nefessiz gecelerden yüreğimde kalenlar kadarıyla üşümekteyim
bembeyaz gidişlerle zifiriye boyanan bir şehirde
suskun nisanların özümde şahlanışıda çere vermemişti
sen yoktun yaa
rüyalara sığdıramadığım o eşşiz memleket ölüydü
infazı çoktan verilmiş gülümsemelerle
dün
dündü daha
çoktan krallığını ilan etmiş adımlarım
hükümsüz kılmıştı mantığımı
kendimi kokun sinmiş kaldırımlarda buldum
yürüdüm
bilmeden ardına düştüm ayak izlerimin
neydi
nereyeydi yolculuk
çok geçmedi
elimde kenarları kesilmiş fotoğrafla
nice güneşleri karşıladığım o yerde buldum bedenimi
orda
hiç bir zaman gürüll akmayan derenin karşı yakasında
durdum
yada durduruldum bilemiyorum
öyle korkarak baktımki karşıyakaya
gözümü kırpmadan sabahlara kadar gözlemlediğim o pencere yoktu
iki katlı balkonunda asmalı beyaz badanalı o ev de
içimde en sevdiği oyuncağı elinden alınmış çocuk hüznü doldu
ilk orda hissettim genç senelerin meydan okumalarının ahmaklığını
yoktu işte
yok edilmişti
dikiştutmz sevdamın hiç olmadığın penceresi
hiç olmadığın ama her an olabilrcesine heyecanlandırdığı
sevdamın penceresi yoktu
çöktüm oracığa
gözlerimi kapadım
o pencerenin karşısında yudumladığım rakım geldi aklıma
belimde
aşlanmış otuzbeşliğim eksik olmazdı
tek o verirdi seni
tek o paylaşırdı gözlerinsizliğin dermansızlığını
düşündüm
ne çok umutlanmışım o pencerenin karşısında
bir kez bakacaksın diyee
hissedeceksin diyee
ne çok hayallendim ben senssizliğe
ne çok başkaldırdım
utanç gençliğimin şuursuz güllerinde
dilimde bizim şarkımız
daha doğrusu seni bana getiren o mağrur şarkı
bir seni düşündüm birde kendimi diyordu ya hep
ama ben hep seni düşlüyordum
kendim diye bişe yoktu
olamazdıda
bütünüyle gülüşüne odaklanmış bir hayatın kendisi nasıl olacaktıki
dündü işte
geceydi
tam seçemedim doyumsuz sevdamın penceresinin yerindeki yelleri
sonra üzerinde konakladığım o taşı gördüm
dostumdu
nice geceler yoldaşım olmuştu
birlikte karşılamıştık sabahı çokk kez
yanına gittim
oturdum
hep orda otururdum
seni sordum
ve sevdamın penceresini
hep sorardımyaaa
anlattı
yıktılar dedi
iki katlı balkonunda asmalı badanalı o evi
yıkmışlar işte
gençliğimin eşşiz gecelerini yok etmişler işte
penceremi sordum hemen
güldü
bu gülüşü eskiden tanırım ben
cevapsız sorulara muhattap olduğundaki yalan diş göstergesiydi
ısrar ettim
sevdamın penceresi ne ne oldu diyee
durdu
gözlerime baktı
öye bir dağladıki hüznü
öyle bir ağladıki
cesaret edemedim devam etmeye
sustum
kaçmak istedim o zindandan
bu kez o başladı anlatmaya
sen dedi
gururuna yenik düşürdüğün duygularından hesap sor
büyük sevdanı küçücük korkulara hapsetmeni yargıla
o an iki damla sızdı yanaklarımdan
devam etti
o pencereye bir çift sevdalı göz gelirdi dedi
sen olmadığında
dedim neden ben olmadığımda
bir tokat salladı yüzüme
sen dedi
hep onlar olmadığında geldin
sen dedi
yüreğini uzatamadın
sen dedi
korkaksın
gene sustum
utanç duvrlarıyla ördüm etrafımı
o susmadı ama
devam etti
o pencere vardı ya dedi
ve o pencerede beklediğin bir çift göz
işte şu dere o gözlerden süzen yaşlarla beslendi aylarca
sordum tekrar bütün cesaretimi toplayarak
ya sonra
sormaz olaydım
en son bembeyaz bir gelinlikle
zengin takılarla gördüm dedi
sonra gözlerime baktı
anlatmadı daha
anlatamadı
ben anladım ama
dündü
geceydi
sevdamın penceresinde sevdasızlığa hüküm giymişliğim
FUFUKA
Ömer YazıcıKayıt Tarihi : 30.3.2011 01:21:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!