Bu şehrin gecesini hiç sevmedim ben. Çoğu zaman da gündüzünü… Sen yoksun, sokaklar karanlık, baş edilmez bir telaş bende, ruhumda bir sahipsizlik…
Olmayasıya düşler bende, karşılıklı tartıştığım tüm sözler, tutarsız anlamda bir birine ters ve yığılmış düşler art arda, peşi sıra ben düşüncelerimde çoğunlukla kendime kızgın ve tutarsız hislerle geceye yürüyorum… Oysa gece beni içine çekiyor, tutarsız düşüncelerimde oynak hislerle yürüyorum geceye belki de öfkelendiğim sana doğru.
Hayatım bu çoğul düşüncelerim öfke içinde sadece düşlediğim benlik yıkıklığı kendime?
Gerçeklik vardı tüm bu düşüncelerimin içinde, sevgiye karşı kendim savaş veriyordum sanki. Bağımsız düşüncelerle inandığım bir doğuş vardı içimde, haklılık ve kim haklı konularına sanki kilitlenmiştim…
Ardı yok tu bu düşüncelerimin hepsi içimde benimle dalaşma halindeydi. Kendime sert, sana sert önümden koşulamayan ve ardından yetişilemeyen bu sıkıntı düşünceleri ile yalpalıyor düşüncelerim sonuçsuz kalıyordu, tüm istekler ve beklentiye düşmüş arzular…
Bu gün başlangıcında kendime hükmetme çabalarımın ağır basması bende umutlarıma baskı halinde düşüyordu ardından tüm ertelenmiş istekler bırakarak.
Oysa her günümün sabahına umutlarımdan bir kaçı düşer birçoğu da siner veya saklanır oldu.
Belki de yaşamın bu kısmında birçok isteğime aldırmazlık ruhu ile bakmam gerekiyordu…
Biliyorum ki her yolcu bir başka yolun başlangıcında ayrılıyordu onca zaman. Üzerinde yaşadığım yolun çatalına gelmiş bir yok ile kesiştiği anda…
Belki de sahiplenemediğim birçok düşüncemden vaz geçiş halim o yolun sonunda bir başka yolun çatalında yeni yola yeni zamana adım atışımla…
Zordu yaşamın bu anları ve zordu bu anlarda kararlı davranmak…
Ne yolun başından dahil olabiliyorsun, ne de yolun sonundan çıkabiliyorsun yoldan… Uzadıkça uzuyor kader yol boyundan ki artık umudun sonu gibi gördüğüm yaşam her ana dönüşüyordu…
Sabır ve bekleyiş, belki de sadece umut kendine ise güvendi her adım başı tekrarladığım cümle kendime bakışım kendimden bekleyişimin ardına düşüyordu… Her an bir anı, her an bir umuda dönüştükçe, var oluşun her anından da çok önem kazanıyordu…
Yılar sanki bitimsiz bir yolculuktu umutla sadece sonu aydınlanan. Oysa bitimsiz bekleyişler ve sonucu belli olamayan isteklerle umutlardı aslında nefes aldıkça var olduğu bu yollardaki yolculuğum…
Yaşamda nelerden vazgeçilmişti ne kadar çok bitimsiz istekler ve beklentiler vardı yaşamımdan.
Düş kurmaların zamanı ve umudu var mıydı ki zaman ölçüsü ne olabilirdi düşüncelerime göre… Ya terk ettiğim istekler ve arzularım şu anlarda nerelerde saklanıyordur şimdi…
Şimdilerde düşünüyorum da gülüşün ile ağlayışın arasındaki ses farkının sebebini anlamak istiyordum, gereksiz yere. Ve ben hangi sesini daha iyi hatırlıyordum yüz mimiklerini en yüksek sesin kahkaha olsa gerek dedim. Çok nadir duyardım bu sesini ve bu sesinden sonra gülüşlerindeki gizem değişir, durgunlaşır, aniden kırılmış bir umut gibi hüzne doluşurdu bakışları ve ben bu bakışlara karşı çok zayıf kalırdım, sanki irade değişimi olur korkak ve ürkek hissederdim kendimi bu çaresizliklerinin karşısında…
Kaç çeşit gülüşün vardı ve de kaç tarz bir ses değişimi olurdu?
Bu günlerde düşündükçe onları ben, “gerçekten seni çok sevmiştim “ sözünün karşılığında donuklaşmış halimi hatırlıyorum şimdilerde… Gülmek ile ağlamam arasındaki kararsız anlarımın uzunluğunu hâlâ hissederim…
En çok “ben seni gerçekten çok sevdim” cümlesiydi yıllara direnç gösterendi bu günlere ulaşmasındaki garipliği düşünmek oldukça çözümsüz kalıyordu…
Şimdi bu hislerle elimde ki fincandaki soğumuş kahvemi içerken içimden yayılan fırtına hislerindeki öfkelenmelerdi yıllardır bedenime etki eden…
Bir anda “tükenmek” ne demek ve şiddetinin ömrü ne kadardır ve nasıl biter diye sordum kendime beklenmedik bir düşünceler topluluğunun arasında…
Tükenmek veya “yitiklik” başlı başına bir kalan yaşam dönemiydi bildiğimiz sadece insan ruhunda ama başka canlılar da var mıdır bu boş vermişliğe uzayan ötesiz bir aşktı bu yarını olmayan…
Sana gelmek veya gelip de sende kalmak garip bir inkârcılıktı senden uzaklaşmam… İçinde yaşadığım sevgiye güven ve inanmışlıkla orada var olma savaşımdı yaşamımda zorluklarla korkusuzca benlik mücadelesi verdiğim…
Yılları içinde biriktirerek saklayan bir sevginin dikenli anlarını yaşamamdı göze aldığım şartlar… Korkusuzluk ve ona bağlı olan gözü kara var oluştu içinde nefes almalarım.
Ve sevgi ölçüsü bu günlere sarkan değerlendirilemeyen düşüncelerimin içinde cesaret ve inanmışlıkla terk ediyordum geçen yılları…
Güven yaşamımın nefeslerine dahil olmuş bir benlik mücadelesi idi. Sadece inanmışlığa bağlı olan zamanları yaşamak oldukça güç olsa da var oluş savaşıydı belki de yaşamımın bu arayış zamanları…
Korkuyordum sadece vedasız gidişlerin bir anda karşıma yaşam olarak çıkmasından. Garip bir çaresizliğe yüklenmiş korkulardı bunlar…
Ötesi ve yarını olmayan bir sevgiye dahil olmuştum, ardında sayısız yılları bırakan.
Sebepsiz gülüşler ve sebebini bilmediğim ağlamaları vardı oysa ben onu kendime can dediğimden fazla severdim…
Ardından baktığımda bu güne kaç yıl oldu demek bile gerekmiyordu oysa bir arada oluşumuzda veya araçla bir yere doğru hareket edişimizde zaman durur kendinden geçer bize tabi olurdu.
Ben gülerdim, senin nadir gülüşlerinde kendi kendine ağlayışlarında sessizliğim orman sessizliğine dönüşür, dayanabildiğim kadar hayal kurar suskunluğumu unuturcasına sessizliğimi içime katardım.
Ürperirdim sessizliğimden sadece yolun kıvrımlarına dikkat eder düş kurma ile hayal görme arasında dolaşır dururdu düşünce girdaplarındaki istek ve korkularım.
Çoğu zaman kendime sorardım geceye teslim olmak onlu düşüncelerle bir ömür yaşanır mı diye yüreğim çarpıntıları ile ellerim titrerdi direksiyonu tutan avuç içlerim terlerdi. Ve ben suskunluğun nefesini içime çekerdim…
O kendi düşleriyle bana doğru uzattığı eli ile avuçlarımı arardı ve ben sağ elimin avucunu ona terk ederdim… Terliydi avuçları, önceleri gözlerini sildi sanırım onunla gözyaşı yarışına düşerdim. Sonraları anlardım ki sıkıntısı avuçlarında ter olarak dönüşüm yaparmış. Ben daha çok üzülürdüm sorunlarındaki çıkmazları ile baş edebilme arardım, o bir anda benim bu sessizliğim ile sesini yükselterek “acıktım galiba ben” veya “buralarda içecek bir şeyler bulabilir miyiz” derdi düşüncelerini dağıtmak için…
Ben susarken aniden “az sonra bir dinlenme yerine ulaşırız” derdim. O gülerdi ve avucumu sıkardı terli avuçları ile…
Sonra bir şeyler içer aniden kalkardı oturduğumuz yerden…
Anlardım ki yine yollar yine karanlıklar ve yine araçtan uzayan ışıklarımızla karanlığı delme zamanları…
Bilirdim ki düşüncelerindeki yoğun fikir değişimleri ona sıkıntılı ter dökmeler yaratırdı ona. Sonra benim üzüldüğümü görünce konu değişikliği için rasgele bir şeyle r söylerdi ve ben yeniden yaşama dönüşüne sevinir, gülümserdim sessiz ve mimiksiz…
İçimden birçok ısı değişikliği ile bir şeyler yer değiştiriyor. Birçok fikir kendi kendini yok ederek, farklı ısılar beynimde soğuyor. Avuçlarımın içi terliyordu sevgini (s) hâli bu olsa gerek sessiz, öfkesiz, bezmeden düş kurmak sadece güzellikleri düşünüp kendiliğinden zamana dönüşünü hissedip, gülümsemem gerekli olduğunu kendime kabul ettirmem gerekti şüphesiz…
İçimde bir şeylerin kopuştuğunu öfke kontrolü yaparak kabullenişe dönüşmem ona karşı yılların bana verdiği bir cümle ile dönüşür haline derdim…
Bana yazdıkları ile benim yazdıklarım arasında fark olmaksızın konuların olumlu bakışa çevrilişi sevginin o muhteşem gerekliliğini uyguluyorduk sanki… Bu ne ki daha neleri olabilirdi derken, kabullenişe geçmem, içimde öfke yerine sevginin gülümsemesini hissediyordum…
Ona ne kızmak ne de öfke belirtisi ile “of” demek. uygun değildi hiçbir zaman…
Neden uygun olsun ki, sevginin sınırları içinde. var olmaya çalışılmış. onca yıl vardı…
Yaşamıma dahil olmuş sadece ben sevdim. ve bu sevginin içinde var oldum diyordum. Ötesiz bir aşktı içinde var olduğum…
Sen giderdin, ben susardım… Sustuklarım gitme zamanlarında olurdu… Senin gidişindi benim suskunluğa dönüştüğüm zamanlar…
Ben bilirdim yalnızlığım gidişlerinle, kayboluşlarınla olurdu…
Ben sakin zamanları düşlerdim, işte bu zamanlarda ben suskunluğa dönüşür, art arda sıraladığım sorularla, suskunluğuma sebep ararken, ben, ruhsal yapımda, defalarca bedensel çöküşlere düşerken, sen, yaşamımın gülüşleri ile oyalanırdın… Ve ben yeniden susardım…
Sorular sorardım, neden, ben hep, susuşlarla baş etmeye çalışırdım?
Kendi kendime düşüncelerle uğraşta iken, onu sevmiştim ve gidebileceğinden hep korkmuştum… Yıllar bu düşünce yağmuru ile ıslanırken geçiriyordum. Bir gün gidecek ve o da niçin gideceğini bilmiyordu çünkü aramızdaki sevgi köprüsünü ikimiz kurmuş ve yıkılmazlığını, birbirimize hep söylemiştik. Ama bir gün düşüncelerimizdeki erozyon veya eskime korkusu hep vardı…
Düşünüyorum şimdi ansızın dudaklarımdan düşen cümleyi en iyi olmak isteyenlerdi hep en çok acıya yöneltilen… Acıya yöneltilmek başlı başına bir hareket ve yaşamın cümlesiydi kimler ve hangi boşluğumdan cephe açtılar kendime ve bu boşluktaki yaşamın çok uzun zamanında görünüyordu inanmak hissimin içinde…
En çok huzura özlem çektiğim zamanlardı ki canımın en çok yandığı ve şaşkınlıkları yaşamış olmam. Kim bilir yaşamın içinde var olmuş kaç kişi vardı bu huzuru özleyen…
Ben ve sen sevgili, farklı hikâyeleri ve yaşanmışlıkları olan zoraki şartlarla bu günlere sarkan yaşanmışlığımız vardı…
Biliyorum gece kanını ateşle özleme dökerdi…
Sen uzakların ötesinde ben yağmurun içinde, seni düşlerken, sahipsiz bir tınıydı. beni özleme döken…
Biliyorum sen ateşle yok ederdin, gecenin soğukluk örtüsünü. Bense yanardım özleme, yaşamın içindeki zor nefeslerle…
Uzak yollar ve yabancı rüzgârlardı, altında hüküm sürdüğün, bense yüreğimdeki toprak rengiyle, sürgünüm yaşama…
Şimdi düşüncelerimdesin, uzakların rengiyle ki benim, tanımım yoktu sen düşlerindeki rengine…
Hiç biri veya hiç kimse olmak veya olur gibi olmayı hissetmek, nasıl bir duyguydu kendi kendini sorguladığın anlarda…
Uzun yılları bu cümlelerden kendini uzak ve dışlanmış olarak duygusal yaşamın içinde sorgusuz ve inanmışlıkla yaşamış olmakla veya kendini bu düşüncelerin dışında hissetmek ne kadar bedensel yorgunluğun dışında kalırdım…
Yıllar ve yılların art arda geçmesinin içinde var oluşların ne kadar önemi vardı?
Kendi kendimi sorgularken, bu sevginin içinde huzurla yaşadığım akılda kalan kaç yılımı doldurmuştum?
Bu günlerde bu sorularla kendimi yaşamın neresinde olduğuma dair kararlar verebilmemin güçlüğünü yaşarken, iç huzura olan soğukluklarla baş etmem belki de mümkün değildi.
Sadece farklı bir şekilde doğan benlik savaşımın içinden sıyrılışım pek de kolay olmuyordu…
Her an geçişlerinde bunlara benzer soruların cevapsız kalışı aslında pek kolay yaşanmıyordu…
Mustafa Yılmaz 4Kayıt Tarihi : 23.7.2019 17:46:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Uzun yılları bu cümlelerden kendini uzak ve dışlanmış olarak duygusal yaşamın içinde sorgusuz ve inanmışlıkla yaşamış olmakla veya kendini bu düşüncelerin dışında hissetmek ne kadar bedensel yorgunluğun dışında kalırdım… Yıllar ve yılların art arda geçmesinin içinde var oluşların ne kadar önemi vardı? Kendi kendimi sorgularken, bu sevginin içinde huzurla yaşadığım akılda kalan kaç yılımı doldurmuştum? Bu günlerde bu sorularla kendimi yaşamın neresinde olduğuma dair kararlar verebilmemin güçlüğünü yaşarken, iç huzura olan soğukluklarla baş etmem belki de mümkün değildi. Sadece farklı bir şekilde doğan benlik savaşımın içinden sıyrılışım pek de kolay olmuyordu…
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!