Sana ne anlatmalıyım artık…
Sen gittikten sonra, havaların çok ısındığını mı ve benim bu ıslak sıcaklıkta, üşüdüğümü, bunu mu duymak istiyorsun benden?
Ne anlatacaktım ki sana? Darmadağın olmuş nedensiz düşüncelerim, hüsrana dönmüş bakışlarım, acemice acıları yaşayan bir yüreğin çöküşünü mü, tozu dumana karıştıran ayak topuklarımın, yürüyüşler sonunda, Karides kızarıklığı ile, sızlayışlarından mı bahsedecektim?
Hiç sevinme, veya üzülme halime. Her yorgun savaşçının, son bir gayretle veya, zafer belirtisi gibi sağ kaldığının sevinciyle, kılıcını yere çakışını mı tarif edeyim? Boş ver bunları, herkes acıda payına düşeni yaşadığı gibi, tozlu yollarda genzine kaçan kum zerrecikleriyle, öksürmekle, boğulmak arasında ki, bir tıkanıklıktan mı bahsedeyim, boğazında düğümlenen bir yumrudan mı?
Neyin mirası pay ediliyor yüreği tırtıklayan veya, hakkında kalem kırılan, yargısız mahkumiyet veren, hangi adalet kuralıdır ki?
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim