Bir aşkın, zamanın örsünde dövüldüğü, kelimelerin kadife misali ruhları sardığı bir hikâyedir bu. Düşünceler içinde savrulan, tutkulu bir muhabbetin kanaviçeye işlenmiş inceliklerinde soluklanan bir serüven…
Kelimeler, tıpkı Sâbit gibi, titrek bir mum ışığında titrer; ve aşk, Attar’ın Simurg’a ulaşan hikâyesi gibi bir arayış içinde var olur. Şu dünyada en çok sevdiğini kaybedenlerin kelimeleri en keskin olanlardır ve biz, yitirdiklerimizi kelimelerle sonsuz kılmaya çalışan bahtsız seyyahlarız.
Sevda, tarih boyunca filozofların, şairlerin ve bilginlerin en derin düşüncelerine konu olmuştu. "Aşkın özü, ruhun ölümsüzlüğüne inanmaktır," derdi Platon, çünkü sevda, insanı kendisini aşmaya çağıran bir yankıdır. O halde, aşk dediğimiz şey, bizleri benlik sınırlarımızdan koparan, karşılaştığımızın içinde kendimizi bulduğumuz o büyük titreşim değil midir?
Bahar, toprakla buluştuğunda, Homeros’un kaleminde olduğu gibi yeni bir destan başlar. İnsan, sevdayı tattığında, tarihin en eski kelimeleriyle konuşmaya başlar. Zira, "Aşkta ve savaşta her şey mübahtır," derken Vergilius, aşkın da savaş kadar çetin bir meydan olduğunu anlatmak istemiştir. Ama bazı savaşlar, barışın ta kendisidir.
Zamanın içinde eriyen bir şehirde, geçmişle geleceğin birbirine dolandığı bir sokakta başladı onların hikâyesi. Taş döşeli yollar, yağmurların izlerini taşıyordu. Eski bir kitapçının önünde karşılaştılar. Adamın elinde Montaigne’in Denemeler’i vardı; kadının gözleri ise tıpkı Baudelaire’in "Serseri Ruhlar" şiirindeki hüzünlü kadınların gözleri gibiydi.
Felsefe, tarih ve edebiyat; hepsi birbirine karışmıştı onların kelimelerinde. O, "Her insanın içinde bir tarih saklıdır," dediğinde, karşısındaki kadın gülümsedi. "Evet, ama bazı tarihlerin hiçbir zaman yazılmadığını biliyoruz," diye cevapladı kadın, Borges’in kayıp hikâyelerinden birini hatırlatırcasına.
Aşklarının içinde geçmişin yankısı, geleceğin ihtimali ve şimdinin kaybolan anları vardı. Belki de en büyük sevda, kelimelerin içinde yaşandı; çünkü her kelime, biraz daha yaklaştırdı onları birbirlerine. Ve her sessizlik, daha derin bir bağ oluşturdu aralarında…
Onların hikâyesi, bir kitapçı rafında başlasa da asla bir cümlenin son noktasında bitmeyecekti. Çünkü bazı aşklar, cümlelerin arasında yaşar ve orada ebedi kalır. Tıpkı, tüm insanlığın aşka yazdığı o eski ve sonsuz mektuplar gibi...
Sevgili herkes, eğer bir gün bir hikâyenin içinde kaybolursanız, bilin ki, gerçek aşk her zaman bir kelimenin içinde gizlidir.
Hikmet Büyükoğlu
Kayıt Tarihi : 27.1.2025 23:58:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!