Buralarda her akşam
Batıktır
Kimden peydahlandığını
Bilemediğimiz
Kapkara bir yosma çalar
Kapımızı.
Dinle sevdiğim, bu ayrılık saatidir.
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
Devamını Oku
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
Günlerden eylüllerde ya da mayıslarda, ufuktan parlak bir güneş yükselecek bizim oralara, insanlar yine el ele şarkılar söyleyecek sevdikleri, düğünlerde halaylar çekilecek mendiller uça uça, kuru ekmekler bölüşülecek katıksız ama bal tadında, şölenler düzenlenecek dernek dernek. Bitecek bu suskunluk, durgunluk, yalnızlık. Bitecek, hem de çok yakınlarda. Bizim buralar yine şarkılarla inleyecek. İnanıyorum.
Oralar, buralar... Saat farkından değil yazgılarının farkı...
Yüzyılların tevekkülle, damarlarına şırınga edile edile uyuşukluğun oralardaki tiryakiliği, buralarda bünyeyle bir türlü uyuşamaması halidir..
3 Eylül rüzgarı buralara daha çabuk ulaşır, yurttaşlık/insanlık bilinci denizden nem yüklü bulutlarla yağmuru taşırken; oralar kuraklığın, oralar güneşi yutan karanlığın, dağlarına pusu kurmuş eşkıyalığın elinde tutsaktı hala...
Oysa Mevlanaların, Hacı Bektaşların, Ahi Evrenlerin, Yunus Emrelerin yurt edindiği, ışıklarıyla aydınlattıkları topraklardı oralar...
El, avuç açmadan üretirler, bölüşürler, ustadan çırağa bildiklerini öğretirler, iş kuracaklara sandıklarından sermaye verirlerdi...
İmeceyle tarlalar işlenir, ürün kaldırılır, bağbozumu şenlikleriyle kışa mutlu ve huzurla girilirdi... Düğünleri, toyları nasıl birlik ve beraberlik içindeyse; acılarını da öyle paylaşırlar, dayanışarak aşarlardı kötü günleri...
Türküleri beraber söyler, ağıtları da beraber yakarlardı...
Oralara ne oldu?
Buralar 'Ortaçağ'ın zulmüyle' kıvranırken, oralardaki bolluğa, berekete, hoş görüye, medeniyete, insanca düzene ne oldu?
Sanırım az daha aşağılardan 'yobazlık', gericilik, 'KADERCİLİK' bulaştı!
Öyle bir mikrop ki o, bünyeleri teslim aldı, bağışıklığımızı felç etti, kültürümüzü yozlaştırdı, dağıldı iyicene ve hala o mikrop bir türlü temizlenemedi!
Hastalık bu Necdet... Oraların orta yerinde doğdu cumhuriyetimiz, bilinçli bir biçimde Türkiye Cumhuriyeti'nin merkezi oralara taşındı, geçici bir aydınlanma da sağlandı ama 'kökü kazınamadı' bir türlü hastalığın!
İşte 'SUSKUNLUK' bundandır... Hastalığın 'ATEŞİ' gibidir o suskunluk, itaatkarlık, 'SÜRÜDEN SAYILMAK...'
Ama ne var, 'derinlerde' hala türkülerimiz, aydınlanmanın şarkıları da öylece duruyor... Ozanlarımız hala var, şairlerimiz hala yazıyor...
İşte sen, işte şiir...
Tebrikler sevgili Dostum...
Bu şiir ile ilgili 2 tane yorum bulunmakta