SEVGİNİN ATEŞ ÇEMBERİ veya HER GÜN 14 ŞUBAT
Divan edebiyatımızın yaşayan ismi İskender Pala, “Bir Aşk Hikâyesi” çalışmasında, aşk ve sevgiyi, mum ile pervane böceğini örnek vererek anlatır. Pala’ya göre aşk, bir farkına varış, bir idrak meselesidir. Aşk ateşini bizim bildiğimizin aksine, sevilende olduğunu ve bu ateşle seveni kendine pervane yaptığını ifade etmektedir. Pervane kendinden geçerek dairesel bir eksende yanan mum ateşinin etrafında döner durur. Bu ateşin öyle bir cezbesi vardır ki, mistik düşüncedeki nefsi kötülüklerinden arındırmak için nefsin ateşe sokulması gibidir. Bu merkezkaç çemberde cezbeyle ateşe yaklaşmak aşk ve cesaret artırır. Cesur olmayan kişi zaten kendini ateşlere koşturamaz.
Cesaretin mümessili pervane, aşkının ateşiyle tıpkı İbrahim’i teslimiyetle ateşlere girer. İbrahim’e serinlik olan ateş, pervaneye serinlikten de öte Cennet Vadilerine götürür. Pervane, Cennet yamaçlarının vadilerinde süzülürken, mumun bundan hiç haberi bile yoktur, olmasına da zaten gerekte yoktur. Çünkü pervane, kendi aşk ateşinin potasında yanarak, yokluktan gerçek benliğine ulaşmıştır. Hayat ipliği yanan mum da ağlar, ama ağlaması onun yüreğindeki acıyı dindireceği yerde ateşini artırır. Çünkü akıttığı gözyaşı, kendinin yakıt kaynağı olmuştur. Yandıkça hayat kaynağı olan ipi biter ve aynı yamaçların vadilerine hicret ederler. Bu öyle güzel bir hicrettir ki, aynı vadinin yamaçlarındaki saraylarda birlikteliği getirecektir.
Ferhat ile Şirin, birbirlerine olan aşk ateşini birleştirdiklerinden bu meşale hala ışık ve ısısını kaybetmeden günümüze kadar geldi. Kays ile Leyla da aynı meşaleye bayraktarlık yaptıklarından ölümsüzlük âşık-maşuk meşalesindeki yerlerini hiç kaybetmemektedirler. O hâlde, hayat kaynağını ateşe vermeler ve bu ateşin etrafında pervane olmanın bir bedeli vardır. Hani mistisizmdeki nefsi kurban etme, benlikten arınma gibi. Nasıl ki bir derviş, belirlen yola girmek için, nefsindeki ateşi ateşlere atarak menzil bulur ve aşk yolunda ilerleyip makamlara erer. Tıpkı bunun gibi, ateşlerde yokluktan gerçek benliğe ulaşılarak, ebedi vadilere uzana yollara meşale olunur. Ateşin gücü nispetinde aşk yolu aydınlanır. Bu yolda pişmeden meşale olunmaz ve Cennet vadilerinin yamaçlarına uzanacak menzillere ulaşılamaz.
Aşk, yaldızlı sözlerle birlerini aldatmakla olmaz. Çünkü aşk öyle bir kutsal değerdir ki sevgiliye dahi açıklanması onun kutsallığını bitirir. Bu durumu İbni Sina’nın bir genci tedavideki olayı çok iyi açıklamaktadır. Anlatılana göre, İbni Sina, hastalığı bir türlü teşhis edilemeyen bir delikanlının başucunda oturur ve sohbet etmeye başlar. Konuşma esnasında sevgilisiyle ilgili olabilecek bahisler açıldıkça delikanlının nabzı hızlanır. Sonunda büyük hekim, kalp atım hızındaki değişikliklerinden, gencin kime âşık olduğunu ve maşukunun nerede yaşadığını tespit eder. Aşk ateşinin içinde olan bu genç, kendini maşukunun potasında erittiğinden konuşacak mecali kalmamıştır. Kalbi onun sevgisinde ateş çemberi oluşturduğundan, onunla ilgili bir konu mevzu bahis olduğunda kalbi cesaretle çarpmaktadır.
Günümüzde böyle aşkların yerini aldatma ve gönül eğlendirmeler aldığından maymun iştahlı olarak her yerde sevgiden, sevgiliden çok rahat söz edilebilmektedir. Bu sevgiler, hayatımızın en geniş alanını işgal eden sanal âlemde kendini daha iyi hissettirmektedir. Aşk ve sevgi sanal olması hasebiyle yaşanılanlarda sanallıktan öteye geçememektedir. Birkaç örnekle olayları resmedecek olursak; – Bana NİCK’ ini verir misin? — MESİNNCIR adresini verebilir misin? , — Sana sevgili. com’dan gül gibi gül gönderdim nasıl, güzel mi? - Senin SERVER’ına girdim oradaki Hasan Ali, Ahmet de kim? - Ben de geçen gün seninkine girmiştim. Peki, seninkinde ki Aylin, Selin, Kulin de kim? – Sevgilim, ben seni aynı burçtan olduğumuz, aynı dizi ve filmleri beğendiğimiz ve dahası aynı kültürün insanları odlumuzu düşündüğümüz için sevmiştim. Ne yazık ki aynı burçlardan da olsak, demek ki düşünce dünyamız hiçte barışık değilmiş. Seninle artık ilişkimi kesiyorum. – Bende seni aynı şekilde zannetmiştim, üstelik cömertçe yaklaşımlarından dolayı, ama hiçte öyle değilmişsin kanka. Seni onun için siliyor ve engelliyorum.
Ferhat ile Şirin, Leyla ile Mecnun şimdi yaşasalardı sanal âlemde duygularını açıklayabilirler miydi veya bunlar kadar maymun iştahıyla hareket sergileyebilirlerimiydi? Hepsinde de öte yaşadıkları aşkın ateşin yanmaktan koruyabilirler miydi? Ben inanıyorum ki, yine aşklarını klavye ve fareyi kullanarak anlatmaktan hayâ eder ve aynı ateşlerde olmasa da benzerlerini girmekten kendilerini kurtaramazlardı. Çağın şartlarından azda olsa etkilenmelerini düşünecek olursak, Hürrem Sultan ile Kanuni Sultan Süleyman ve Erzurumlu İ. Hakkı Hz.lerinin eşine yazdıklarından çokta fazla ileriye gidemezlerdi. Bunlar yine hiçbir şekilde çağımızın, ne erotomanik aşk, ne paranoid aşk, ne anti sosyal aşk, nede depresif aşk hastalıklarına yakalanırlardı. Aşklarının kimyası ve fiziği sanal âlemde nüksedip reaksiyon göstermez ve mutasyona da uğramazdı..
Kayıt Tarihi : 28.4.2008 20:55:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Aşk/Aşık Nasıl Olur? !

Bu öze ve ruhe huzur serpen kiymetli satirlarinizi grubum Güldeste Siir Grubu /m ile paylasiyorum...Eseriniz listemde... Tebrikler...
Kaleminiz daim ilhaminiz bol olsun...Selam ve dua ile....
TÜM YORUMLAR (3)