Hep şiirlerde,şarkılarda
Dinledim İstanbul'u...
Düşlerde sevdim,o şehri
İstanbul,oğlumun adı gibi
Tanıdık,görmediğim şehir.
Bir de sen anlat
Bal renkli gözlüm,İstanbul'u
Martı çığlıklarını anlat
Çığırtkan satıcıları
Bir de sen anlat yakamozu
Çilingir sofralarını anlat
Kalmış mı köprü altında şairin
Balık ekmek yediği yerler?
Bir de sen anlat
Bal renkli gözlüm
Sevgilim...
İstanbul bizim kadar,sevgimiz
Kadar büyük mü?
Kayıt Tarihi : 18.4.2006 19:08:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Saygılarımla...
Bir Rüyadır İstanbul.
Çocukluğum da gördüğüm,
Çocukça aşık olduğum
İstanbul’umu arıyorum ben.
Yıllar yıllar önceydi,
Eminönü meydanı hayali bir alandı.
Sıcaktı ve aylardan hazirandı.
Bağıra çağıra limonata satanlar,
“Limonata buuuooz” diye
bağırmaktalar.
Güvercinler Yeni Cami’nin
sahipleri şimdi.
Yürekli bir orduyla koruyorlar
Ceddimin yadigar emanetini.
Hiç gitmedi kulaklarımdan;
Limonatacıların o zamanlar ne güzel
çıngırak sesleri vardı …
Şimdi nerede o sesler?
Söyleyin bana
o güzelim sesleri birileri mi çaldı?
Çıngıraklar onların olsun
ben seslerini istiyorum…
Hele de limonatalar, o zamanlar
İstanbul tadındaydı! ..
Bir seferinde rahmetli amcam Hasan’la
içtik birer bardak.
Amcam gülerek,
İç yeğenim dedi
bu bir ab-ı hayat.
İçtikten sonra da ab-ı hayatı amcam
fazla kalmadı aramızda,
Amcam şimdi bizi cennette beklemekte.
Öyle demişti babam.
Aaah İstanbul’um
hiç unutamam seni.
Bir Çemberlitaş’ını,
Oradan ilk gözlük alışımı,
Dünyaya başka bir gözle bakışımı.
Bir de Sirkeci’yi…
Sirkeciyi nedense sirke satan
bir amca sanırdım ben.
Ya Laleli’ye ne demeli?
Neden Laleli de lale olmadığına
üzülürdüm ben çocukken.
Bir de Kapalıçarşı;
Babamın Almanya’ya dönerken
alış-veriş yaptığı benim
“Işıklı Cami’m”
En azından ben öyle derdim.
Öyle de sanırdım.
Yıl 1971
Yeni Cami merdivenlerindeyim,
Hayatım da ilk defa fotoğrafım çekiliyor!
Gider mi aklımdan?
Hiç zannetmem! ..
Hele de 70’ inde bir dedenin
aldırmadan fotoğrafa
usul usul çıkarak merdivenleri,
namaza giderken yüklendiği
el işi sedef kakmalı bastonu
unutulur mu?
Ben unutmadım.
İşte böyle bir İstanbul hatırlıyorum
rüyadan ibaret.
Camileri sessiz – mağrurdu.
Çıkmak için minareye
müezzinler yarış ederdi.
Minareye çıkıp da say ki
İstanbul’u seyrederdi.
İstanbul denilince;
Nedim’in dizeleri gelir aklıma
amcamın dudaklarından dökülerek:
“Bu şehri Sitanbul ki bi-misl ü behadır,
Bir sengine yek pare acem mülkü fedadır.”
Kazım Beysülen
TÜM YORUMLAR (2)