SEVDA GÖLÜ KÖY
Köy cilo dağını karşıdan gören, Yüksekova’nın şirin ovasını ayaklarına seren
ve tepelik bir alana yerleşmiş seksen hanelik bir köy. sevdasını gönüllere
işleyen bir akocak sevdası başlamıştı yüreklerde. Köy ahalisinin yetiştirmiş
gencecik insanlarıyla adeta elinde meşalesi,yüreğinde köy sevdasını
taşıyarak yol alıyor geleceğe. Değişime her zaman açık ve o kadar da kapalı
bir derin geçmişe sahip. Siyasi tıkanıklık bu köye adeta set çekmiş. Köy
feodal yapıya karşı olduğundan her gelenden yemiş feleğin tokadını. Diğer
taraftan siz kendinizi köy insanına verirseniz onlarda sizde erimeye hazırdır.
Yeter ki onlar sizi kendi yanınızda görsün. Ve üstüne sahiplendiğiniz her
şeyde ‘ bunu ben taşıyayım’diye size olan sevgilerini gösterir. Kısacası bir
dilim ekmeği bile sizinle bölüşmeye hazırdırlar. Tabi ki siz bölüşmekten
yanaysanız.
Köy ahalisinin her birinin farklı yapıları var. Köy yaşlılarının kendine özgü
kişilikleri ve her birinin dilinden düşmeyen tarihin güzel ve çirkin sayfaları
vardır. Onlarla metin savaşına asla giremezsiniz,hele tarihi asla! Çünkü kimi
tarihi yaşamış kimide yaşatmış. Yaşlı nenelere sorarsanız onlarda saf ve
duru bir dille Leyla mecnu’nu, mem u ziné’yi, siyabend u xecé’yi, mumın u
berx sevdalarını; yine masallarda, gur u bızın,rivi u mırişk’i anlatırlar. Ve
sevdasına yüreklerine işledikleri tekerlemeler,bilmeceler ve daha nice yazın
türüyle insana kucak açar.
Özellikle köyün çevre köylerle ilgili zamanında yaşanmış davalar üzerine
söylenegelen çok sayıda tekerlemeleri var. Hala da dillerden düşmeyen bir tekerlemesi şöyle:
Zamanın savcısı tarafından görülen yayla davasında,savcı yıllardır süre gelen
yayla davasında kararı Akocak köyünün lehine sonuçlandırır. Bunu
kabullenmeyen köşk köyü sakinlerinden Mehmet amca olayı kendi dilinden
bir tekerlemeyle:
“akocak köyünün kararına
basamak köyünün reddine,
köşk köyünün zıddına.
mahkeme sonuçlanmıştır” der.
Ve köyün genç kızları onlarda evde saksılar içinde büyütülmüş bir çiçeği
andırır. Geceleri sevda hayalleri ile gündüzleri anlatılan sevdalarla hayat verir
çevresine. Ellerinde örgü,yüreklerinde sevgi ve her ikisiyle bütünleşmiş
renklerle baharı yaşatır evlerine. Onlar sevdalandıkça sevdaları soğur.
Soğuyan sevdasını örgü ipliğinden perde uçlarına dokundurur. Tıpkı yanan
sobaya elin değdiren çocuk misali, çocuk parmağını sobaya dayadığı anda
acı bir çığlık atar ve bir daha da elini değdirmez sobaya. Ama çevredekiler
onun yarasına bir karı koca ilacı bulup merhem olmaya çalışırlar ona.lakin
yara iyileşir ama izi kalır. İşte genç kızların örgülerde yaktıkları türkü belki de
yüreğinde yaşattığı sevdalısına bir düğün armağanı olur diye çeyizliğin
arasında saklar. Ve zamanı gelir sevdalı olduğu erkek evlenmeye yol alır. Köy
geleneği gereği düğün yapan her gence bir armağan götürülür. Genç kız da
bunu buruk bir fırsatla, onunla yaşayamadığı sevdayı örgüsünde yaktığı
türküyle ona bir çeyizliğini armağan eder. Ve armağanın yanına yüreğinden
kopan bir damla gözyaşını koyar.
“ güle güle! Ben sevdanla sevdalandım,sen; ‘sevdanla’ sevdalan.”der.
arkasından “narin ké dayé ka buké….diye ağıtlar yakar.
Kayıt Tarihi : 20.11.2005 16:52:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!