Sevdamızın Tarihçesidir Şiirlerdeki Çığlık

Bekle biraz
Haldır hayat geçme sokaklarımdan
Rüzgar yere düşse avazının çıktığı kadar kırılır yerçekimi

Senin duyamayacağın bir sevda türküsü karışlar topraklarımı
Makrameden işlemiş nasırlı tabanları arşınlarım
Kulakların açıksa dinleyemezsin flaşı kör eden mutlulukları
Gözlerini kapatman gerek ektiğim karanfillerin kokusunu duyman için

Haydi sözüm sana rastgele
Çamur sıçramış izlerine doğru bir yol ayrımı var ileride
Dönmüyorum
Şatonda zehirleyemezsin çocuklarımın kül kedisini
Bayramını kaybetmiş acuzenin süpürgesi kırılmış
Kimin umurunda

Neresinden dönersen dön hesabı kitabı karışır zararın
Çıngıraklı yılanın zehrine rahmet şerbeti içirmişsin ne fayda
Martılarımı öksüz bıraktın
Denizlerimdi içirdiğin
Gel de kardelenle örttüğüm güzlere sor ben...i

...Meyve dallarından kopmuş akdeniz rüzgarları esiyor eteklerime
Tutup çekin ensemden düşerim hücreler öyle soğuk ki üşürüm
Daha yavrusu içemeden bir mızrak boyu süt kaybederken balina
Kıyıya vurup önce dalgaların terk ettiği cüsse kadarım
Paletteki siyah çukuru gören fırça gibi ürkek
Mehtabın arkasına saklanan geceyim biraz da…

…Zerremin kabuğunu kör bıçkınla da soyabilirsin
Çekirdeği kadar güçlü değil kendisi yorulmazsın
Tütün sarılığı geçiriyor gece ve ciğerim
Üzümlerin gözyaşlarıyla yıkanıyor nefesimdeki isin zımparalanmış hali
Ayyaş naramı ayık fırtına tokatlayana kadar her şey ne de güzel dans ediyor şimdi
Şimdilik kabusun detone olmuş çığlıyım
Düşler başrol oynayan kadar bekle

Çardaklar güneşi sızdıra dursun da
Çiğ omcaların gölgesinde duldalanmak için hasat zamanını tez el bitmeli
Mısır püsküllerindeki köylünün alın teriyle mola verirken emeğe
Düşenleri kaldırıp yaralarına ebruli akşam üstlerini sürüyorum
Şiirin yudumlandığı en güzel akşamüstlerini
Sonra
Devam edeceğim kaldığım yerden…

…Sazım kırık olsa da nal sesi pazarında ritim tutarım tarihime
Bilirim ki güvertesi çatlayacak gemimin
Şiirlerden sandal yapıp yine aşarım bu okyanusu
Yeter ki rıhtımda salmak için bekleyen ellerim yorulmasın
Gün gelir tutarım nasıl olsa…

…Sevda müebbet giyerken sol yanımda
Geleceğin hırkasını indiriyorum tozlanmış raflardan
Kıyısından geçerken yüzümü toprağa gömüyorum yalnızlığım utanmasın diye
Yoksa ben de bilirim
Düğün alayının kırlarda yansıyan gümbürtüsünden halay başı durmasını

Ev sahipleri şaşkın perişan ne gelen var ne giden
Yapraklarıyla örten çınar izin vermiyor ki köşelerini süslesin sarmaşıklar durgun pınarın
Bir arkeolog izin veriyor ama doğanın kanunu bu diye
Ceylanlar susuz kalmasın
Bulup yaşatmalıyım ağlayan kuşların ölü cıvıltılarını…

…Zaman boyun tutarken ak gerdanından zinetleri düşmemeli artık
Aksi gitmemeli bir şeyler taşlar yerine oturmak için ısıtmalı yerini
Efsunsuz bakan gözlerin şahitliğinde nede çok kovuldu yapraklar sonbahardan
Yıkanmış yağmurlar tecelli etmeli şimdi puslu çarkın yuvasına
Ustası firar keserin çivisi elimde kalsa da…

...Şahinin rızası kör gözleri avlanırken alınırmış
Gelse zebaninin yüreğini cehenneme çevirir bu düzen
Uçurum adeta tavaf ediliyor
Kinimi içime kusarsam senam dışarıda gömülür diye korkuyorum

Tam ortasındayım savaşın
Ulu orta çarmıha gerili adaletten asalet kokusunu alamıyorum nicedir
Umumi kentlerin halka kapalı suçları arka sokaklardan tahliye edilmiş
Tespih gibi dizilmiş ön saffın arakasına mendil bırakıyorsa şeytan
Ha kaçmışsın ha kaçırmışsın…