Her taşın altına baktılar…
Her ağaç gölgesini,her kuytu sokak köşesini aradılar…
Sahil boylarını,deniz dalgalarını aydınlattılar…
Yetmedi ışıkları..Bulamadılar…
Küçük bir çocuğun gözlerine saklanmıştım..
Bilge bir ihtiyarın sözlerine..
Biraz daha dikkatli baksalardı yüzlerine,tanıyacaklardı..
Anlamadılar….
Her gün yollarda ölüyordum oysa..
Bazen, sarhoş bir otobüs şoförünün getirdiği
Yol Kavşağında..
Ya da bir zengin züppesinin hız tutkusunda…
Yoksulluğumun üstünde kalırken lastik izleri,
Ölüyordum ansızın…
Ve sesim bile duyulmuyordu çoğu zaman..
İnsanlar aynı adam sanıyordu belki haber bültenlerine çıktığımda…
Aynı çocuk..Aynı kadın…
Kış bastırıyordu memleketimde,
Altı aylığına hapsediyordu kendini koca bir şehir..
Yolları kar döşeli “ücra” köşelerde,
Mahrumiyet içinde kalan mahrem bir seyir....
Sabır öğretilmişti bize…
Tevekkül’ü böyle anlamıştık..
Hayat devam ediyordu…Ve ben ölüyordum…
O gün…Birlikte ağlamıştık….
Sonra bir köy kahvesinde,
Bir Ramazan arifesinde,
Müjdeli haberimi veriyordu bir çocuk…
Doğmuştum işte…
Yine en baştan öğrenmek için her şeyi..
Korkuyu,Cesareti,Hüznü,Sevinci..
Ama önce,biraz hasta olmalıydım..
Babamın ilaç almaya,
Hükümetin doktor göndermeye mecali yoktu ya..
Olsundu..
Ölmeye alışkındım ben..
Doğmama alışkın olduğunuz gibi..
Doğunca küçük Mehmet,
Yaşarsam aslan Mehmet,
Yaşlanırsam Mehmet ağa olacaktım..
Mehmet olmak kolaydı da,
”Ağa” olmak herkesin harcı değildi..
Zaten ”Ağa”larda
“Mehmetçik”lerden pek çıkmıyordu…
Mehmet’in öğretmeni yoktu..
Mehmet’in okulu yoktu…
Ölüp gidivermek en kolaydı bu ülkede Mehmet için..
Ama yaşamak…Zordu…
Ben anladım lakin onlar,hiç anlamadılar…
O kadar çoktu ki bu ülkede Mehmet,
İstediğin zaman,istediğin kadar bulabilirdin..
Ama o kadar çok..O kadar çoktu ki..
Aradığın Mehmet’i bulabilmek büyük meseleydi..
Yanlış Mehmet’i yakalayıp,tutabilirdin..
Mehmet diye aradığın,
Bakıyorsun Yakup oluyordu kimi zaman,
Bazen de sokaklarda tek başına
Yusuf diye dolaşıyordu…
Hele bir de Ayşe olmuşsa
Ya da Elif..Ya da Gülşen..
Çık çıkabilirsen işin içinden…
Hepsi birbirine karışıyordu…
Bulmanın böylesine zor,
Böylesine çetrefilli bir iş olduğu yerde,
Nasılda kolay rastlamıştım sana…
Ve nasıl da kolay yitirmiştim…
Hani “Eskidenmiş o sevdalar” diye
Söyler dururdu o yüreksizler ya..
Bense sanki meydan okur gibi alaycı sözlerine,
İnadına sevmiştim..
Bu ölüp gitmeler arasında,
Kavgalar ortasında…
Firari kaçışlar molası,
Eğreti kurulmuş bir fakir sofrası,
Hapishane voltasında..
Dostlukların az bulunduğu,
Soysuzluktan haz duyulduğu,
Derme çatma düşler arasında
Yalanların baz alındığı,
Çocukların alınıp,
Genç kızların satıldığı kahpelikler dünyasında..
Unutmalı değil miydim seni….
Yeni bir başlangıç noktası bulup hayatın bir yerinden..
Yani bir başka sen..
Bir başka yol tesadüfü,bir başka rastlantı.
Bir başka bakıp,bir başka gülen…
Öylesi bir bakış işte..Sıradan..
Ya da yol üstü bir kaldırım sohbeti,
Geçerken verilen bir selam..
”Sen” oluyorsun…
Bu sokaklar,ben ölmeden kaybetmeyecek izini..
Bahar geliyor ağaç dallarına,yeşile sevdalanıyor toprak..
Ve her yağmur sonrasında “Sen” kokuyorsun…
O kadar yoksun ki yanımda,
Senden ibaret kalıyor yalnızlığım…
O kadar yoksun ki
Seni hatırlatıyor bütün var kıldıklarım..
O kadar yoksun ki anılarım…Umutlarım..Yarınlarım..
Unutmalı değil miydim seni..
Bir paket sigara molasında,sen tüttün yine dumanımdan..
Ölümcül nefes çekişlerim bu yüzden…
Şimdi..Mehmet olmaya gidiyorum biraz…
Ayşe kal sende..Ya da Elif…Ya da Gülşen..
Zaten hiçbir zaman
İnanmadım kaybolduğuna..
Sensiz zamanlarda yol alışlarım sana..
Senin yüzünden..
Ama yine de gülüm..
Acıtırken gülüşün yüreğimi,
Unutma giderken söylediğimi..
Sevda diyemem yokluğuna….
Kayıt Tarihi : 3.12.2004 11:21:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!