Ak sütlü kaşıklarda süt emziği gibiydi gelmelerin. Ve su gibi gitmelerin yeniden benim aklımda kalan kıssa: Kafes ardından sorgularsan hayatı, ölüm basamaklarında tökezlemezsin. Oldu.
Gözlerine aktığım son gün, baba hasretiyle yana yana geldiğim hastane odası. İki bin üç yılıydı. Uzaklardayken duymuştum kalp krizi geçirdiğini. Gözyaşları içinde beyaz sakalınla yüreğimin derinlerindeki yaraya davet ederken seni, ikinci gün kaçtığın o garip yatak bile şaşırmıştı birden bire gidişine. Son kayboluşuna. O gün ben seni özlemekten ne kadar yorulduğumu fark etmiştim.
Bir ömrü gidiş gelişlerle tükettik. Sen yaşayarak, biz özleyerek gelişlerin tadını senli yaşamayı özlüyorduk baba Döndüğünde uçurumları aşmaya çalışırdık kısa aralıklarla. Gelişlerinde bir gidiş, varlığında hasret kokusu. Evde, küçük odanda yalnızlığı seçtiğin anlarda ki genelde bunu yapardın, biz kapı ardından dinliyorduk ruha huzur veren sesinle okuduğun ilahileri, ayetleri. Hala bir kasetin evde, senin okuyup dinleyemediğin kasetin biliyor musun? Bir kere gözlerime bakıp özle beni emi demeden gittin. Ama ben seni dinlemedim baba. Özledim seni. Çok özledim. Kendime borç bildim ücralarımda senin için ağlamayı yıllarca. Sen benim yavrumsun Türk filmi sarhoşluğunda kavuramadan bedenini gitmeyi seçtin. Hatırlar mısın bilmem sen Cüneyt Arkın filmlerini ne çok severdin. Sanırım Kör Oğlunda kendi kahramanlıklarını görüp tek kalemde on kişiyi devirebilmenin hazzını yaşıyordun Cüneyt Arkın bedeninde. Nasıl da heyecanlanırdık o tahta köprülerin zincirlerini koparırken ya da bir ermeni sultanının kızının yardımını şuh bir edayla kabul ederken. Haklıydı o her yaptığı yıkıntıda çünkü. Ve Gri gözlerini devirirken sofrada ben gözlerinde kan arıyordum.
Seni göreceğim günler arı olacağını biliyordum ya da öyle sanıyordum ama sen bal bırakmıyordun bana,diğer çiçeklerdeydi iğnelerin sürekli.üzgünüm baba sen benim hazinem olamadın. Sevgi çukuruna gizlediğin yosun tutmuş damarlarının beslediği, o buruk, o kırık ve biliyorum ki o hasta yüreğinle ellerimi tutamadın. Ayağı kırık tahta köprülerimin çivisi olamadın. Biliyor musun balinalar yavrularını kaybedince kendilerini sahile vururlarmış ölünceye kadar. Onlar yaşam kaynaklarını yavrularından alırlarmış. Sen balinam olamadın. Senin yumurtaların çoktan batıp helak olmuş haberin olmadı. Arkadan ellerinle sahile attığın yavruların yosun emzirişiyle büyümüş, baktın ama elini uzatamadın. Ah! Yangınım, ağız dolusu acım bağıramadığım. Yürek acısı nasırım.
Özledim diyemiyorum seni artık sen yaşarken almıştın seni. Çorak dolaplarda sakladık baba sevgisini fırtınaya inat. Her bıyıklı incitti avurtlarımı, her sakal şaşırttı bebek tenimde yalnızlığımı. Her baston tıkırtısı başımı döndürdü durak köşelerine ve yetim kaldım otobüs tekerlekleriyle her seferinde. Babalığı başkalarına biçtim ben de. kimine tam oturdu, bazısına eğreti durdu kimi de ömrümü aldı, gölgesinde senin varlığın vardı belki de. Ve ben seni özlemekten yorulduğum anda gittin özlemenin acısına şahitlik edemeden. Bu son gidişti. Ne bastonun, ne çıngıraklı saatin ne de yaşamda bize biçtiğin roller dur diyemedi. Hasretimse, hastane odasında unutmuşum özleyemedim seni.
Oysa sana diyeceklerim vardı gizli nefretlerim üzerine. Çöl yangınlarında kar olmanı dilediğim günler üzerine. İlk aşkımın yıkıntılarını anlatmadım sana daha ve bir sürü anlatmam gereken olay hayatımda baba olarak bilmen gereken. Duyamadın beni o zaman uzaklardaydın yanımdayken. Şimdi duyamazsın. Gelinmeyecek bir yerdesin artık. Geçmişinden getireceğin iyi bir anın yokmuş deme bana. Salatalık kokuları içinde, demlik yarıklı şakaklarım var. İyi anlarım oldu elbet güldüğümüz anlar. Ama babaların gülüşü değildi yanaklarına astığın tebessüm, her amcanın gülmesi gibiydi.
Bugün senin ölüm günün baba gözlerine bakıyorum şimdi. Işığı uzakta bırakılmış sönük fener gözlerine. Nereye bıraktın gri yaldızlarını baba, kaç aşk kuyusunda unuttun yüreğinin bir parçasını, baktığım gözlerinde hiçbir yürek kırıntısı göremiyorum kaç sevgisiz çıkar dallarına astın benden çaldığın şefkat damlalarını, upuzun önümde uzanan bedenin. Çıplak. Savunmasız. Hep konuşulurdu ya bembeyaz bir teninin oluşu, sabah kahvaltı sofralarında. şu an daha bir beyaz lekesiz ama hissedemiyorsun baba ne öfkeli bakışların, ne de uzak şefkatin. Bak bana baba gitmeden son defa.
Hoşça kal güz esintileri içindeki yazın akşamı. Hoşça kal tan yerinin ala kızarıklığı. Sen gittin ben seni özlemekten yorulmuştum ya. Sana anlatamadığım gizlerimi de götürdün birlikte Hoşça kal baba.
Kayıt Tarihi : 11.1.2009 10:28:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Nuran Talyak](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/01/11/sevgili-babama-4.jpg)
TÜM YORUMLAR (1)