Uzun ve kötü geçen gecenin ardından, sanki rüzgarla günışığı kol kola girip sızmışlardı pencereden içeri, perdenin gölgesi üzerimde geziniyordu. Perdeyi söküp atınca gölgeler gidecek ve oda gibi, benim içim de, yüreğim de aydınlanacak, gün doğacak gibi geldi.Geceyi hatırlayınca, neden böyle olduğunu kalbimin ne kadar ezildiğini hatırladım.Güneş kapkara oldu birden tıpkı benim rüyalarım ve gecelerim gibi.Kırmızı yaşlar süzüldü yanaklarıma.
Kalktım günahlarıma doğru yürüdüm.Nerde olursam olayım peşimi bırakmayan günahlarıma.Arkamda bıraktığım acılarım, kırgınlıklarım onlar.Kapıyı açtım ve hayat yeniden başladı. Ama, bundan önce hep ihtimallere bıraktım hayatımı ve başarısız oldum. Kapıdan çıkarken yine aynı hatayı yapıyordum.Silkelendim, gölgede değil gün ışığındaydım. İçimi ve hayatımı aydınlatmam, o geride kalan günahlarımı rafa kaldırmam gerekiyordu.
Yeni güne yeni hayata doğru adımlarımı sıralamaya başladım.Gün o kadar güzeldi ki; baharın güzelliğininde insanın sarhoş olmaması mümkün değil. Dalga sesleri, eşsiz bir senfoni gibiydi kulaklarımda. Birlikte dans edebilir miydik acaba? Sohbeti de, kendisi de çok duruydu. Sanki hayat ona hiç elini sürmemiş gibi, acıtmamış gibi. Evet, yeni hayat penceresi bu kadın olabilir miydi bu kadar kederden sonra? Beklediğim kadın geldi, tüm gece onu seyredebilecek ve duyabilecektim ama, o an herşey onun büyüsüyle durdu sanki zamanla beraber. “O güzel saatlerin tadını çıkarmalıyım” dedim ve kendimi onun büyüsüne bıraktım.Sonunda bu gece de bitti, yatak odama döndüm, penceremi yine açık bıraktım gecenin ve sabahın sürprizleri için. Bütün gün dolandım sahilde bekledim ama gelmedi daha sonraki günlerde de, anladım ki rüyaymış... Rüyaların sonu yoktu, hayatı koluma takıp yürümem gerekiyordu,Şimdi bundan önce bozduğum düzenimi teker teker ele alıp onarma sırasıydı,kolları sıvayıp başladım. Dalgaların senfonisiyle süslüyorum hayatı ve öyküleri, deniz yıldızı takıyorum gün batımlarına.....
Geçmişteki acıların beni geleceğe götürmeyeceğini de iyi biliyorum.Yaşamın sillelerine yenilmeden ağırlığı altında ezilmeden büyümeli ve büyütmeliyim hayatı. Hayat ve öyküler bir çocuğun büyümesine bu kadar çok benzemeseydi, belki nefes almanın bile anlamı olmayacaktı, rüya görmenin, hayal kurmanın da. “İnsan neden mutlu olmalı? ” diye sordum kendime, arkamda bıraktığım günahlarıma şöyle bir bakarak.İşte o an yeniden uyandım baktım ki, dünya herkes için dönmekteymiş, herkes payına düşeni kaçarsız yaşarmış, isyan etmek boşunaymış meğer. Huzuru elime alıp kapı kapı dolanmaya başladım paylaşmak için, hayallerimi ve öykülerimi de çantama koydum.Dedim ki; “Herkes bir çiçeği anımsatır, ben lale olayım bahar gelsin yüreklere”. Durduğum kapı kendi gönül kapımdı,araladım huzur içeri girdi. Hayatta hiç bir an bana o ahengi vermedi, anladım ki; insan önce kendini sevmeli,yeni sayfaya satır başından başladım yazmaya.”Neden? ” diye sordukça da bunun sonu gelmeyecek biliyordum, belki de sormamak en iyisiydi ama hayat insanı sormadan oraya taşıyıveriyordu. Gözümü açtığımda orada buluyordum kendimi ve bu hiç hoşuma gitmiyordu. Yarınından umutlu olmalı insan, ya da umudunu kendisi doğurmalı dağların ardından.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim