Onur BİLGE
Yaşlı teyzeyi ziyarete gittiğimde, mutfakta oturduğunu gördüm. Orası oda kadar genişti. İki sedir, bir buzdolabı… Ortada bir gaz sobası… Pencere kenarındaki sedirin ucunda büyük bir televizyon vardı. Yerdeki halının üstünde boş bir biberon duruyordu. Oraya fırlatılmış olduğu belliydi. Onun yerde ne işi olabilirdi? Ucu ağza girmiyor mu! “Çocuk atmıştır.” diye düşündüm.
Üstüne televizyon konmuş olan sedirde, bir buçuk yaşlarında bir çocuk oturuyordu. Etrafı oyuncak doluydu. Beni de o mutfağa aldılar. Diğer sedirin ucuna iliştim. Çocukla aramıza da anneannesi oturdu.
Bir süre onları seyrettim. Adeta boğuşup duruyorlardı. Çocuk, anneannesi iyi de söylese, kötü de söylese, kadının kafasına gözüne olanca hızıyla tokatlar yapıştırıyordu. O ise hem gülüyor hem kendini korumaya hem de çocuğu uzaklaştırmaya çalışıyordu. Zaten tüberküloz hastası, güçsüz bir insandı. Başörtüsünü yerinde tutmakta zorlanıyordu. Kan ter içinde kaldı!
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla