El bende bugün
Ebe benim
Saklansın kuşkular
Sevmek istiyorum
Ve sevginin ebesi olmak
Yani merkezi...
Kuşkuyu gömdüm
Bugün toprağa
Öldürmeden/boğmadan/katil olmadan gömdüm...
'Bir çelik tren olamadın gittin'
Diyemezsin artık sen bana
Raydaki kıvılcım kadar
Ve eminim ki
Sıcaklığın ateş gibi/ içimde
Güvenmek kadar güzel
İnanmak kadar kutsaldı...
Bu kuşkuyu
Yakmak/ yıkmak adına
Ama sen hiç sormadın ki? ...
İnsanları seviyorum
Demiştim ya
Sana bir gün
Hani saçlarım
Rüzgarla boğuşuken
Kokunu duymak için
İnsanları seviyorum demiştim ya
Hala açım
Ve sevmeye muhtacım...
Ama sen hiç aramadın ki? ...
İmbatlar eser/ sen gelince
Bir bulut gelir yerleşir/ evimin üstüne
Kuşlar hareketlenir
İlk yaz başlar /gizlice
Sonra meyveler verir
Bahçemdeki ağaçlar
Tatlanır yemişler
Sen gelince
İmrenirim senin gelişine/sevinirim
İmparatorluk başlar evimde
Hissedirim yükselişimi bulutlara
Kibrit çöplerini bile atarım bir kenara
Çocuksu heyecanlarla dolarım/oyunlarla
Yeniden doğarım sen gelince
Ama sen hiç gelmedin ki? ...
Sebepsiz bir pişmanlık benimkisi
Hoş bir renk belkide haykırışım
Bir hışırtı gibi ısıtamadım içimde
Islah olmaz duyguları
Ihlamur ağacında kurutamadım
Son kışımın başlangıcı kadar
Tıpa tıp bana benziyor Zekeriya’nın kahvesi
Her türlü oyun içimde/bana mahsus
Karakoldu gözlerin gözlerim mahpus
Esrarengiz olan ruhumun arka bahçesi
Sütunlar boyu yükselen korkular
Ve sicim gibi inen beyaz/bembeyaz teslimiyet yağmurları
Hudut yok biliyorum/ sevince
Horasanlı Eba Müslüm aşkına
Çekiversin kılıcını/konuşanlar
Öleceksek Zekeriya’nın kavesinde ölelim
Ama sen Zekeriya’nın kahvesini hiç bilmedin ki?
Eylül’de seveceğim seni
Örülmüş saçlarını öpeceğim
Yanaklarında ki çilleri okşayacağım
Kim ne derse desin
Eylülde seveceğim seni
Sarı yapraklardan taç yapacağım o incecik /süt beyazı boynuna
Yaslayacağım şu karmakarışık yorgun/yanlız başımı/ sımsıcacık koynuna
Sonbahar yağmurlarında yıkanacağım/ sırılsıklam
Eylülde seveceğim demiştim seni
Yeni bir dünya kuracağım ikimize
Söz veriyorum bir tanem
Yazık olmayacak bize...
Ama sen hiç eylülde sevmedin ki? ...
Nefes alamıyorum...
Güneş indikçe böyle gök yüzünden
Birdenbire/ nefes alamıyorum
Gecenin o hırçın kolu
Ve karanlığın azgın çocuğu
Sardıkça boynumu/nefes alamıyorum
Çocuklar ağladıkça
Ve kuşlar tutuldukça/ birer birer/ ökseye
Sehpalar kuruldukça
Ve saat on yediyi vurunca
Nefes alamıyorum
Bir istasyonu hatırlayınca
Ve hüzzam şarkıları duyunca
Yağmurlar camlara vurunca
Gözlerime yürüdükçe bir karınca
Bulutlar beni kandırınca
Nefes alamıyorum
Ne yapayım
O günü hatırlıyorum
Ben böyleyim işte
Unutamıyorum
Nefes alamıyorum
Ruhumu satınca
Senden uzaklaşınca
Sevdandan utanınca
O günü hatırladıkça
Ama sen o günü hiç yaşamadın ki?
Hani bir nokta vardır/ son nokta
Maviye çalan bir erguvana benzer birazcık
Birazcıkta ufukta kaybolan bir gemidir bazan
O noktaya takıldım işte
Son çizginin bittiği yerde
Sandım ki o noktayı izledikçe ben
Yaşamımın satır sonlarında
Yeni cümleler hep sevgiyle başlayacak
Ama olmadı işte
Senin siyah gözlerinde ki o son nokta
Beni geldi geçti bir cümlede
Sormadı /sorgulamadı hiç umutlarımı
Hep bir yol ağzına geldikçe ve getirildikçe
En naif natürmortlar gibi /zevk için
Sıkıştık/kızardık/konuşmadık kendimizden
Oysa dünya dönüyordu
Ve mevsimler bir bir geçiyordu
Bizi beklemeden
Yine de son noktanın rengini tartışıyordum
Nerede ve ne zaman koyacağımı bilmeden
Bu kadar detay/ bu kadar ayrıntı
Sahi aşk ayrıntıda mı gizliydi yoksa başarı mı
Ruhum böyle işte haşarı mı haşarı
Ama sen o son noktaya hiç ulaşmadın ki...
İsmet ZerenKayıt Tarihi : 27.7.2008 10:55:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!