Omzumda sırt çantam içinde hayallerim ve umutlarım. İçimde fırtınalar azgın dalgalar vuruyor ruhumun sahillerine. Dalga vurmamış yalnızlık kumsalında hüznün ayak izlerinde yürüyorum…
Bir yorgun gemi kalkıyor bu yıkık limandan. Rotası belirsizlik, dümeninde Mecnun, yolcusu Leyla mürettebatı aşk. Sevda türküleri söyler geminin kürek mahkûmları. Bir melodi karışır nem kokan havaya, çatlamış dudaklardan yürekten gelen aşk acıları ile her birini bir sevdalının yüreğine götürür…
Bu gemide aşk, bu gemide yalnızlık, bu gemide taşınan sevda yüküdür. Yaşananlar yaşanacakların aynasıdır bir bakıma. Martıların çığlıklarına karışır yüreklerdeki hicran sesi. Tuz basılır açılan aşk yaraları üzerine…
Geri dönüşü olmayan sıkı korunaklı bir sınırı aşmıştır sevda gemisi.Giden gitmiştir artık, kalan ise yürekteki derin hançer izidir…
Deniz
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.