Sevdam Şiiri - Mehmet Cemal Saydam

Mehmet Cemal Saydam
76

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Sevdam

Şarkılar söylerken rüzgâr, dağlarındaydım Anadolu’mun.

Fırtınasını sevdamla biçtim. Boranını sevgimle yendim.
İnancım ve sevgim, yüreğimdeydi. Yenilmedim.
Kan kokulu toprağımı, terimle temizledim.
Emeğimi, hiç esirgemedim…
...

Terimin yetmediği zamanlarda, gözlerimin musluğunu açtım. Acımadım gözyaşlarıma.
Pınarlardan nem, kayalardan çimen topladım dirhem dirhem. Ve üşenmedim. Nemleri sabun, çi-menleri bez diyerek kullandım.
Aydınlığın perdeleri, sonuna kadar açıktı yüreğimde… Her ne kir varsa kan ve barut adına, toprağımı yıkadım…

…..

Sevmişim bir kere… Ve acısıyla yanmışım memleketimin. Sevdasıyla yanmışım topraklarımın. Sevgisiyle pişmişim, yiğitlerime yurt olan dağlarımın…

…..

Toroslar’dan sevda çiçeklerini derlemişim demet demet.
Erciyes’ten kır çiçeklerini, Ilgaz’dan ıtırlar toplamışım…
Köroğlu Dağları’ndan Bolu’ya geçerken Köroğlu’nu anmış, Munzur’dan Sason’a yol alırken, Koçero’yu hatırlamışım.
Antep’e; “Gaziantep” demiş, bir vefa diyarında, vefalarla Antepli Şahin’i yadetmişim.
Kul hakkı yiyenlerin cehennemden gelen sesleri, en tatlı nağme olurken kulaklarıma, yoksul mahallelerin zengin yürekli insanlarını baş tacı etmiş, kaybolan umutla sevgilerini yitirenlerin sırdaşı olmuşum.
...

İnsanlığın, üç kuruşa satıldığı zamanları yaşarım.
Önce ekmekler, sonra da insanlık bozulmuş olsa da dert değil…
Bozulmamış insan heykellerinin gölgesinde yaşarım.
Bu daha iyi…

Âşık Emrah’ın sazıyla gezinirken Süphan eteklerinde, Zilan Deresi’nin suyunda yıkanmışım… Nemrut’ta kar doldurup demliğe, çayı öylece demlemişim.
Bitlis sularında yudum yudum can bulmuş, bu toprağı can verircesine sevmişim.
...
Bu topraklar benim, bu yurt benim yurdum! ... “Ormanını yakanlar, nara yanar” demişim… Demi-şim de, bu toprakların bir gözü kara sevdalısı olmuşum…

…..

Madalyonun, bir diğer yanı… Ne ahlâksızlar tanımış ve ne fikir fakiri mahlûkatlar görmüşüm bilemezsin.
Şerefsizi tanıdıkça namusa, arsızı gördükçe “hâya” denen kutsallığa sarılmışım.

Nice umutsuz gençler ve nice gün görmemiş gelinler tanımışım, bilemezsin. Ve nice ahlâksız siyasetçiler resmigeçit yapmış önümde, düşünemezsin.
Sarhoşu tanıdıkça âlemciden, sahtekârı ve yobazı gördükçe, camiden kaçtım… Serdim seccademi dağ yamacına, döndüm Kıble’ye. Allah’a kucak açtım…

Vurguncuyla, talancıyla işim olmadı. Yalancıdan çoook uzaklaştım.
Onursuzluğa tavizim de olmadı, toprağa ihanetimde…
İnancımla barışık oldum, sevdamla kucaklaştım.
Ve her vakit nankörlüğe, lânet okudum!

…..

Anadolu’m… Yiğitler yurdu. Canlar yatağı…
Ben; toprağıma aşığım…

Canik Dağları’ndan, yol almışım Palandöken’e.
Ferhat’a Amasya’da, Şirin’e Nur Dağı’nda rastlamış ve Asena’nın sesiyle, Nemrut’ta sabahlamışım.

…..

Yollar kan, yollar çamur olsa da dert değil… Bu yurt benim yurdum, bu dereler benim, bu ırmaklar alın terim.
Fırat, Dicle, Aras, Asi, kan görmüş nehirlerim.
Ben; Meriç’i de can verircesine severim.
Ben; bu memleketsiz n’ederim? ! ...

Kızına-kızanına, âşığına-ozanına tutkuludur yüreğim.
Ölüm Zap’ta beklese, Çemkan bayraklanmış yurdum. Çemkan’a gideceğim…

…..

Ve nice analar gördüm bu topraklarda, bilemezsin…

Analar vardı… Analar vardı ki; elden düşen umutları topluyorlardı. Akşama çorba yapmak için.
Analar vardı ki; kan çanağı gözlerle soruyorlardı “bu kardeş kavgası ne diye ve kimin için? ”
Ve analar vardı ki; beş vakit namazda duadaydı.
Mehmed’i eve, sağ dönsün diye…

Ve… “Sarı Gelin” korolu trenler geçip gidiyordu gözlerimin önünden… Ki asker taşıyordu, ceplerinde yavuklu fotoğraflı.
Kimi Afyonlu, kimi Pınarhisarlı…
Ve bir ihtimal hesabı vardı… Gelip de görememek, gidip de dönememek.

…..

Yalanların ninnisine kanan yürek değil bendeki yürek.
Yollar kan, yollar çamur, yollar âlev-ateş olsa da dert değil.
Ha Edirne, ha Hakkâri… Bu topraklar, benim toprağım, bu vatan, benim vatanım.
Pusu atılmış olsa da kalleşçe yollarına, basarak gideceğim…

Kisara Tepesi’ni, Gelyaşin Zirvesi’ni Serpil Yaylası’ndan seyrederken, zomada Beytüşşebap ayranı içeceğim.
Türkülerimi Urfa’da derleyecek, Diyarbakır’da meşk edeceğim.
Yarına daha çok var gardaşım… Gün bugün, saat bu saat…
Dinar kaftanımı kuşanıp, Erzurum’da halay çekeceğim.
...

O ki; bu topraklar bir yadigârdır ve o ki bu toprakta kanımız vardır.
O ki; hududunu kanla çizmiş, destanını kan kusarak yazmış ve bayrağını kanımızla renklendirmişiz.
Ve o ki; bu toprağın adı “Türkiye”, bu toprak anavatandır.

Ötesi yok bunun…
O ki; acısını beraberce yaşamış, derdini beraber bölüşmüşüz.
O ki; kefensiz şehitlerimiz var Çanakkale, Erzurum’da Urfa’da.
O ki; isimsiz erenlerimiz var Hatay’da, Maraş’ta Van’da.
Ve o ki; kandan örtü yapmışız üstümüze bilinmeyen mevzilerde ve el ele şehit düşmüşüz Sakarya’da Afyonkarahisar’da.
Biz, bu toprakları yurt bilmiş, namus bellemişiz…

…..

Yeminim var ey dost! ... Gideceğim!
Atamın, dedemin yadigârı… Yedi ceddimden miras…
Tanık olsun Alp Erenler, Şeyh Sultan Eyyûp, Si Ahmet Arvas, dualarla nurlanan bu yoldan dönmeyeceğim.
Seviyorum bu yurdu, ölümüne seveceğim! …

Nasturisi, Süryani’siyle sevmişim insanımı…
Alevisi, Sünni’siyle sevmişim…
Kimselere; “soyun tükenmiş bu topraklarda, sende yaşama” dememişim…
Üç kişiden ibaret olsa da aşireti, onu bende bilmişim. Ve; “Yaşamak haksa eğer, sende insansın. Sen de yaşa” demişim! ..
...

Bir kültür, bir inanç zenginliği toprağım.
Üstünde yaşayan her kim varsa ve hangi kültür yaşıyorsa insana dair, yaşasın istemişim… İhanet nasıl olur, nice ihanet edilir, el çekmemiş ve düşünmemişim… Ecdadımın mirası… Hep sevmişim…
...

Yezdisi’nden destanlar dinlemiş, efesiyle tarih sergilemişim.
Kars’ta Şeyh Şamil oynamış, Silvan’da “Meyremo”ya el çırpmışım.
Bitlis’te “Garzana” oynamış, men özümden geçmişim…
...

Uyuyan bir toprağın bağrında, mangal yürekli insanlarım var…
Siyaset ne denli kirli, şerefli makamları işgal eden şerefsizler ne denli akrep zehirli olursa olsun, bizi bağlamaz. Ve zamanı gelir ki, günahlar cezasız kalmaz…
...

Laz’ı, Kürd’ü, Çerkez’i ayırt etmemiş, tek vücut millet bilmişim.
Vatanıma; “Türkiye”,
Sevdama; “Sevda” demişim…

…..

Adı; “Dicle”,
Adı; “Mihriban veyahut “Şehriban” olsun.
İster “Berivan”, ister “Berfucan” ve isterse “Selcan” densin adına… Ne çıkar? ! ...
O ki; bu memleketin evlâdı, bu vatanın evlâdısın.
Sen benim anam, sen benim yarim veyahut ki bacımsın.
Sen; gülistanımda bir güzel, can suyum, candan öte canımsın…
...

Eli mavzerli, Nene Hatun gelini, sönmeyen yürek yangınımsın…

…..

“Ağasar Dereleri”ni Sason’da, “Çökertme”yi Ağrı’da dinlememişsem, “yuh” bana. “Yuhlar” bana.
Bana yazıktır…
Aydın’da “Berivan”ı söylememişsen yürekten, o da sana kayıptır…

…..

Sinemde sevda fırtınası var, gönlümde çağlayanlar… Edirne’den Kars’a kadar eserim.
Muş’uma kar yağsa, Bursa’larda üşürüm…
Sevdalısıyım memleketimin… Çarşamba’yı sel alsa, Hatay’da üzülürüm.

“Urfalıyam Ezelden” diye ezgiler söylerken Uludağ’da, “Bitlis’te Beş Minare”yle, Kayseri’de men özümden geçerim.

Ben bu topraklara, bir kez “Vatan” demişim.

Ve bir bilsen, bu sevda yolunda, ne çileler çekmişim…

Mehmet Cemal SAYDAM
__________________________________________________________

Bu dizelerim, 'ATEŞİN KIZI' adlı eserimde de yer almaktadır.

Mehmet Cemal Saydam
Kayıt Tarihi : 10.7.2010 05:32:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mehmet Cemal Saydam