Gözyaşların damladıkça sevda toprağıma düne karışır kokunun fidesi. Sensizlik büyür her yanı çöllerle kaplı vahamızda.
Oysa, sevdanın bayrağı,henüz bulaşamadığımız,bakışamadığımız,ele ele tutuşamadığımız sevgiyle büyüyen Everestlerimizde.Düşlerini doğrulanmamış gidişlerde kaybeden, özünü acılarla sulayan, andıçları gönlünde taşıyan yürek sevilerinin zulasında aklanan aşkımızın aynasında taranmak yaşanmaya aranmaktır gözyaşı güzelim.
Çürümüş bir hayalin güneş yanığı yerinden yar olma pusulamı aldım,adım hep senle anılır gibi yaşanmayla dengelişiyoruz.
Zamanın ışıklarını göstermediği yapma ışıltıların aşk kervanında hancıyım yabancı sevdalara. Atıma binip sımsıkı sarılan bir Leyla’yı koşturuyorum yabansı ve bitimsi sevdalara.
Her sözün doğrusundan, aşk doğumdan güneşlenen ifadi gidişlerin yolunda ekilmiş bir tarla gibiyim. Başaklarım altın esintili,sen belki geçersin sallanışın dalgalandır başak halimi hilal kaşlım.Ve nadaslarıma atılan bir öykücüğü okur gelirim sana:
“ Gençliğinin baharında,aşkın harındayken annenden izinsiz sokağa çıkmışsın.Şiddetli bir yağmur ve fırtına eve dönüşte uçan çatılardan,devrilen ağaçlardan sığınmak için bir apartmanın girişinde beklemişsin.Islanmış,eteği parçalanmış,yüreği dağlanmış yaralı ürkek bir ceylan gibi beklemişsin oracıkta.Bir bey gelmiş seni almış,sen kanmışsın yardımcı olacak diye.Meğer adam fuhuş mafyasının lideriymiş.O şiddetli yağmur,fırtına günlerce sürmüş,sen orada acıların son filmini oynamışsın.Adam sana tecavüze kalkışmış tam sırada pencere kopmuş adamın kafasını parçalamış.Şiddetli rüzgar ve yağmur dinmişti biraz. Günlerdir orada aç susuz yaşamışsın.Bense gençliğimin baharında saçları arkaya taramış,jölelemiş aşk kaçkını gibi senin alıkonulduğun aparmanın oradan geçiyordum. Bir de baktım kafam sert bir cisim değdi, küçük bir taşa bir not sararak kurtulmak için bir şeyler yazmışsın.Başım kanlar içinde, beyaz gömleğim aşk kırmızına boyanmıştı.Notu alıp okudum,hemen bir polisle eve geldik.Ve sen odanın bir köşesinde güzelliğin tanımı olarak masumca,acınacak ne kadar hal varsa çeşni olmuş gözlerinden yaşlar odayı kaplamış halde öylece kalakaldım sana.Polis başında ağır yaralı gaddar,bütün kötü kelimelerin üç noktalasını kelepçeleyip karakola götürürken bense,başında akan kanla seni kucakladım,kanlarla gözyaşlarımız karışık bir sevdaya ezber olurken her şey öylece başlamıştı kederimin gülü”
Her kalışın hasta anında, demir yalnızlığının tabletlerinden seni içince kendim olurum biraz.Sonu görünmeyen, ufku gözlenmeyen,sözle anlatılmayan,kitaplara sığmayan,sevgi sözcükleriyle anlatılmayan güzelliklerin baharında açılan kıpkızıl bir güldün ve hep güldün bana.
Yalnızlığın mimiklerinde,kalma jestlerini ütüleyen bir sevda yaşantısının muzır ve asi dehasıydım.
Kor gelişlerin yeşil sağrısında mevsimleri yaktım, her anım senli bir ilk bahar gibi çiçeklenmişsin özümün sahilinde.Ve o mevsimlerin nefesi güle adaklı kokularda avuçlarından ormanlara açılan temiz bir havanın güzelliğini yaşamak isterdim seninle.
Acılar düşürmemek için hep çiçek kalmanı en fazla meyve vermeni hayal ettim.Bir sonraki mevsimin hazan olduğunu düşünmeden senin hep ilk baharındaki hardım.Isındıkça yaz geldi,gülücüklerinden ,bakışlarından,nazlarından,azlarından,kaçışlarından meyveler verdin.
Sonbaharın olmasın dedikçe aklımda mitolojik sıvalar döküldü,babil asmalarından sana getirdiğim son kırmızı üzümden özünün şarabını içirdim.Bir Taç Mahal yerine yüreğimin sarayını sundum,yetmedi erkekler ağlamaz ama ben ağladım.Gözyaşlarımdan bir gölet oluştu.Senin gönderdiğin mektuplarla bir küçük gemi yaptım.Şimdi yazdıkların yüzüyor hüzünlü bir gölde ve de sensiz.Sen ağlama gözyaşı güzelim.
Oysa, güneşten önce düşünün ışığını gördüğüm, ışık düşmeden saçlarını ördüğüm,sancılarıma ilaç olan gül ermişliğimin son kızıl anı.
Öptükçe yüreğinden ağladım, ağladıkça gökyüzü ağladı,buluştu tüm sular sevdalara.Sellerine geldik,uzat ellerini.
Hiç unutulmaz anılarla yüreğinin burçlarında sabahladım,üşüdüm yalnız ve aç kalmış bir sokak kedisi gibi ciğerine kadar işlendim.
Şimdi, son bir kez daha bak yaşayamadıklarımıza.Bütün parçalanmışlıkların acısına çizgiler çizdim,pişmanlık pergeliyle.
Yeniden bir doğrunun üstüne utulmaz sevdamızın ekvatorunu çizdim.Bir yarım senli ve unutulmaz küre, bir yanım umudun son buzul küresi. Yönlerimi sana göre belirledim aşk mevsimim bilesin.
Hayrettin TaylanKayıt Tarihi : 17.6.2009 14:08:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!