SEVGİ VE NEFRET
gözlerime derman olasın diye sevmiştim
nicedir kör ettin gidişinle
aşka aşık bir dal gölgesiydin
düşümde karabasanım olana dek
yeni bir ev istemiştim gönül bağında
bataklığı mesken eylemişsin meğer
yalnızlığıma uğrarsın umuduyla sarılmıştım
bilemedim bunca yıl yalnız bırakacağını
bir rüyaydı kendimi en iyi hissettiğim halimdin
kabusların en büyüğünü yaşatana kadar
iyi bir insanım diye iyiliğimi buldum derken
kötülüklerinin harabesi çöktü üstüme
her yeni çözüme dayalı hamleme
daha da beter ettin attığım her adımla
dili sevgi dili sevgilim saydım
zehrinle yaralımın kabuğunu soyana dek
sana kavuşmamın kupası yoktu bende
sense tüketmeyi zafer madalyası sayarmışsın
tek bir damla su içmekti çölünde sevgim
kirpiklerim yanıncaya alevlerini hissetmedim bile
çocuğumdun çocuğundum kimi zaman
piç gibi ortada bıraktığın güne kadar
sevginle dünyanın her yanındaydı hayatım
dört duvara layık gördün oysa
daha ne yaşamıştık doymamıştım gülüşüne de
bedduaların örümcek bağladı her yanımda şimdi
bir ömür kahkahalarımdın dudaklarımda biledim
her gece bir ağıt okutacağını
bir düştü belki tombul çocuklarımız olmayacaktı
bir de uyandım ki içimdeki çocuğun katiliymişsin
nasıl da güzel gelmiştin birden bire her yanıma
nasıl da gittin cehennem ateşine atıp bir
yolculuğa çıkmıştık ki sendin yolun tatlısı
yer yarılıp karanlık dehlizlerine atana dek
bir lokma bir hırkayla sevmiştim
saat koleksiyonunun kutusu bile değilmişim oysa
seni seviyorum demeyi şifa sayardım kendime
sevmedim, nefesin, canın değilim gününe kadar
seninle doğmuştum en güzel çocukluğumdun
gençliğimi göremeden öldürdün pes sana
anne de olamadın baba da olamadım
babalarımızın mezarı da fayda etmedi içince
sonsuz hayata kavuşacağım dediğimdin
altın kadehteki zehrini içirene dek bir su
damlasıydım hiçliğin deryasında aşkımla
cennetimi alev alev yakıp yıktığına güne değin
bir okyanus misali dalıp yüzerdim sende
bataklığının alevlerine gömdün de ne oldu
gelirsen ıslığınla koşardım kollarına
kulaklarımda soykırım marşların çalmakta artık
elma dersem çık armut dersem de çıktı bizim ki
kestin kolumu kanadımı dal dal
bir kahve zamanıydık kırk yıldı en az
siyanüre doyursun saolasın, var olasın
öğleden sonra bir baloda tanıştık masalındaydık
giyotin dilin boynumu uçurana dek
şuraya buraya yazıyordum ben ve sevgilim diye
bir yabancı bile değilmişim nazarında
davul zurna eşliğinde bir halay sevinciydik
cenaze marşımın bestecisi ne ara oldun
Paris aşkı derlerdi dar gelirdi, dünyaya bedeldik
lağım çukurlarına gömmeye çalışırdın oysa
sonbahar olurdu ilkbahar aşkımızla
yazımı kışa çevirmeyi makbul görür oldun
gerçek sevgi, gerçek aşk avuçlarının arasındaydı
tırnaklarındaki yalanlarla tanışana dek her
günaydın, iyi geceler canım canıma can katardı
öğrenemedin ne gece ne gündüz canım demeyi
sağlık, mutluluk, huzur dilerdim her gün
ömrümü kemiren kanserimle adaşmışsın oysa
sonbahar geldi diye sevinirdim geleceksin diye
çoktan kapıya pencereye getirmişsin karı, fırtınayı
bir dağ, orman, deniz huzuruydu gözlerin
sıkış sıkış binaların bodrumlarına hapsettin
birdenbire bağladın, aşık ettin bir ömür saydım
gündelik eğlencenmişim nasıl da kandım
bir bilge, bir deha diye severdin
cahilliğinle aça aça bitirdin kurşun kalem misali
çıkarmazdın odanın baş köşesinde
meşgule aldın kağıtlarını değiştirdin değiştireli
seni seviyorum kalbim deyişine inandım
enseme basıp nefes alamıyorum dedikçe bastın
ben ve canımın dünyası diye yaratırken
dar ettin dünyayı canım çıkana dek
yüreğim aşkının köyüne taşınmıştı
gün geldi şehirleri dar ettin
her an yüreğindeki sevgiyi hissederdim
yüreğimin tüm yaralarının kabuğunu soydun lakin
geldiğin gün hayatımın en iyi günüydü
yıllar sonra çekip gittin zehirlendiğim gün oldu
severek asla bırakmadığım el de senindi
kafama sıkıp giden el de senindi
sensiz günüm olmasındı umudum
gidip de gelmeyen sonsuz karamsarlığım oldun
HASAN HÜSEYİN BEYDİL
28.11.2020
Kayıt Tarihi : 27.12.2020 11:39:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!