Yaşamıma damga vuran, topuklu kırmızı pabuçlarım ile çevremi geliştirmek için, kalabalıklar içerisindeki yalnızlığı içerek bindiğim beni bana getir yar tren sorumluluğu ile umut tellerine mandalladım. Mavi kenarı çiçekli aynam ise sağduyu aşılıyordu umut bekleyen çevreme, aileme, mesleğime, kişiliğime…
- Sen küçüksün…Senin konuşma özgürlüğün yok. diyen sesimin sessizliği ile sessiz gençlik kendini ifadeden yoksun ve sorumluluğu arayan kaybedilmiş değerler ile saklıydı… İçindeki sesin korkuları…
….
Her seferinde “UMUT İle SEVGİ” adına yola çıkıyoruz. Çevremize bakarken yeni bir günü, ümitli bir edayla karşılayan neşeli yüzler ile karşılaşıyoruz. Tabiatın canlılara bahşettiği renkler karşısında içimiz “KIPIR KIPIR” oluyor. — Değil mi? ...
Ve ben de “UMUT ve SEVGİ” bulmak için, bir pazar günü dışarı fırladım. Hava “SICACIK” ve “SEVECEN”... “GÜNEŞ” parlak, fakat… titrek bir ışık saçarak pırıltılı sıcaklığı ile hayatımın BUGÜNÜNE ve “RUHSAL ENERJİME” katkıda bulunarak anlam kazandırıyordu. Hiçbir taşıta binmeden, ayaklarım beni nereye götürürse oraya gidecektim. Böyle bir “KARAR” aldım nedense BUGÜN” için. Aşağı yukarı altı saat yürüdüm. Belki o günün akşamına dek. “ZİHİNSEL OLARAK RAHATLADIM”. Bir dizi hatıram belleğimde canlanmıştı
Yolun sonu görülmeyecek kadar uçsuz bucaksız, kimse bulunmayan geniş bir bahçeye çıkmıştı. Taç yapraklı, beyaz papatyaların, rengârenk güllerin, sarmaşıkların ve hanım ellerinin kokusu karışmıştı.
Çocukluğuma... Gençliğime...
Bu “FAZİLET” karşısında dayanamayıp dua etmeden kendimi alamadım. O an gözlerimde beliren yaşlar ile karışık bir tebessüm aksetti yüreğimde...
Büyük bir “SEVİNÇ”… “GÜZELLİK” karşısında hayran kaldım. Kendimden geçtim.
- Ne ahenk, ne incelik, ne güzellik Tanrım! ...
Yüreğimde “YAŞAM SEVİNCİ” uyandırıvermiştim birden. Arada bir ağaçlara sarılıp, çiçekleri kokluyor, yaprakları öpüyordum. Gün boyunca tüm canlılara selam veriyordum. Neden ise canlılar “GÖNÜL RAHATLIĞI” ile manevi varlığımı kuvvetlendiriyordu. Ve kuş sesleri... Beyaz Güvercinlerin etrafımda olmasını arzuladım. İç hesaplaşmalarım ile savaşırken, yürümekte zorluk çeken yaşlı, tonton bir insan ile karşılaştım. Yüzünde tebessüm, gözlerinde ışıltı. Beni kendine doğru çekti.
— Merhaba! ...
Selamlaşmayı unuttuğum bir saate denk gelmişti. Saatlerce konuştu.
Dinledim.
Biliyorum ki! ... Dinlersem öğrenebilirdim…. Tecrübelerinden yararlanabilirdim. Bu insanda yararlanabileceğim çok şey olduğunun farkına varmıştım. Kısa bir süre sonra, “EDEBİYAT ve MÜZİK” konusunda “İLETİŞİM” kurabilmiştim.
Kısaca ortak bir noktamız vardı. Olgun bir çınar ağacına benzettim. “ÇEVRE VE MESLEKİ” sıkıntılarına karşın, hatta çocuklarının bakmamasından şikayet etse de gönlüne üzgünlük veren iç kapanıklığı zihnini karıştırıyordu. Aslında kitaplar arasında kurumaya bırakılmış bir güle benziyor, dikenlerini kaybetmiş olmanın burukluğunu yaşıyordu.
Yine de “SEVGİ, SAYGI, HOŞGÖRÜ” yüklü; “SAMİMİ GÜLÜMSEYİŞİ” ile çevresini aydınlatabiliyordu. O her şeye rağmen bir insan.
Şefkatli bir anne... Merhametli bir baba...
Otobüste, vapurda, tren de görmezlikten gelip gözlerini kapatan duyarsız sessiz gençliğimizin davranışlarına müdahale etmeyen canlı... Her şeye rağmen her gün ay ışığı adını verdiğimiz sokaklarımıza YILDIZ PIRILTILARI ulaştırıyoruz. Sokak lambalarımızı GÜNEŞE benzeterek... Sait Faik ABASIYANIK’ IN kaleminden dökülen cümleler gibi:
“- İçimdeki sevinçleri, kederleri paylaşacak insan Nerede? .”
Bir hafta öncesine kadar ayağımın nereye gitmesini istersem oraya gidiyordum. Şu anda ise yüreğim beni nereye götürürse oraya gidiyorum...
- Huzur Evleri
- Hastaneler
- Yetimhaneler
Maddi yardım edemiyorum. Lakin giderek, onların yüreğine bir buse konduruyorum. Beyaz güvercin hediye ediyorum. “ZENGİNLİK ve SAĞLIK” …
Tüm insanlar ile umut için yola çıkalım. El ele tutuşalım. Gönül bankasına yatıracağımız sağduyu tohumcuklarını kelebek dokunuşuyla dağıtalım.
Süreyya AktaşKayıt Tarihi : 27.2.2008 22:22:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Neyi hatırlatı biliyormusunuz sen,asisin,sen isteyensin,sen çalışan üretensin,sen kısaca düşünüyürsun ÖZGÜRLÜĞE hakkın yok.
Anlatımınız mükemeldi.ayakların değil beyinlerin
yönlendirdiği insanlara ihtiyacı var bu dünyanın.
Kalemine sağlık.
TÜM YORUMLAR (2)