konuşmuyorum, nefes alıyorum.” Melike nefesini dizine bastırdı, “Ben bedenimle yazıyorum.” Ayşe nefesini göz kapağına sürdü, “Ben artık gözümle yazıyorum.”
Yusuf nefesini toprağa gömdü, “Ben bilgiyi doğaya salıyorum.” Zeynep nefesini bıraktı ama sınıf onu tuttu. Öğretmen sandalyesine çöktü, “Bu sınıfta artık nefes kelimedir.” Melike nefesini burunla kokladı, “Ben artık kokuyla öğreniyorum.” Ayşe nefesini kalemle çizdi, “Ben artık kelime değilim kıvımım.” Yusuf nefesini sınıfa sundu, “Ben artık içimdeyim.” Zeynep nefesini deftere bastırdı ama sayfa kıpırdadı. Sayfa “Ben artık boş değilim,” dedi. Kelime “Ben artık sessiz değilim,” dedi. Sınıf nefes aldı ama bu kez konuşmak için değilhissetmek için. Ve o gün sınıf şunu öğrendi:
“Nefes varsa, kıvım yaşar.
ZEYNEP’İN TİYATRO SINIFI: GÜLMENİN BİLİMSEL ANATOMİSİ
“Nefes varsa, kıvım yaşar.”
O gün sınıfta ders değil bir sinir sistemi çalıştı. Zeynep tahtaya çıktı ama ders anlatmadı. Organlarını konuşturdu: – Beyin: “Ben endorfin salgıladım.” – Kalp: “Ben ritmimi hızlandırdım.” – Kaslar: “Ben gevşedim.” – Akciğer: “Ben oksijenle dolup taştım.” Sınıf kahkahaya boğulmadı, bilimle güldü. Melike “Benim serotoninim sınıfı terk etti,” dedi. Ayşe “Ben gülünce dizlerim seğiriyor,” dedi. Yusuf “Benim gülüşüm sinirsel değil kıvımsal,” dedi. Zeynep tahtaya döndü:
“Gülmek sadece eğlence değil.” “Bu bir beyin refleksidir.” “Endorfin salgısıdır.” “Kortizol düşüşüdür.” “Ve en önemlisi: Başkasını incitmeden gülebilme sanatıdır.”
Çünkü onun gözleri de en az seninki kadar yeşil.
Hala, gülümseyen bir lale gibi
bana sürgününü gönderiyorsun
dört yanı çevrili bir kale gibi
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta