(sanırım bölüm I)
Bomboş, hiçbir canlının yaşamadığı bir ormandayım. Etrafımdakiler sadece, asırlardır birbirlerine can yoldaşlığı yapmış ağaçlar. Öyle çoklar ki, bir o kadarda yalnızlar…
Hepsi ağaç, ama hepsi! Bir damlacık bile olsa ot şöyle dursun; bir kuru çalılık bile yok buradaki yalnızlık büyüsünü bozmak adına…
Oysa ki, biz ağaçları böyle tanımamıştık! Kimi güz mevsiminde yapraklarını döker, bazısı dökmezdi. Üzerlerine konan ve ya yuva yapan kuşlar mutluluk şarkıları söylerdi. Hepsi kağıt ve ya mobilya yapımı içinacımasızca kesilirlerdi. Ve bir çoğu ya tarla olsun diye ya da yol ve ya imar arazisi olsun diye acımasızca yok edilirlerdi.
Lakin buradakiler, bunların hiç birisi ile ilgisi olmayan sebeblerden dolayı çırılçıplak, yapayalnız ve kupkuru…
Hepsi ile değil, bir tanesi ile bile konuşmaya yok gerek!
Neden?
Çünkü her biri insan bunların! Aşka inanmışlar, kalblerindeki aşklarına güvenmişler ve Asla Sevdikleri Kadar Sevilmemişlerdi; SEVİLEMEMİŞLERDİ…
İsyanları buna idi sanki o sessiz, mahsun ve bir o kadar da onurlu bakışları…
Neden insan, kadın olsun, erkek olsun; neden hep aşk bu işte dediği anda birden bire yapayalnız kalıverir?
Cevapsız bir soru mudur bu? Belki de evet, ama belki de hayır! ...
Eveti:
Asla insan ileride ne yapacağını söyler iken, neleri yapamayacağını söylemez, söyleyemez.
Eğer bunu söyler ise çevresinde derdini dinlemeyi geç, oturup iki çift laf edecek kimseyi bulamaz.
Günümüzde hiçbir şekilde dert dinleyip, omzunu göz yaşlarına heba edecek; ne şekilde olursa olsun, en azından anı kurtaracak kadar bile olsa yardımdan kaçmayacakinsan kalmadı.
Birçok durumda, bu özelliklere sahip kişilere “dost” adını vermişiz, kötü anlarımızda yanımızda olurlar sanıp dünyamıza dahil etmişiz onları.
Oysa yalnızlıklarımız bizim en zor anlarımızdır. Yaşamaya ah ettiğimizden daha ne kadar kötü durumda olabiliriz?
Bu durumda farkında olmadığımız şey ya o dost dediklerimizin birer yalancı olduğu, ya da bizim dost edinemediğimizdir. Aynı terk edilmelerimiz ne ise, yalnız bırakılmalarımızda o…
Düşünmeden tam teslimiyetçi tavırlarımız bizi bu üzücü duruma maruz bırakan sebeb.
Cevabın hayır cephesi ise; tamamı ile bir şerden ibaret! ...
Kendimiz gibi bir yalnız kalb bulduğumuz anda, alışık olduğumuz yalnızlığımızdan vazgeçmemiz çok imkansız oluyor gibi.
Ve bu yüzden de, yalnızlığımızı paylaşamıyoruz, o bizi asla tek terk etmeyen olduğu için ona aşık olmuşuz…
Bu yüzden dolayı kim bizi ne kadar etkilerse etkilesin, onunla ne kadar sevişirsek sevişelim; kendi mutluluğumuz için, göz yaşlarımızı özgürce koy vermek, en ağıza alınmaz küfürleri edebilmek, en sadesi kendimizi, aynamızda özgürce çırılçıplak seyredebilmek için ondan kaçıyoruz, ya da onu kendimizden soğutup bizi bize bırakması için zorluyoruz.
Çünkü biz, kendimize aşığız. Bu aşkımızın adınıda “YALNIZLIK” koymuşuz. Ve derinliğini anlatmak için aşkımızın, onu “YALNIZLIK ORMANI” diyerek büyütmüşüz…
Kendimizi haklı görmüşüz, terk edeni hep kötü ilan etmişiz. Oysa ki kötü, yalnızlığımız paylaşmayıp, egoistçe davranan biziz. Çünkü “Yalnızlık Paylaşılmaz, Paylaşılsa Yalnızlık Olmaz”… (Ö.Asaf)
Peki gelelim tam teslimiyetçi tutumumuza. Madem yalnızlığımızdan son derece mutluyuz, neden birlikte olduğumuz insana kul, köle oluyor, onsuz dünyayı bir hiç görüyoruz?
Bunuda neden övünerek, bas bas bağıra bağıra ona haykırarak sunuyoruz?
Bunu bir düşünelim, ne dersiniz dostlarım?
26/02/2005/cumartesi
Erbil KutluKayıt Tarihi : 6.12.2006 11:02:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
tekrar göz zahmetin için teşekkürlerimi ayaklarına birer gül goncası olarak sererim...
senin için bitiremediğim 2.bölümünüde en kısa sürede bitireceğim ve paylaşıma sunacağım...
TÜM YORUMLAR (1)