Sessizliğinin Ötesidir Beni Boğulmalara ...

Mustafa Yılmaz 4
765

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Sessizliğinin Ötesidir Beni Boğulmalara Atan…

Sessizliğinin ötesidir beni boğulmalara atan…
Ve
Sensizliktir yaşamın diğer tarafı ki, ıstırap, huzursuzluk, gözyaşı ve öfkelerle, pişmanlıklarla tarif edilen bir gelecek…
Aslında kısaca tarifi yaşamı zor nefesler alarak yaşamak… Denir ya buna ötesizlik, işte yaşamın içinde kalmak belki de var güçle savaş demekti…

Hınç olmalıydı, hayatından biraz durgun, biraz dingin, biraz canlı, biraz ölü olamazdı…
Ya hırçın bir akarsu hızında kararlar verip uygulamalı, ya da durgun bir su akışı gibi olarak dönmeliydi kararsız haline. Ama bu asla olamazdı. Taşmalıydı kendinden daha daha üstlere, hızlara ve acılarının üstesinden gelmek için kendinden kopmalıydı…

Arada kalıp kararsız olamaz ve pısırık bir kimlikle kalamazdı…

Her şey eskisinin üstüne üstüne binecekti. Ve artık saygıyı aşmadan savaşını sürdürecekti. Kendi kendiyle daha hızlı daha sürükleyici…
Daha önceki gibi tutarsız kararlar veremezdi, artık yol nereye çıkarsa orada yürüyerek kalacak ve korkunun üstünde yaşayacaktı…
Bu sevgiyi yaşamıştı şimdi terk edilmişti, riyaların ve yalanların sahibi artık onun saygı duymadığıydı…

Gecenin sessizliğinde ürkek rüyalarla uyanmayacak, ayrılık şarkılarına ağlama zamanlarını atlatmıştı. Suskunlaşmak yaban canlılarının bile yapacağı bir hareket değildi. En azından kükreyecekti kendine. Bu da bundan böyle kendi yaşamını kendi yazacaktı artık…

Bir gün beni anlayacaksın demek, onun için ruhsal bir diriliş ve geçmişi gömme kararlılığıydı…
Sende çürüyeceksin benim çürüdüğüm yerde derken bile artık inatçı hıncı dilinden dökülüyordu…
Artık zavallı terk edilmiş biri değildi. En az terk eden biri kadar güçlüydü kendine…
Yazık oldu dedi hem de çok yazık oldu serçe gibi titreyen yüreğimin yaşadığı zamanlara…
“Bu bir bedeldi ödendi. Ödene ödene bu güne gelindi artık senin için ödeyeceğim saçımın bir teli bile yok. Ve sana değmez” dedi… “Değmez, değmediğini sen de göreceksin, kendinde, beni özlerken” dedi…

Özlemler hiçbir rüyada bitmez…

Özlemlerin bittiği bir zaman dilimi düşünülemez…
Ve
Özlenen özlenmeye değerli olmalı ki özlensin…
Sense
Kâbus rüyalarımın artık konuğusun…
Ve
İstenmeyen konuğu…

Ayaz yemiş bir donukluktu bu sevda…
Geride sadece utangaç bakışlar, kin, hırs
ve
Kahrolası korkusuzluk korkusunu taşıyan
Bir düşünce seli arta kalan yaşama…

Oysa ne kadar çok anı olacaktı
Eski mektupları bağ bağ yapıp
Açılmamak kararıyla bağlanmıştı…

Çoğunu hırçın deniz dalgalarının tepesine atmıştık
Yüksek deniz kenarı taşlığından…
Kim bilir şimdi hangi sahilin kumlarına saklanarak
Çakıldı yeri beline kadar kumlara gömülüp kaldılar…

Oysa kaç bin kez okuyordu öksürük izi bırakmadan üstünde o sayfalarım…
Anılar gömülür müydü hiç?
Kim başarmış bunu ki?
Kim yakabilmiş eski mektuplarını?

Kaça kaça canavar ağızlı fırınlar yok ki şimdilerde tümünü bir den atıp içine yaksın insan…
Tek tek baş edilir miydi o yürek kırılma, çıtırdama, titreme acılarıyla…
Okunurken her cümleden yüzlerce anlam çıkarılan o nazik, kibar sevgi sözcükleri…
Şimdi böyle hoyrat, umarsız ve de acımasız ve tutarsız yakılabilir miydi?
Ama artık güçlüydü, darmadağın olmuş hayatı onu güçlendirmişti…
Umarsızdı artık bu dayanılası zor şartlara.

“Sen bende bittin be can…” dedi “bittin… kendi kendini gıdım gıdım bitirdin. Artık senin sevgine de, benim sevgime de umarsızım, bunu bir bilsen… Acımıyorum bile sana, bakmaya doyamadığım gözlerin artık gözlerime kin kusturuyor…
Sen hayatımı eline alıp, eze eze ne hâle getirdin ki beni ben, ben beni tanıyamıyorum artık…
Sevmelerin, sevilmelerin haram bana be can…
Bir rüyaydı senli yaşam, şimdi bir kâbus rüyasına dönüştün…
Ne anın saygın…
Ne adın saygın…
Her nen varsa ki hepsi sivri bir bıçak ucu…
Adın bir nefret dönüşümü çağrısı artık…
Seni düşününce içime kırağı doluşuyor…
Adın
Ayaz yemiş sırtıma yapışıyor artık, donuk ve donuklaşmış bir bedende gizli artık. Kaç yıl bu, senle benim ayrılık sonrası kapışmamız…
Kaç yıl geçti nefesin soğuyalı bedenimle beraber, kaç acımasız kış vurgununa yakalandım senden habersiz, yolların kaldırımları, yolların zift kokuları.
Yolların tozları ile bedensel savaş verirken, sen umutsuz ve kesik bir aşk olarak dururken içimde bir yerlerde…
Ben hayatın tüm acımasızlıkları ile savaş verirken artık bilesin bedenim çürüdü… Sevgili sözüne olan güvensizliğim gün gün aştı beni…

Sevgiye olan inancımı tüketmemek için verdiğim savaşın zirvesinden yuvarlanırken, sen, hudutsuz sevgilerinle bataklığında boğuluyordun eminim…
Ama her bedel bedelin bedelini ödeyenden soruluyor acık çekmek şans dışında kalmışsa eğer…
Ben seni çok sevmenin şaşkınlığında iken hayatımı sana dahil olmuş anılarını ne yazık ki öteleyemedim. Her gün bir yenisi yapıştı yüreğimin siyah bir noktasına…
Artık sensizlikle yaşam o kadar da zor değilmiş ki bu günlere ulaşan bir kalem hala mürekkep döküyor sana dair bitmez sevginin gölgeliğinde…

Neden uzayıp gidiyor bu düşsel yolculuk…
Dahası ne bu düşüncelerdeki bitmez üzülmelerin. Daha kaç zaman sallanacak bu beyin dipleri, neleri aldılar elimizden ve neleri daha alacaklar?
Direncimiz nerede kırılacak yaşama dair düşüncelerle baş etmeye çalışırken?
Aslında bitmez tükenmez bir umuttu bu düş yol yorgunluğu…

Aslında kendimize yetiksizdik belki de sevgiye dahil olmuş bu kadar özveride bulunmakla…
Daha kaç gurbet düşü göreceğiz sevdiklerimizin arkasından bakarak?
Neden ve niçinler var hayatımızda sahipsiz düşünceleri beyin diplerinden kurcalarken ortaya çıkan.
Ve hâlâ yorgunlukları sevmeye dahil ederken kaç baharın Kiraz’ları dallarında kızaracak?

Artık bu düşüncelere sanırım son verme zamanı beni aştı ve artık sahipsiz düşlerle savaşta da kaybetme zamanı ki kendime güvenmesem şu an yettin artık sevgi selinde deme zamanı olurdu… Ama vaz geçmek için sevmemiştik biz birbirimizi deme zamanı artık sanırım…

Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 3.6.2015 13:19:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Sevgiye olan inancımı tüketmemek için verdiğim savaşın zirvesinden yuvarlanırken, sen, hudutsuz sevgilerinle bataklığında boğuluyordun eminim… Ama her bedel bedelin bedelini ödeyenden soruluyor acık çekmek şans dışında kalmışsa eğer… Ben seni çok sevmenin şaşkınlığında iken hayatımı sana dahil olmuş anılarını ne yazık ki öteleyemedim. Her gün bir yenisi yapıştı yüreğimin siyah bir noktasına… Artık sensizlikle yaşam o kadar da zor değilmiş ki bu günlere ulaşan bir kalem hala mürekkep döküyor sana dair bitmez sevginin gölgeliğinde… Neden uzayıp gidiyor bu düşsel yolculuk… Dahası ne bu düşüncelerdeki bitmez üzülmelerin. Daha kaç zaman sallanacak bu beyin dipleri, neleri aldılar elimizden ve neleri daha alacaklar? Direncimiz nerede kırılacak yaşama dair düşüncelerle baş etmeye çalışırken?

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mustafa Yılmaz 4