğim. Nasıl desem hımmmmmmmm. Başkaları gibi olmak. Diğer insanlar gibi. Onlar ne yapardı ki. Buna bakıyorum bu aralar. Bu beni biraz daha bencil yapıyor sanki. Hoşuma gitmiyor ama bu zamana kadar bendekiler doğru olaydı ben bu durumda olmazdım diyorum kendi kendime. E ama öyle değil mi. Hep diğer insanları düşünmekten kendime pek ihmal etmedim mi. Ettim. E bu bana ne verdi? Dürüstlük ne verdi? Paylaşım ne verdi? Aza razı oluş ne verdi? Ben yemeyim o yesin demek ne verdi? Şimdilerde kurs alıyorum etrafımdaki cimri, kendini düşünen, çıkarcı, içten pazarlıklı ve biraz da yalancı olanlardan. Zor oluyor tabi ama belki başarırım herkes gibi olmayı. Ama sana garip mi geliyor bilmem de, ben seni diğerleri gibi olmadığın için sevdim.

Havalar kötüledi yine. Şöyle bir İstanbula uzanasım vardı. Malum geçen seferki seyahat yarım kalmıştı. Benim için güzel bir iki sahne barındıran yerlere gidip küçük bir iç geçirişle bakınasım var oralara. Bu iyi değil belki. Hani unutmaya çalışan biri için yani. E ama düşünüyorum da ben seni unutmaya çalışmıyorum ki. Bazen kızıp, kıskanıp denediğim olmadı değil tabi ama sonra sakinleşince ya da zaman geçince biraz üstünden sordum kendime, insan güzel şeyleri neden unutmaya çabalar ki....

İşte bu yüzden ve bu zamana kadar bende olan bakışın, yani bende olanın anlamını düşününce, zaten bir pişamlık yaşamıyorken, zaten bir öfkeyi yarınlara taşımıyorken, zaten sana, senin yaptıklarına ve yapmadıklarına karşı farkında bir bakışla ve biraz da tebessüm ederek bakıyorken ayrıca unutmaya çalışmak saçma kaçmaz mıydı. Ben şimdilerde Yunusun dediği gibi '' şöyle garip bencileyin'' bir havada kendimce takılmaktayım yaşamın kenarında kıyısında. Zaten bana pek bir şey vermemiş hayatın bundan sonrasında da büyük sürprizler beklemeden, sadece gerçek olan sevginin br gün piyangodan çıkar misali aldığım tek bilete vurmasını beklemekteyim. Olur ya da olmaz Allah bilir. Ne yapayım hey can. Ne gelirse ondan gelir. Çünkü ben artık kimseyi sevmek istemiyorum. Sağa sola bakınmak, mutlu olmak için yeniden yeniden acabalarla yaşamak istemiyorum. Bir yerde bıktım denebilir bu duruma. Ya da ne bileyim ben seveceğim kadar sevdim bundan ötesi yok da olabilir bu durumun adı. Allah büyük.

Çok mu karamsar ya da çok mu sıkıcı şu yazdıklarım bilmiyorum. Ne bileyim işte. Bu ara içimde yaşananları anlatmaya çalışıyorum. Zaten ne zaman kendimi anlatmaya çalışsam böylesi bir mektup vari şeyle pek de beceremiyorum sanırım. Hayal perdesinden çıkma sözlerin olduğu şiirler daha kolayıma geliyor doğrusun.

:) 3 gün sonra 14 ü ayın. Malum gün :) İnsanlar birbirlerine pek çok güzel şey söyleyecek. Yapacak. Alacak. Ve gözlerde güzel bakışlar olacak. Dudaklarda sevgi sözleri biraz daha anlamlı duracak. Pek çok kişi bu günün hatrına söyleyebilecek o güne kadar söyleyemediği sevgi sözünü. Tam tersi durumlarda olacak ama azınlıkta kalacak onlar. Pek çok insan bunları yaşarken benim durduğum yerin belirsizliği olacak. Kim bilir belki o belirsizlik içinde pek çok rüya yolunu kaybedip kaybolacak. Amaaaannnnn aman. Hayırlısı neyse o olsun. Galiba ben yine o mahsun, o küçük ama çok değerli şirin hayallerin birinde olacağım. Belki bir tebessüm olur yanağımda. Kendi kendime dalıp gitmişken başka başka diyarlara ordan bir yerden bir sesleniş duyarım da bir merhaba uğrarsa ne ala. Yok uğramazsa ne diyeyim. Şükür buna da. Belki de bırakmalı artık kavga etmeyi. Geçmişin hatalarından ders almış gibi yapıp hep kötüyü hatırlamayı da bırakmalı. Belki en basit olanı görme vaktidir. Belki önümüzde duranın bir ayna yansıması olduğunu kabul etmek lazım.

Ne ekersen onu biçersin demekten biraz daha başka olmalı yaşanmış her aksilik. Korktuğumuzu kabul etme vakti belki de. Ve sonra korkunun ecele faydası yok deyip Ya Bismillah ile başlamalı güne ve bakışa. Sonrası Allah kerim demek en iyisi belki de. Dua etmenin vaktidir hani Allah'ım hayırlısını eyle ve hayırlısı bu ise bunu nasip eyle demektir belki de herkesin sakladığı sır. Gözlerine değen bakışın güzel yanını görme ve o güzel yanda kendinden de bir güzellik bulma vakti olmalı bu vakit. Sabır taşının çatladığı zamanları beklemektense sabır gerektirecek durumu atmanın vaktidir belki de. Bir merhaba demenin ve merhaba derken gülümsemenin vaktidir belki de. Elini uzatıp sıkıca bir tokalaşmanın ardından sadece ama sadece o an orada olmanın keyfini sürmektir belki mutlu olmanın anahtarı. Ve duyduğun sıcacık bir merhaba olursa hele ki o merhaba da içindeki endişe kaybolup yerine garip bir rahatlamayla beraber bir huzur da doğuyorsa demek ki doğru olan buymuş demenin vaktidir belki de. Saklamanın, saklanmanın, korkmanın, kaçmanın, ertelemenin ve neyi olduğunu bile bilmediğimiz şeyi beklemenin bir işe yaramadığını anlama vaktidir belki de.


Bu zamana kadar içimde yaşattığım bir yığın endişenin beni iyi bir yere koymadığını ve geçen zamanın sadece alıp götüren olduğunu görüyorum ve biraz da pişmanlıkla. Dünde kalan kızgınlıkların ne kadar önemsiz olduğunu, o an için yanlış gelenlerin şimdilerde çoktan kaybolup solduğunu, ve hepsinin yanında benden gidenin en çok tatlı bir sada olduğunu anlıyorum şimdilerde. Ve şu zamana kadar pişmanlık duymamaya yeminliymiş gibi davranırken ben o yemini ettiğime bile pişmanlık duymaktayım içten içten. Ve o pişmanlık duymak yok demenin de korkularımdan kaynaklandığını görüyorum. Değerli olanı bir anda yok saymanın ve zamana meydan okurmuşçasına nasılsa bir yerde bekleyen bir umut varmış gibi yapmanın kendini kandırmaca olduğunu da biliyorum artık. İşte en çok da bu yüzden seninleyken ne hata yaptığıma bakmaktayım şimdi. Aklıma gelen yüzlercesinin yanında önemli olan bir tek şey çıkıyor karşıma. Sanırım sana yeterince güven veremedim geleceğin huzur ve umudu taşıdığı gösterebilmek adına. Çocuksu kaldığım zamanlar vardı. Ve aksi bir tavırla boş veren bir yan biraz da. Yaşadığım şu uzun yalnızlıktan sonra aslında sensizlikten sonra, o güzel sesin, o kahkahan, o neşen, o manalı manalı bakışın, zehir gibi aklın, aksi ama ne gariptir tatlı tavrın. En düşüncesiz gibi durduğun ya da en umurunda değilmiş gibi davrandığın zamanlarda bile o anaç yanınla içindeki şefkati belli belirsiz ortaya çıkarışın geliyor aklıma. Ve bir tebessüm konuyor yanağımın kenarına, dalıyorum İstanbul sahillerinde bir kıyı kenarı çaybahçesinde bir sandalyeye. Denize karşı bir kere daha haykırıyor içim ''Ben bu kadını seviyorum'' diye.

Ne bileyim karman çorman hayatı biraz kenarda bırakıp salmışlıkla kendime geleyim istedim bir süre. Eh az çok öyle de oldu sayılır. Biraz daha barışık yaşıyorum kendimle ve kavga etmeyi bıraktım artık. Ne kaderle ne kendimle. Şimdi tek bir dileğim var bir umut sabaha doğsun diye. Sabah olsun. Telaşla hazırlanıp çıkayım sokağa. Kalbim çarpsın heyecanla ve sevinç olsun ruhumda. Sana gelmenin, seni görmenin tutkulu halini hissedeyim iliklerimde. Ve seni mutlu etmek için ne geliyorsa elimden koymayayım ardıma. Bütün bunlar bir gece vakti uzanıp dalmışken bir hayale, sis perdesinde oynayan ve sonu mutlulukla biten filmden birer alıntıydılar. Ama öylesine çok istenen ve delicesine her kayan yıldızda dilenen hatta fallarda çıksın istenen türden, içimdeki en büyük hevestiler.


Ve içimde bir şeyler kıpırdanıyor. Sanki her şey çok geride kalmış gibi duruyor bazen. Ve biliyorum olsa ne olacak sanki diye bir yankı çınlıyor insanın kulağına böylesi anlarda. Ama en kötü ne olabilir ki diyor bir yanım. Ve en kötü ne olabilir ki desin istiyorum sendeki bir tarafın. Sessizce sokulacağım diyarına. Ve bir fısıltı yollayacağım kulağına iç penceremi açıp. Buradayım diyeceğim kalbinin en saklı köşesine. Gelsene diye fısıldayacağım. Duyacak mısın bilmiyorum. Duymanı umacağım. Sokağından geçebilir miyim emin değilim. Ne zaman geçsem kalbim deli gibi çarpıyor çünkü. Hem ansızın çıkıver istiyorum karşıma, hem korkuyorum bir anda belirivermenden. Sonra ineceğim aşağıya. Arabayı çekeceğim park yerine. Şöyle bir bakınacağım aynada kendime. Sanki biraz sonra seni görecekmişim gibi heyecanlı ve telaşlı olarak. Cadde boyu bir gidip geleceğim önce. Sonra Çınaraltın'da otururum sanırım boş yer bulursam kıyıya yakın daha bir keyifli olacak. Bir çay içerim. Bir kaç sigara belki. Sonra gelmemiş haline bir bahane uydurup çıkarım ordan. Sahil boyu bir yürüyüş yaparım kuleliye doğru. Ya da ne bileyim işte. O an ne eserse aklıma. Sen bu yazılanları okur musun okusan bile ne zaman okursun bilmeden ve gelip merhaba ali demeyi ister misin sorusunu kendime bile sormaya çekinirken. Belki de haftalar sonra okuyacaksın. Ben çoktan oralara gelmiş ve gitmiş olacağım o caddelerde senin hayalini bile bulamadan. Ama isterdim en azından bir uğramanı. Hoş geldin demeni. Merhaba demeni. Senin için geldiğimi bilmeni. Gelip neşe vermeni. Gülmeni. Benimleyken iyi hissetmeni. Takılmanı arada laf sokmanı bile hatta uslanmaz bir artistlikle hem de.

Dünyanın her yanı pişmanlıklar ve keşkelerle çevrili. Bunu gördüm. Ve en çok da bundan endişe ettim kendi payıma. Sana bir ömür dünyanın en güzel şeyi diye davranmak istiyorum. Şeyi diyorum çünkü dünyanın en güzel neyi varsa o olacaksın benim için bunu biliyorum. En güzel kadını. En iyi insanı. En kolay ve etkili sinir bozanı belki ama bunun bile beni güldüren bir yanı var. Sahiden var. Çünkü kimse beni senin gibi deli edemez. Yani onun tadı var. Hani nasıl söyleyeyim, sana bir şey diyemiyorum ya. Kem küm kalıyorum falan. Komik duruma düşüyorum farkındayım. Güzel zamanlardı. Dahası da olabilirdi. Olmalıydı. Ya da sadece bir merhaba. Çok değil bu bana biliyorum. Çok görmeyeceğine inanıyorum. Gelmiş olsaydın biliyorum ki eve giderken yüzünde bir tebessüm de olurdu. Bir parçan mutluluğu hissederdi. Güzel geçen bir iki saat için derinlerde bir yerin, mantığının aksi sesine birazcık sessiz kaldığı için teşekkür ederdi.

Eveeeetttt.....

Şu an ne demeliyim ya da ne diyebilirim inan bilmiyorum. Yani sana yazıp durdum iki üç gündür içimdekileri ama hani konu buraya geldiğinde duruyor insanın aklı. Bildiğim bir şey var ki o da senin ve benim güzel bir şey paylaştığımız. Başkalarıyla olmadığı kadar güzel ve ön yargısız bir hevesti ilk adımımız. Galiba kimin ne dediğinden çok ne istediğimizdi bizi böyle güzel kılan. Şartsız, kuralsız ama bilerek ve tebessümle doluydu bakışımız. Düne kadar uğradığımız ihanetlerin ya da hayal kırıklıklarının mı desem bilmiyorum; Geride kaldığını ve bir daha yaşanmasın isteğiyle tedbirliydi bakışımız. Pek çok endişemiz, korkumuz ve akla sığmaz bir dünya film dönerken beynimizde, çıkardığı fırtınadan çok ne istediğini bilmek yatıyordu o ilk el uzatışımızda. Tabii ki kolay değildi ve tabii ki iki inatçı ruhtuk ve birazda öfkeli hayata. Bize verilenlerden çok verilmemiş olanları düşünüp kızıyorduk belki ama hep dönüp baktığımız bir yerdi inancımız. Seninle olana, olabilecek olana ve onun güzelliğine bu kadar inanacağımı ben de beklemezken en başta; Şimdi o güzelliği görmüş biri olarak senden bir küçük tebessüm daha istiyorum benden yana bakarken. O şirin o süper tatlı ciddiyetinle bir hoşgeldin demeni istiyorum. Merhaba demeni istiyorum. Sana bu denli inanıyor olmam biraz ürküttü seni sanırım en başlarda ve sonrasında bunun gerçek olmadığını düşündüğün anlar bile oldu hatta değil mi. Peki Ilgın'ın gözlerine bakarken ben o bakıştakinde bir çelişki varmıydı? Dikkat etmişmiydin buna? O şirin şeyi özledim ben. Keşke onu da yeniden görebilsem. Oooof of. Ya da Aaaahhh ah mı desem.


Vel hasıl kelam ne nasıl olacak inan bilmiyorum. Yani bundan sonrası için bir yol bir iz takip etmiyorum. Senden bir uzanış istiyorum elimi sıkıca kavrayıp merhaba diyecek olan. Gayrısını dert etmeden o anın gerçeğiyle bir iki saat uzaklaşmak hayatın hengamesinden ve bakmak biraz da dışardan.

Seni seviyor, seni özlüyor, ve sana saygı duyuyorum. Umarım yine gelir ve o keskin ifadelerle dolu tavırlarınla ama bir o kadar neşeli halini özgüveninle birleştirip durursun karşımda. Ve umarım okursun bu yazılanları. Ne olursa olsun ya da ne yapmayı düşünürsen düşün ben yarın şöyle bir geçeceğim köyünün içinden. Oturup bakınacağım etrafa biraz. Bekleyeceğim. Lütfen gel olur mu?


Bakalım ne olacak yarın. Boynu bükük geri döndüğüm bir akşam daha mı olacak. Unutma. Sen benim en sevdiğim merhabamsın. En değerli selamım. Ve en özel heyecanım. Nasipse bunu bir ömür yaşamak olsun boynuma vurulu fermanım. Sen çok ama çok özelsin ve her şeyinle çok güzelsin.................

Ali Akar
Kayıt Tarihi : 15.2.2013 18:31:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ali Akar