Seslendirilmiş şiirler = Renk

Mehmet Çoban
1967

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

Seslendirilmiş şiirler = Renk

Bir lastik
Uzat uzatabildiğin kadar
Üzerine çiz önemli yaşam notlarını
Alıyla, moruyla, sarısıyla rengârenk
Bir yaşam bütün renkleriyle donansın

Sonra bırak lastiği
Kendi kendine kalsın
Renkler karışsın birbirine
Lastik yeni rengine donansın

Bir pervane
Üzerinde kanatları
Boya her kanadı ayrı renge
Beyaza, siyaha, kırmızıya, yeşile
Bir yaşam bütün renkleriyle donansın

Sonra döndür pervaneyi
Bütün hızıyla dolansın
Renkler karışsın birbirine
Pervane yeni rengine donansın

Eski renkler yaşamdır
Yeni renkler tarihtir sana

Tarih hâkim olan renktir
Yaşamın renklerini kaybettirir

Yaşamı anlamak için
Uzat lastiği sonuna denk
Durdur pervaneyi dönmesin

İzle an be an yaşam renklerini
Tarafsız, doğmasız, yargısız, infazsız

O zaman yaşam doğallığıyla çıkar karşına
Her bir renk güzellikleri acıları anlatır sana

27.10.2008 – İzmir

Mehmet Çoban
Kayıt Tarihi : 27.10.2008 00:08:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Tarihin Rengi… Geçmiş / An / Gelecek Geçmiş, yaşanılmış geri gelmeyecek anlardan oluşur. Ya insanlığın elinden kayıp gitmiş Ya da insanın elinden kayıp gitmiştir. Kayıp giden zamanda yaşanan hayatlar. İyileri, kötüleri, çirkinlikleri, güzellikleriyle artık geride kalmıştır. Geçmişi yaşayanlar zamanda kaybolup gittilerse, doğrularıyla, yanılgılarıyla, pişmanlıklarıyla geçmişte kalmışlardır. Anda yaşayıp geçmişe anı bırakanlar. Bıraktığı anıların, doğrularına, yanılgılarına, pişmanlıklarına sahiptirler. Ömrünü bitiren, geçmişinden yararlanamayacaktır artık. Ancak hayatını yaşamaya devam eden. Anda yaşayan. Geleceği olanlar geçmişinden yararlanabilecektir. Geçmişindeki doğrular Geçmişindeki yanlışlıklar Geçmişindeki pişmanlıklar İsteyene, anlayana, anını ve geleceği yaşamada kılavuz olacaktır. Ancak görülen odur ki, insanların çoğu geçmişinin içinde boğulup giderler. Geçmişinden yararlanma yerine, Geçmişin avukatı Geçmişin savcısı Geçmişin yargıcı olurlar… Anlarındaki taassuplarını, çıkmazlarını, bencilliklerini, dogmalarını, geçmişe sarkıtırlar… Geçmişin özlerinden hayatı öğrenme yerine, geçmişi çıkarlarına uygun olarak kullanmaya çalışırlar. Hâlbuki geçmiş geride kalan, yaşamını devam ettirecek insana alınması gereken örnekleri taşıyandır. Geçmişi kendine köle kılan veya geçmişine köle olan asla geçmişinden yararlanamaz. An elimizdeki en değerli şeydir. Belki de gelecekten daha değerlidir. Çünkü gelecek elimizde değildir. İleride elimize geçip geçemeyeceği de belli değildir. İnsan ne kadar yaşayacağını, ömrünün ne kadar olduğunu bilmez. Belki biraz sonra… Belki hemen ölecektir. Ölerek geleceğini yitirecektir. İnsanın doğal yaşamı ölüm tuzaklarıyla doludur... Suyu içerken nefes borunuza su kaçabilir… Gülerken anında nefesiniz tıkanarak boğulabilir… Yürürken, otururken, yatarken üzerinize bir şey düşebilir. Hayatınızı yaşarken herhangi bir şey size çarpabilir… İşinize aşınıza dalıp gitmişken anında depremlerle sarsılabilir… Üzerinize yıldırımlar, yıldızlar düşebilir… Dünyanın dengesi bozularak yaşam bitebilir… İşte hayat önümüzde… İnsan düşündüğünde hayatını bitirecek tuzaklar o kadar çoktur ki… Çağımızda tuzaklara karşı sigortalar vardır. Sigortalar tuzakların zararlarını giderirken, tuzakları engelleyemez. Hayatınız bittikten sonra sigortaların karşılayacakları sizi ilgilendirmez. Onun için gelecek ulaşıldığında / ulaşılabildiğinde, anlar olarak çok değerliyken… Gelecek halinde kaldıklarında anımız kadar değerli değillerdir… Onun için en değerli şey anımızdır. Boşa geçirilince pişmanlık duyulacak Olumsuz geçirilince bir daha gelmeyecek İyi güzel geçirilince mutlu ve bahtiyar kılacaktır… Yaşamı güzelleştirmek… Anlamlandırmak… Her anı, en güzel şekilde, iyi, güzel, doğrular adına yaşamakla olacaktır. Geçmiş ve an birbirinden kopmaz ikilidir. Geçmiş anılarıyla bize ışık olur… Anımızı aydınlatır. Veya karartır. İnsan geçmişini doğru anlarsa anını aydınlatır. İnsan geçmişini doğru anlayamazsa anını karartır. Geçmişe tarih dendiğini hepimiz biliyoruz… Tarihin mantığı / geçmişin notları nasıl oluşur… Bugüne bakınız… İnsanı, insanları, toplumu, devletleri inceleyiniz… Yaşam içinde insanlar çok renklidirler. Her bir insan bir hayat… Her bir toplum bir hayat… Her bir devlet bir hayat… Hayatlar içinde hayat olarak devam ederler… Yaşamın notlarına tarih demiştik. Yaşamın notlarını; Her insan kendi gözünden Her düşünce kendi gözünden Her toplum kendi gözünden Her devlet kendi gözünden Alarak tarih biriktirirler… Yaşamı değerlendiren gözler / pencereler… Gözlerin arka planındaki, inancı, düşünceyi, idealleri, düşleri temsil ederler. Yani Yaşamı değerlendiren gözler… Yaşama kendi inançlarıyla, düşünceleriyle, idealleriyle, düşleriyle bakarlar… Ona göre değerlendirirler. O zaman her gözün kendi tarihi olur… Her göz yaşamda kendi penceresine dost, diğer pencerelere düşman der… Her göz kendi dostlarını öne çıkarır, diğerlerini arka plana iter... Görmezden gelir… Her göz yaşama kendi penceresinden bakarak, duygusallığını, taraflılığını öne çıkarır. Her gözün kahramanları, hainleri, korkakları, cesurları vardır. Ve hâkim göz… Tarih olur yazılır. Arkasından dayatılır… Ve hâkim olmayan göz… Yazılır, dayatılamaz iddiada kalır… Ve nihai hükümde tarihi galipler yazar… Tarih galiplerin gözü, penceresidir… Ama hayatın kendisi asla değildir. Galipler hayata egemen olan güçlerdir… Ama hayatı yaşayan insanlardır... Toplumlardır... Egemenlik alttakileredir. Egemen güçler, toplumun sırtından geçinen asalaklardır… Ve dayatılan tarih asalakların tarihidir. Dayatmalara karşı olmak… Dayatılanlardan yana olmak… Bilgi ve bilincinde hayatlar kendi renklerini bulurlar… Ben yaşamı sonuna kadar uzatılmış lastiğe benzetirim. Yaşam, uzatılmış lastik üzerine çizilmiş değişik renklerdir. Her renk yaşam içindeki farklılıkları temsil eder. Veya duran bir pervaneye benzetirim. O pervanenin her kanadı ayrı renklerle boyalıdır. Her kanat yaşam içindeki farklılıkları temsil eder. Uzatılmış lastiğe veya duran pervaneye bakınız. Lastiği bırakmadan, pervaneyi döndürmeden bakınız… Her rengin aslı oradadır. Bir kamera gibi… Bir fotoğraf karesi alır gibi. Uzatılmış lastiği, duran pervaneyi resmediniz. Duygularınızı katmadan... Düşüncelerinizi karıştırmadan… İnançlarınızla değerlendirmeden… Her rengi kendi yapısında görünüz. O zaman hayatın gerçeğini yakalarsınız… O zaman işin özünü kavrarsınız… Sonra lastiği bırakınız… Renkler kaybolacaktır. Pervaneyi hızla döndürünüz… Renkler kaybolacaktır… Yaşamın renkleri kaybolacak ortaya hâkim renk çıkacaktır… Yaşamların tepesine hâkim olan… Gerçeği yansıtmayan… Gerçekleri arka planında saklayan renk... İşte tarih, hâkim olan renktir… Yaşamın gerçeklerini gizleyen, onları bastıran, arka plana iten renktir. Eğer insan hâkim olan rengi hayat diye anlarsa en büyük yanlışı yapmış olur… Ülkemizde yaşayan olarak… Ülkemizde yaşarken Müslüman olarak geçmişimize bakalım... Müslümanların hayatını ele alan tarihler… Geçmişte, Emevi, Abbasi, Selçuklu, Osmanlı tarihleri Günümüzde Türkiye Cumhuriyeti tarihi Kültürel olarak, Geçmişte, dinlerin, ideolojilerin, felsefelerin, mezheplerin, ekollerin, tarikatların, cemaatlerin tarihini yazanlar… Görünen renkleri değil, hâkim olan renkleri yazarlar… Yaşamın gerçekleri ise, hâkim olan renkler değil, görünen, görünmesi gereken renklerdir. Hâkim olan renklerin toplumlara egemen olabilmesi için, Yazılan anıların / tarihin, dogmaları, kahramanları, sembolleri, kutsalları olması gerekir. Olduğundan fazla tanımlanan, gerçeğin ötesinde anlatılanları olması gerekir… Zira anlatılanların gerçeği, insanın yaşamındaki gerçeklere uygundur. İnsan kendi gerçeklerine uygun olanları tarihten okursa, — Çok bir şey yokmuş… Onlarda bizim gibilermiş yargısına varır. O zaman tarihin / hâkim olan rengin büyüsü ortadan kalkar... Hakim olan tarihin / rengin büyüsü? İnsanı etkileyici olması… İnsanı kendine hayran bırakması… İnsanın kendini onlarla kıyaslayamaz hale gelişi… İnsanın, tarihin / hâkim olan renginde kaybolması… Böylece egemenlik, tarihe / hâkim renge ulaştığında, büyüleyici anlatımıyla da, insanın benliğine, düşüncelerine, yaşamına etken olur… Sonuçta insan özgür kalamaz… Sonuçta insan kendini bulamaz… Onun için insan gerçekten tarihi bilgilerden yararlanmak istiyorsa, Lastiği uzatacak, üzerindeki gerek renkleri görecektir… Pervaneyi durduracak, kanatlarındaki farklı renkleri görecektir… O zaman görür ki, tarih gerçekleri yansıtmamaktadır. Tarih sadece hâkim olan güçlerin göstermek istediklerini yansıtmaktadır. Dolayısıyla insan gösterilmek istenenlerden asla gerçekleri anlayamaz… Hangi dönem yaşanırsa yaşansın bütün dönemlerin özellikleri aynıdır. Bütün dönemlerin gerçekleri özde birbirine aynıdır. Her dönemde insanlar; Doğruları, yanlışları, pişmanlıkları yaşamışlardır. Her dönemde insanlar, Hâkim olan renklerle geçmişe bakmışlardır. Dolayısıyla geçmişlerin gerçeğini kavrayamamışlardır. Her dönemde hâkim güçler kendi pencerelerinden yazarlar… Hâkim güçlerin yanında olanların yazdıkları değer bulur… Hâkim güçlere rağmen yazanlar, yasaklanırlar… Yokluğa mahkûm edilir… Yasaklananlar doğallıktan çıkarak duygusal motiflerle, iddialarla, intikamlarla yazdıklarını süslerler… Kısaca gerçekler… Hâkimlerin penceresinden Muhalefetlerin penceresinden Asla görülmez… Yaşanan gerçekleri; duygulardan, dogmalardan, tartışılmazlardan arınarak görülebilir. Şunu unutmayalım ki, geçmiş yaşamlar, günümüz yaşamlarından çok farklı değildir… Geçmişin anılarını oluşturan, insan ilişkileri, toplum ilişkileri, devletlerarasındaki ilişkilerin özleri, günümüzden çok farklı değildir. Yaşam araçları, ilişkiler düzenindeki kullanım araçlarının dışında farklar yoktur. O nedenle, araçlara takılmadan, duygulardan arınarak yaşamın özlerini kavramak gerekir… Allah’ın kitabı kur’an geçmiş toplumların yaşamlarından örnekler verirken, ayrıntılara girmeden, yaşam özlerini verir… Ancak görünen odur ki, insan özleri kavrama yerine, çoğunlukla anlatılanların ayrıntılarıyla oyalanmaktadır. Böylece alması gerekeni değil, almaması gerekenleri alarak, anını boşa geçirerek kaybeder. Günümüzdeki bazı söylemlere bakınız… Bazıları çıkar ve derler. Ah şimdi aramızda peygamber olacaktı. Bütün imansızlıkları silip süpürecekti. Dinsizlere haddini bildirecekti. İslâmı tekrar yayacaktı. Hâlbuki bilirim ki, gerçekten peygamber aramızda olsaydı önce böyle diyenler resulü inkâr ederlerdi. Yine bazıları çıkar ve derler. Yine şöyle kahraman bir lider gelmeli… Her şeyi düzeltmeli. Gücüyle kuvvetiyle her şeye egemen olmalı… Hâlbuki bilirim ki, onlar özgürlükten, özgürlüklerden söz ederler. Karşıt görüşlere, insanların toplumsal taleplerine özgürce karar verebileceklerini söylerler. Ama sözünü ettiği her şeye hâkim olacak lider… Liderler… Hâkim olabilmek için dayatmak zorundadırlar. Karşıtlarını susturmak zorundadırlar. Zira onlar her kafadan bir sesin yükseldiği yerde iş yapamazlar. Elini kolunu bağlayan yasalarla iş yapamazlar. Onlar kendi inançlarına göre toplumu düzeltebilmek için, istediği yasaları çıkaracaklardır. Karşıtlarını yasaklayacaklardır. İleri gidenleri cezalandıracaklardır. Ancak böyle başarabilirler… Geçmişteki tarihlerde başarılı liderlerin konumları budur. Karşıt düşünceleri yasaklamışlardır. Yasalarına aykırı çıkanları cezalandırmışlardır. Şimdi bir kahraman, bir gerçek lider gelse de işleri düzelte diyenler… Bu sözü kendi düşünceleri için isterler… Yani kendileri gibi düşünen bir lider gelse… Şöyle astığı astık, kestiği kestik… İnancına göre dediklerini yapsa çok iyi olacaktır. Zira başka türlü gidişatın düzelmeyeceğine inanırlar… Peki ya istemedikleri, karşı oldukları görüşten biri çıkar da onların istediği gibi astığı astık, kestiği kestik davranırsa, o zaman ne olacaktır? O zaman veryansın bağırırlar… Böyle diktatörlük olmaz… İnsanlara böyle zulmedilmez… İşte tarihin rengi budur… Hâkim olan güç ve yandaşları hâkimiyetlerini sorgusuz sorunsuz sürdürmek isterler… Hâkim oldukları yaşamları yok sayarlar… Gün gelir üzerlerine hâkimiyet kurulanlarda aynı şeyi isterler. İntikamla bilenir, kuşanırlar… Onun için yaşamın gerçekleri, hâkim olan ve karşıtlarının söylediklerinden uzaktır. Ve yaşamın gerçekleri, insanların duygularıyla, düşünceleriyle, yaşamın maliyetlerine mahkûm edildiğini gösterir… Ve yaşamın gerçekleri, hâkim olan bir avuç mutlu azınlıkların insanlar üzerinde efendi olduğunun belgesidir… Ve dayatılan tarihler mutlu azıklıkların hayatını yazar… Gerçeklerden yana olanlar… Tarihin kutsalları olan her şeyden uzak tarihin arka planında yaşananları görmelidirler. Tarihin kutsalları, kahramanlar, savaşlar, fetihler, mağlubiyetler, dost düşman kavramları insanların yaşamın gerçeklerini anlamasındaki engellerdir.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mehmet Asisa
    Mehmet Asisa

    Tarihe böyle bakabilmek cidden büyük ayrıcalık. Sizi kutlarım üstadım. Çok istifadeli makalesiyle bize ışık oldunuz.

    Cevap Yaz
  • Kemal Polat
    Kemal Polat

    ŞİİRİNİZİN TAMAMINI OKUDUM. SON DERECE ANLAMLI VERDİĞİ MESAJ ÖNEMLİYDİ.
    Hikayesinin tamamını okuyup bitiremedim.bir süredir gözlerim rahatsız. O nedenle de, bütün mesaj cevaplarında geciktim. Umarım gönül koymazsınız.Her zamanki gibi emek ürünü, bu da güzel ir çalşma olmuş. İçtenlikle kutlarım sayın Çoban. KEMAL POLAT

    Cevap Yaz
  • Muhiddin Ateş
    Muhiddin Ateş

    teşekkürler güzel bir çalışma

    Cevap Yaz
  • Necla Özkan
    Necla Özkan

    harika ötesi yüreginize saglık
    bir tarih geçmiş gelecek
    tebrikler usta şair

    Cevap Yaz
  • İrfan Karapınar
    İrfan Karapınar

    Tek kelimeyle mükemmel...Derin mevzuları tüm zorluğuna rağmen sırtlıyorsunuz.Ağzım açık kaldı.Bu ne fikir jimnastiği öyle...Çok etkilendim...Tekrar tekrar kutluyorum üstadım.Tam puan ve saygılarımla...

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (37)

Mehmet Çoban