Zalimlerden, zulümkarlardan, yetim hakkı yiyenlerden bu dünyada hesap sorunuz.
Rüşvet yiyenlerden, bıçak parası isteyenlerden, dulun, emeklinin hakkını cebine indirenlerden hesap sorunuz.
Binayı, barajı, yolu bozuk yapandan hesap sorunuz.
Devletin parasını cebine indiren, devleti israfa sürükleyen, devletin parasını har vurup harman savuran haramzadelerden hesap sorunuz.
Çünkü evladınız o yolda seyahat edecek.
Bozuk yol ölümlere daha yakındır.
Yaşamını bozuk düzenleyen, yaşamını bozmuş insanların ister makam sahibi olsun, ister binlerce üniversite bitirsin yaptığı işlerden hayır gelmez.
Biliniz ki sizin yoksulluğunuzun nedeni bunlardır.
…
Derler ki, dünya yoksullar için deneme yeri, zamanıdır.
Zenginler için, neresidir.
Yoksulları oyalamağa çalışırlar.
Veda hutbesinde ‘Suçlu kendi sucundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun sucu üzerine, oğlu da babasının sucu üzerine suçlanamaz.’demiştir, İslam’ı, tebliğ eden Hz. Muhammed Mustafa.
Siz zalime engel olacağınız halde olmuyorsanız, zalimin ortağısınız.
…
Eden bulur derler,
Ben nice yetimin hakkını çalan gördüm de bulmadılar.
Ha buldular.
Yetmişinden sonra.
Yetmişinden sonra herkes Allah’ın en iyi kulu da olsanız, en şeytan kulu, bir musibet, bir hastalık bir kaza ölüme yol açacaktır.
Adam yetmiş yaşına kadar yetim hakkı yemiş, haram yemiş, onu sömürmüş, emekçinin paralarının üzerine yatmış, sonra bu yaşına kadar rahat, zengin, lüks, saltanat içinde yaşamış.
Sonra yetmişinden sonra bir hastalık gelmiş, evet ama o hastalık sana da gelecek bana da.
Ya adam o kadar zengin o kadar zengin ki, soğanı bile yiyemiyor.
Böyle kandırılmış Anadolu halkı.
Adama sekseninden yetmişinden sonra hastalık bulaşmış doğaldır ki yiyemeyecek.
Ey yoksul kardeşim, sende yetmişinde belki birçok hastalık nedeniyle soğan yiyemeyeceksin.
Böyle böyle yoksulları oyalamışlar.
Onları haksızlıklara alıştırmışlar.
Yoksulları yaşamın karşısında süründürmüşler bu sömürücüler.
İnsanları baskılar altında ezmişler bu işbilirler.
İnsanları birbirine düşürmüş bu fesatlar.
İnsanların onurunu, gururunu ayaklar altına almış, bu kendilerini dünyanın en değerli varlıkları sayan kokuşmuşlar.
Kendi hayatlarını varsıllaştırırken, diğer insanları yaşamın cenderesine sokmuşlar.
Yüzyıllar geçmiş, yoksullar kandırılmış.
…
Allah haksızlıklara razı olan kulunu mu sever?
Allah haksızlıklar karşısında boyun eğen kulunu mu sever?
Yoksa sadece kendisine değil başkalarına yapılan haksızlıklara karşı çıkan kulunu mu?
Eğer başkalarına yapılan haksızlığa da karşı durabiliyorsanız.
Veda hutbesinde şöyle seslenilmektedir’ Müslüman müslümanın kardeşidir ve bütün Müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz, başkasına helal değildir…’
Ben sadece seslenişi, Müslüman diye almıyorum.
İnsanlık ailesine diye değerlendiriyorum.
O zaman yeryüzünün neresinde bir insanlık suçu işleniyorsa insanların hakkına tecavüz ediliyorsa buna seyirci kalıyorsak, bizde suçluyuz.
Başkaları yoksulluk, yoksunluk içinde kıvranırken buna neden olan sebepleri de bilince,
insan kendini, kurtaramaz.
Haksızlıklara karşı seyirci kalmayalım.
Önüne çıkan insan olalım.
Sevgili dostlar, belki şöyle değerlendirebilirsiniz.
Ya bu arkadaşta amma keskin konuşuyor.
Ben sadece elinizde olanak varken, haksızlığa zulme karşı eylemini kullanmayanlara ağır eleştiri gönderiyorum.
Yoksa kendinizi ateşe atın, evladınızı, ailenizi ateşe atın diyemem.
Buna hakkım olduğunu düşünmüyorum.
Çünkü zalimler aynı zamanda ahlaksızdır.
Savaşı hiçbir zaman yiğitçe yapmazlar.
Sizin haksızlığa karşı çıkışınızda sizi susturabilmek için her türlü yolu denerler.
Haksızlıkların olmadığı, insanın insanı sömürmediği evrene olan inancımla hepinizi selamlıyorum.
Kayıt Tarihi : 31.8.2009 23:52:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!