Seslendirilmiş şiirler = Hizmetkâr....

Mehmet Çoban
1967

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

Seslendirilmiş şiirler = Hizmetkâr....

Bir düş gördüm düşüncede
Sanki her anı bir bilmece

“Aklımla yarışırken
Çıkarımla koşarken
Seni hiç tanımazken
Kuralına uymazken

Dara düştü başım
Dualarım sanadır
Yetiş ey Allah’ım

Kestim yaktım ormanını
Taş eyledim bağları ovaları
Kış eyledim yazları baharı
Delik deşik ettim gök tavanı
Kirlettim suyunu, havanı

Sevmedim saymadım insanı
Çıkardım her yerde savaşı
Yaşamımda aklın kuralları
Egemendir insanın çıkarları

Her şey güzel giderken
Bindiğim dalları keserken
Yer, içer, güler, eğlenirken
Döndü yaptıklarım bana
Sanki hepsi başıma bela

Ben ettim sen etme
Yardım et sen yine

Bilirim, bilirsin
Ben her zaman benim

Kurtulunca beladan başım
Şeytan olur yine arkadaşım
Seni unutur şımarır azarım

Sen bana inan dedin
Ben sana inandığımı söyledim

Sen bana tabi ol dedin
Ben sana hizmetkârımsın dedim

Sen Yaratan değil misin?
Yarattıysan yardım edeceksin
Kuluna hizmet edeceksin
Bu senin yaratıcılık görevin
Bilmiyorsan bunu böyle bilesin

Ben ikiyüzlü riyakârca
İnandığımı söylesem de sana
Uymasam da hiçbir kuralına
Sıkışınca başım düşünce dara
Dualar yöneltsem de riyakârca

Sen yine de hizmetkâr ol bana
İkiyüzlülüğümü vurma suratıma

Başım sıkışınca dünyada
Sen hep gökten in dünyaya
Kurtar beni yardım et bana

Başım beladan kurtulunca
Terk et dünyamı dön arşına
Bırak beni dünyamda
Karışma benim yaşantıma

Sen ilahsın kendince
Hükmeden, yöneten

Ben insanım kendimce
Özgürce aklımla düşünen”

Uyandım düşten düşünce
Aldı beni garip bir düşünce

Hayatıma baktım sanki böyle
Sanki düşüm, düşüncemde, düşümde böyle
Hizmetkâr kılmışım Allah’ı kendime

Sıkışınca yetiş diye çağırıyorum
Kurtulunca hayatımdan kovuyorum

Tövbe ettim, tövbe ettim
Tövbe ettim binlerce kere
İnandığım inançlarım
Düşüncelerim üzerine

İman ettim yeniden Allah’a
Hizmetkâr kılmadan çıkarıma

21.10.2008 - İzmir

Mehmet Çoban
Kayıt Tarihi : 21.10.2008 00:13:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Allah bizim hizmetkârımız mı? Hizmetkâr TDK. hizmetkâr isim (hizmetkâ:rı) Arapça ¬idmet + Farsça -kâr Ücretle iş gören genellikle erkek işçi, uşak: Anlamında kullanılmaktadır. Hizmetkâr denilince dört konu ortaya çıkıyor. 1. Hizmet eden kişi, hizmetkâr 2. Hizmet edilen kişi / makam 3. Hizmet edilecek konular 4. Hizmet karşılığı Dünyadaki ilişkiler düzeninin, ilişkiler dengesinin doğal seyri bu dört unsur içinde gerçekleşmektedir. Adalet; sayılan unsurlar arasındaki tatminkârlık, mutluluk, doyumluluk sonucu olacağı düşünülebilir. Yani hizmetkârın, hizmetlerinin karşılığını alması, hizmet etmekten yaşam içinde mutlu, doyumlu olması… Hizmet edilen kişinin / makamın, hizmetkârlardan aldığı hizmetlerin karşılığını alması, mutlu ve doyumlu olması... Hizmet edilecek konuların tam olarak yerine gelmesiyle oluşmaktadır. Ve ücret işin en can alıcı noktasıdır. Ücretler somut / maddi olarak eksiksiz alınabileceği gibi, alınmayabilir. Veya ücretler somut / maddi olarak eksiksiz, üzerinde anlaşıldığı gibi alınırken, ücreti verenin / alanın arasındaki duygusal insani bağların varlığı da önemlidir. Alanın aldığından bereket görür oluşu… Verenin verdiğinden tatmin olmaması, aslında daha çok verebileceğini, ama imkânlarının olmadığı için üzülmesi… Konuya farklı bir açı getirir. Tersi de olabilir. Alan başka çaresi olmadığı için almaktadır. Şartlara yeniktir. Sözünü, hizmetini ona göre vermektedir. Veren ise vermek zorunda olduğu için verecektir. Ama aslında hiç vermek istememektedir. Verdiğinin arkasından bakmaktadır. İşte bütün bu duygu motifleri konuyu maddi değerlerden çıkararak, manevi değerlerle mutluluğa, tatminkârlığa / doyumluluğa ulaştıracaktır. Ne yazık ki, günümüzde bütün bu değerler altüst durumdadır. Ancak hizmetkâr konusu kapsamında bugün farklı bir konuya değineceğim. İnsanın Allah ile ilişkilerinde hangi konumlarda bulunduğu noktasında duracağım. Bilindiği gibi inananlar için Allah, bütün varlıkları yaratmıştır. Allah yarattığı bütün varlıklar üzerinde, hak ve egemenlik sahibidir. Ancak Allah’ın insanlar üzerindeki hak ve egemenlik sahipliği diğer varlıklardan farklıdır. Kur’andaki ifadelerden çıkan anlamda, Allah insan ile iblis (şeytan diye bildiğimiz) haricindeki bütün varlıklar üzerinde hak ve egemenlik hakkını istisnasız sürdürürken, insanda ve İbliste istisna getirmiştir. Nitekim Allah Kur’anda, İnsan için, Hûd Suresinin 7. Ayetinde O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imtihan için, henüz Arş'ı su üstünde iken gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratandır. Böyle iken “Ölümden sonra şüphesiz diriltileceksiniz”. Enbiyâ Suresinin 35. Ayetinde Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Ancak bize döndürüleceksiniz. Ankebût Suresinin 2. Ayetinde İnsanlar, “İnandık” demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler. İnsan Suresinin 2. Ayetinde Şüphesiz biz insanı, karışım halindeki az bir sudan (meniden) yarattık ve onu imtihan edeceğiz. Bu sebeple onu işitir ve görür kıldık. Denilirken, İblis (şeytan) için ise, Araf suresinde, 11. Andolsun, sizi (insanı) yarattık. Sonra şekil verdik. Sonra da meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” dedik. İblisten (şeytandan) başka hepsi saygı ile eğildiler. O, saygı ile eğilenlerden olmadı. 12. Allah, “Sana emrettiğim zaman seni saygı ile eğilmekten ne alıkoydu? ” dedi. (O da) “Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın” dedi. 13. Allah, “Şimdi in aşağı oradan. Çünkü senin orada büyüklük taslamak haddine değil! Hemen çık! Çünkü sen aşağılıklardansın” dedi. 14. Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) bana insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar süre ver.” 15. Allah da, “Sen süre verilenlerdensin” dedi. 16. Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım.” 17. “Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden (kimse) ler bulamayacaksın.” 18. Allah dedi ki: “Yerilmiş ve kovulmuş olarak çık oradan. Andolsun, onlardan sana kim uyarsa sizin, hepinizi cehenneme doldururum.” Ayetlerde görüldüğü gibi, Yaratıcı Allah; İnsanın dünyadaki yaşamı için ona akıl ve özgür irade vererek insana seçme, seçimlerinden sorumlu olma hakkı vermiştir. Bunun anlamı, Allah; insan yeryüzünde yaşarken, insan üzerinde yüzde yüz egemenlik hakkını kullanmayacaktır. Elbette insan doğal (yaratılış) yasaları gereği, Allah’ın egemenliğine tam olarak uyacaktır. Mesela: Doğumunu / ölümünü tayin edemeyecektir. Anasını / babasını / kardeşlerini / kavmini (ırkını) tayin edemeyecektir. Bedensel / fizik / akıl / yeti güçlerini tayin edemeyecektir. (Ama olanları geliştirebilecektir) İnsanlığın doğal yasaları gereği hastalık / kaza / vesaire gibi konularda yasa dışına çıkamayacaktır. İnsanlığın doğal yaşam şekli / yeme / içme / defi hacet (tuvalet) ihtiyaçlarının tersinde hareket edemeyecektir. Yani hiçbir insan hangi ülkede, hangi yıl / gün / ay / saat, ırkta, ana / babadan doğacağının pazarlığını yapamayacak. Bu konuda özgür seçime tabi olmayacaktır. Olan bedensel özelliklerini / aklını / yetilerini kullanmayı becerebilecek, geliştirebilecek. Ancak sınırlarını aşamayacaktır. Yaratıcıyla bunların pazarlığını yapamayacak. İstediği özellikleri seçme hakkına sahip olamayacaktır. İnsanın yaratılış dokusu hastalıklara karşı kırılgan, yenik düşen şekilde ise, her ne kadar tedbirler alsa da, tedaviler görse de, kırılganlığını, yenik düşmeleri engellese de, tamamen yok edemeyecektir. İnsanın başına kazaen gelebilecek konularda tedbir alsa da, insana dair kaza konularını değiştiremeyecektir. Yaşam şeklinde, yemeden / içmeden, tuvalet ihtiyacı duymadan yaşayacağım diyemeyecek. Bunların pazarlığını yapamayacaktır. İnsana yaratılıştan verilen seçme özgürlüğü; İnsan ilişkilerinde nasıl davranacağı konusunda seçim yapabilmek… Yaşam şeklinde neleri yiyecek / içecek konularında, yiyebilecekleri / içebilecekleri konusunda seçim yapabilmek… Bedensel / fizik / akıl / yetilerini hangi alanlarda kullanacağı konusunda seçim yapabilmek Ana / babasına / kardeşlerine / ırkına / insanlığa / doğaya davranışlarında seçim yapabilmek… Bedeninin yaratılıştan gelen kırılganlık / yenik düşmek / kaza / konularında, gerekli araştırma, geliştirme yaparak etkilerini azaltabilmek veya hiç emek harcamamak tercihini yapabilmek… Gibi alanlarda insan özgürdür / seçme hakkına sahiptir / sorumluluklarını üstlenir. Yaratıcı Allah insana din gönderdiğinde, İnsana tanıdığı özgürlükler alanında; eğer seçimlerinde kendisinin önerdiği şekilde davranırsa imtihanda başarılı olacağını, Aksi halde başarısız olacağını vurgulayarak… İnsanın önüne iki seçenek koyar. Yani insan, seçme özgürlüğü alanında, Ya kendi kendine seçimler yapmayı Ya bir insana bağlı kalarak seçimler yapmayı Ya insanlara uyarak seçimler yapmayı Ya da Allah’ın önerdiği konuları esas alarak seçimler yapmayı Hayatının temeli olarak alabilir. Buna göre de sorumluluklarını üstlenir. İşte Allah yarattığı insan üzerindeki yüzde yüz sahiplik / egemenlik hakkından insanı özgür bıraktığı alanlarda dünyada vazgeçerek açılım getirmiştir. Peki, Allah dilerse, insanın seçme hakkını, seçme özgürlüğünü kaldırabilir mi? Elbette… Yaratıcıya inanan herkes bu inanca sahiptir. İblise (Şeytana) gelince, İblis seçme özgürlüğüne sahip değildir. O baştan seçimini yapmış ve Allah’tan izin istemiştir. Allah’ta Kur’andaki; “Ara suresinin, 14. Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) bana insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar süre ver.” 15. Allah da, “Sen süre verilenlerdensin” dedi.” İfadeleriyle süreyi vermiştir. Bu süre içinde Allah artık şeytana karışmayacak, onun insanı kandırma yolundaki gayretlerini engellemeyecektir. Böylece insanın dünyadaki yaşamının Kur’andaki boyutunda… Allah insana dünyada yaşarken seçme özgürlüğü vermiş ve seçme özgürlüğü verdiği alanlarda insan üzerinden egemenliğini kaldırmıştır. Onun için Allah insana kendisine ve dine inanma konusunda zorlama getirmemiştir. Zorlanmasını da yasaklamıştır. Allah insana seçme özgürlüğü verdiği alanlarda din göndererek önerilerde bulunmuş. Önerilerine inanan ve uyanların imtihandan geçeceklerine işaret etmiştir. İnsan seçme özgürlüğünü kullanarak Allah’ın önerileri dışında hareket ederse bütün sorumlulukları kendisi üstlenecektir. (Sorumluluk insanın rüştüne / akıl baliğ oluşuna / akıllı oluşuna / alını kullanabilme yetisine ulaşmasına bağlıdır. Ülkemizdeki yasalar bunu her akıllı / deli olduğuna dair rapor verilmeyen insanın 18 yaşını doldurması olarak kabul eder) İnsan sorumluluklarını başkasına devredemez. Her ne kadar toplumda, bazı insanlar Allah ile kendileri arasında, dost / veli / yardımcı / şefaatçi tayin ederek, yaptığı hataların sorumluluklarından onların sayesinde kurtulacaklarına inanıyorlarsa da, Allah onların kurtulmayacağını ayetleriyle bildirmiştir. Ve şeytan insanın dünyadaki yaşamının tamamında, insanı kandırmak için elinden geleni yapacaktır. İfadeleri dünya yaşamına anlam kazandırır. Şimdi konuya farklı bir açıdan bakalım. Konu Allah ve din kapsamında ele alındığında, elbette Allah’a ve dine inananların durumu üzerinde konuyu değerlendireceğiz. Değilse bundan sonra işlenecek konuların Allah’a ve dinine inanmayanlarla ilgisi yoktur. Zaten bu tür konular onların dikkatini de çekmeyecektir. Allah’a ve dinine inandığını söyleyen insanlar birkaç görünüme ayrılır. Şimdi bunları inceleyelim. 1. Görünüm; Nûr Suresinin 51. Ayetinde Aralarında hüküm vermek için Allah’a (Kur’ana) ve Resulüne davet edildiklerinde, mü’minlerin söyleyeceği söz ancak, “işittik ve iman ettik” demeleridir. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Âl-i İmran Suresinin 193. Ayetinde “Rabbimiz! Biz, ‘Rabbinize iman edin’ diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla. Kötülüklerimizi ört. Canımızı iyilerle beraber al.” Derler. Böylece Allah’ın vahiyle gönderdiği bilgilere tam teslim olurlar. Seçme özgürlüklerini Allah’tan ve dininden yana kullanırlar. İşte bunlar gerçekten Allah’a ve dinine iman etmişlerdir. Dünya yaşamlarını Allah’a göre ayarlarlar. Akıllarıyla olayları yorumlarken… İradeleriyle kararlar alırlarken… Sorumluluklarının bilincine varırken… Allah’a dikkat ederler. Allah’a rağmen hiçbir şey yapmazlar. Allah’ın insanlar için önerdiği esasların dışına çıkmazlar. 2. Görünüm; Enfâl Suresinin 21. Ayetinde İşitmedikleri halde, “işittik” diyenler gibi de olmayın. Veya Cum’a Suresinin 5. Ayetinde Kitapla kendilerine bildirilenlerden yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah’ın ayetlerini inkâr eden topluluğun hali ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. Belki de günümüzde en yaygın görünüm budur. Allah’ın ayetlerini işitmedikleri halde işittik denilir. Tabi bu mecaz bir ifadedir. Aslında Allah’ın ayetleri kulaklar tarafından duyulmaktadır. Duyulmanın karşılığında gerçekten işitiliyor mudur? Kimi; Arapça aslından okuyup, okuduğunun tek bir kelimesini anlamayan gerçekten işitmiş midir? Kimi; İşine / çıkarına geldiği yerleri işitip diğerlerini es geçiyorsa gerçekten işitmiş midir? Kimi; Allah’ın ayetlerini kimliğini kişiliğini oluşturmak, yaşamını ona göre düzenlemek için değil de, sadece ilim olsun, üzerinden çıkar sağlayayım diyerek okuyor dinliyorsa gerçekten işitmiş midir? İşte bu sorguların cevapları dikkatlice her inanan tarafından kendi aklına, kalbine, muhakemesine verilmelidir. Başkalarına değil kendine… Diğer taraftan insan bir sürü bilgi edinmektedir. Edindiği bilgilerin doğru, güzel, iyi bilgiler olduğuna inanmaktadır. Böyleyken, o bilgilerle hayata bakmaz, yaşamını kurmaz. Doğru / güzel / iyi bildiği şeylerin dışında hayatını sürdürür… Üstüne üstlük, Allah’ın kötü saydığı içki / kumar / fuhuş / yalan / riyakarlık / rüşvet / insanların haklarını yemek / ve toplumca kötü olduğu bilinen her şeyi yaparsa, edindiği bilgilerin bir anlamı var mıdır? Yoksa onlar Allah’ın dediği gibi, sanki onlar ciltler dolusu kitap yüklenmiş eşeklere mi benzerler? 3. Görünüm; Âl-i İmran Suresinin 19. Ayetinde Şüphesiz Allah katında din İslam’dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah’ın ayetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir. Beyine Suresinin 4. Ayetinde Kendilerine kitap verilenler, ancak kendilerine apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler. Ali İmran suresi; 5. Şüphesiz yerde ve gökte Allah’a hiçbir şey gizli kalmaz. 6. O, sizi rahimlerde, dilediği gibi şekillendirendir. Ondan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. 7. O, sana Kitabı indirendir. Onun (Kur’anın) bazı ayetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihdir. (Birden fazla anlam çıkabilen mecaz ifadeli ayetler) Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih ayetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, “Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır” derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar. 8. (Onlar şöyle yakarırlar) : “Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin.” Tevbe Suresinin 77. Ayetinde Allah’a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söyledikleri için o da kalplerine, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar (sürecek) bir nifak soktu. Allah bu ayetlerinde çok net bir şekilde ayrılıkların temelini ortaya koyuyor. İhtiras, aşırılık, nifak (ikiyüzlülük) … İnsan bencilliğine dayalı ihtiras, aşırılık ve ikiyüzlülük, insana sadece ben dedirtir. Ortadan sevgiyi, saygıyı, paylaşımı kaldırır. Sonuç ayrılıklardan, itilaflardan başkası mıdır? 4. Görünüm; Âl-i İmran Suresinin 78. Ayetinde Onlardan (Kitap ehlinden) bir grup var ki, Kitaptan olmadığı halde Kitaptan sanasınız diye (okudukları) Kitaptanmış gibi dillerini eğip bükerler ve “Bu, Allah katındandır” derler. Hâlbuki o, Allah katından değildir. Bilerek Allah’a karşı yalan söylerler. Ne kadar ilginç değil mi? Bazı insanlar vardır ki, kendi fikirlerini düşüncelerini öyle ifade ederler ki, sanki Allah’ın ayetleriymiş gibi sunarlar. Dillerini eğip bükerler. İfadelerine ayet anlamı, ayet süsü vererek çıkar sağlamayı amaçlarlar… 5. Görünüm; Âl-i İmran Suresinin 199. Ayetinde Kitap ehlinden öyleleri var ki, Allah’a, size indirilene ve kendilerine indirilene, Allah’a derinden saygı duyarak inanırlar. Allah’ın ayetlerini az bir değere satmazlar. Onlar var ya, işte onların, Rableri katında mükâfatları vardır. Şüphesiz Allah hesabı çabuk görendir. Evet, olumlu bir görünüm… Peki, bu olumlu görünümün tersi olabilir mi? Şimdi bu soru karşılığında eminim yüz ifadelerinizde büyük bir gülümseme doğmuştur. Çünkü olumsuz anlamıyla yani tersiyle o kadar çok karşılaşılıyor ki! .. Toplumun kutsal saydığı yerlere gidiniz… Çok basit görünümleriyle… - Taze Yasin, taze Yasin… Yeni okunmuş dualar… Diye satıcılar göreceksiniz… Simitçilerin bağırdığı gibi… Taze simit… Yeni çıktı fırından… Taze taze… gibi.. - Veya mevlitlerde, kırklarda, elli ikilerde, kur’an okunur, ilahiler söylenir, dualar yapılır… (Müracaat…) Acaba kaç paraya yapıyorlar ki? Bilen var mı? Tabi bunlar sadece görünenler. Görünmeyen pazarlamacılarda vardır hani.. Onları Müslümanlar çok iyi bilmektedir. Üzerinde durmaya değmez. 6. Görünüm; Bakara suresi; 8. İnsanlardan, inanmadıkları halde, “Allah’a ve ahiret gününe inandık” diyenler de vardır. 9. Bunlar Allah’ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir. 10. Kalplerinde münafıklıktan kaynaklanan bir hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını artırmıştır. Söyledikleri yalana karşılık da onlara elem dolu bir azap vardır. 11. Bunlara, “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiğinde, “Biz ancak ıslah edicileriz! ” derler. 12. İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında değillerdir. 13. Onlara, “İnsanların inandıkları gibi siz de inanın” denildiğinde ise, “Biz de akılsızlar gibi iman mı edelim? ” derler. İyi bilin ki, asıl akılsızlar kendileridir, fakat bilmezler. 14. İman edenlerle karşılaştıkları zaman, “İnandık” derler. Fakat şeytanlarıyla (münafık dostlarıyla) yalnız kaldıkları zaman, “Şüphesiz, biz sizinle beraberiz. Biz ancak onlarla alay ediyoruz” derler. Allah bu ayetlerinde çok açık bir şekilde ikiyüzlülerden / riyakârlardan / münafıklardan söz eder. Sözü uzatmaya gerek var mı? Her şey gayet açık… 7. Görünüm; Zümer Suresinin 49. Ayetinde İnsana bir zarar dokunduğunda bize yalvarır. Sonra ona tarafımızdan bir nimet verdiğimizde, “Bu, bana ancak bilgim sayesinde verilmiştir” der. Hayır, o bir imtihandır. Fakat onların çoğu bilmezler. Yunus Suresinin 12. Ayetinde İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yan üstü yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken (her halinde bu sıkıntıdan kurtulmak için) bize dua eder. Ama biz onun bu sıkıntısını ondan kaldırdık mı, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider. İşte o haddi aşanlara, yapmakta oldukları şeyler, böylece süslenmiş (hoş gösterilmiş) tir. Yunus Suresinin 21. Ayetinde Kendilerine dokunan bir sıkıntıdan sonra, insanlara bir rahmet (ferahlık ve mutluluk) tattırdığımız zaman, bir de bakarsın ki ayetlerimiz hakkında onların bir tuzakları (birtakım tertipleri ve asılsız iddiaları) vardır. De ki: “Allah daha çabuk tuzak kurar.” Şüphesiz elçilerimiz (melekler) kurmakta olduğunuz tuzakları yazıyorlar.3 İsrâ Suresinin 67. Ayetinde Denizde size bir sıkıntı dokunduğunda bütün taptıklarınız (sizi yüzüstü bırakıp) kaybolur, yalnız Allah kalır. Fakat sizi kurtarıp karaya çıkarınca yüz çevirirsiniz. Zaten insan çok nankördür. A’râf Suresinin 95. Ayetinde Sonra kötülüğün (sıkıntı ve darlığın) yerine iyiliği (bolluk ve genişliği) getirdik. Nihayet çoğaldılar ve (nankörlük edip) : “Atalarımız da darlığa uğramış ve bolluğa kavuşmuşlardı” dediler. Biz de, farkında değillerken onları ansızın yakaladık. Nahl suresi 52. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İtaat de daima O’na olmalıdır. Öyle iken siz Allah’tan başkasından mı korkuyorsunuz? 53. Size ulaşan her nimet Allah’tandır. Sonra size bir sıkıntı ve zarar dokunduğu zaman yalnız ona yalvarır yakarırsınız. 54. Sonra sizden o sıkıntıyı giderince, bir de bakarsınız, içinizden bir kısmı Rablerine ortak koşar. İşte bugünkü konumuzun can damarı yedinci görünümdür. Allah’a inandık diyenlerin Allah’a / dinine çıkarcı olarak yaklaşarak, Allah’ın kendilerine hizmetkâr gibi görmeleridir. Yedinci görünümün özelliği nedir? Yedinci görünümdeki insan, yeryüzündeki yaşamına Allah’ı karıştırmayacaktır. Onun söyleminde, ben dünyadaki yaşamımı aklımla kurarım… Allah’ın dünyadaki yaşamıma karışmaya hakkı yoktur… Allah’ın dininin kuralları benim dünyadaki yaşamımda geçerli değildir. Ben hayatımı din ekseninde yaşamam. Ben hayatımı akıl eksenimde yaşarım.. Ancak ben Allah’a inanırım. Dininin kutsallığına inanırım. Dinin ahiret işlerini yaparım. Dünya işlerini yapmam. Dünya işlerimi kendim ayarlarım. Diye düşünür, söyler, hayatına uygular. Ancak dinin ahiret işinin olup olmadığını sorgulamaz. Dinin her kuralının dünyada olduğunu ahirette ise sadece yaptıklarının / yapmadıklarının sorgusunun yapılarak neticeye göre ceza / mükâfat göreceğinin bilincinden uzaktır. Allah ve dini hakkında gerçek olmayan… Lafazan bilgilere sahiptir. Özellikle “İslam dininde din adamı yoktur” ifadesini söyleyip durmasına karşın, dini konuların “ilahiyatçıların, din adamlarının, hacıların, hocaların” işi olduğunu vurgulayarak din adamları sınıfı yaratır. Hayatını aklı / çıkarları üzerine kurar. Hayatına hiçbir zaman Allah’ı ve dinini karıştırmaz. Böyle bir hayat yaşarken, - Ormanları yakar - Ovaları, bağları, bahçeleri yok ederek betonlar diker. Doğanın üretme yapısını öldürür. - Üretim alanları daraldıkça, fazla üretmek için hormonlu yiyecekler üretmeye başlar. - Doğal su yataklarının dengesini bozar. Yönlerini değiştirir. - Suyu, havayı, yaşamı kirletir. - İnsan ilişkilerinde çıkarı / çıkarcı yasaları öne çıkarır. Yasalar yaparken insanın çıkarları öne çıkar. O nedenle, yasa gereği bugün suç olan yarın suç sayılmaz. Veya tersinden bu gün suç olmayan yarın suç sayılabilir. - Bazı çevrelerin çıkar sağlaması için özel yasalar çıkararak haksız kazançlar sağlar. - İnsanlar arasında sınıf yaratır. Zenginler / fakirler arasındaki gittikçe açılır. - Toplumsal, sosyal yasalar dengesizlikler / adaletsizliklerle doludur. - Çıkar uğruna toplumda, insanlar arasında savaşlar çıkarılır. Böylece silah üretici olan çıkarcıların ekmeklerine yağ sürülür. Üzerinden rant elde edilir. Bütün bunlar yapılırken, Allah’a inanılmıştır. Ama hiç dinlenilmemiştir. Hem Allah, hem de dini hayatlarından kovulmuştur. Allah’ı, dinini hayatından kovanlar çıkarları peşinden doludizgin koşarlar. Allah korkusu kalmamıştır artık. Gerçi lafın gelişi Allah korkusu olduğunu söylerler ama yalandır. Riyakârca / ikiyüzlü söylenmiştir. Allah korkusu olmayınca, insanlardan, yasalardan da korkmazlar. Çünkü insanları kandırmak kolaydır. Görsel ve yazılı medya ile istediklerini yaparlar. Eski zamanların büyücüleri / sihirbazları gibi, görsel ve yazılı medya her konuyu evire, çevire, onların istediği kıvamda verir. Böyle halk görsel ve yazılı medya yoluyla büyülenir. Onların yalanları / yılanları, tıpkı Firavunun sihirbazlarının yalanları / yılanları gibi, halkın gözünü korkutur. Halkı zehirler. Yasalardan ise hiç korkulmaz. Zira siyasi partilere, siyasetçilere yapılan yardımları vardır. Görünen ve görünmeyen yardımlarla hayat yürür. Çıkarılan genel ve özel yasalarla bu tür çıkarcıların işleri kolaylaştırılır. Çıkarılan yasalarla / imar afları / ceza afları / vergi afları / vesaire… Çıkarılan yasalarla / teşvikler / istisnalar / indirimler / vesaire… Çıkarları peşinden koşanlar onurlandırılır. Taltif edilir… Hatta kahraman ilan edilirler… Artık “işini beceren usta”, “gemisini kurtaran kaptan”, “at binenin, kılıç kullananın” dır. Peki, ya işler tersine dönerse… - Doğal dengeler bozulduğu için doğal felaketler gelirse… - Çıkarlar uğruna çıkarılan ülke içi ve dışı savaşlar can yakmaya, kanı çoğaltırsa… - Yasal adaletsizlikler toplumsal patlamalara sebep olursa… - Çıkarlar peşinde koşanlar insanların üzerinden rant elde ederken, rüşvet, hırsızlık, soygunculuk, fuhuş, içki, kumar, uyuşturucu artarak sosyal felaketler gelirse… - Çelişkiler / felaketler nedeniyle insanlar çılgınlaşır birbirine girerse… Eller duaya kalkar. Ya Rabbi bizi kurtar… Sen Rahmansın, Sen Rahimsin, Sen büyüksün, Sen Yücesin… Her tarafta dualar ve âminler yükselir. Camilerden… Görsel ve yazılı medyadan… İlgili ilgisiz tüm ağızlardan… İkiyüzlü / riyakar / sırıtkan bakışlarla eller yukarı kalkar dualar yükselir. Pes yani… İşte ben buna; insanın Allah’ı kendine hizmetkâr olarak görmesidir diyorum. İnsan bütün hırsıyla, isyankârlığıyla, riyakârlığıyla, Allah ve din tanımazlığıyla, yeryüzündeki yaşamını altüst edecek… Sonra dönecek kurtar Ya Rabbi… Gerçekten bunlar yapılırken, Allah böyle bir isyankârlığa, ikiyüzlülüğe, şımarıklığa ne der diye düşünülür mü? Allah bu konuda ayetlerini bildirmiştir. “Onlar yeryüzünde başları belaya girince, Allah’ı akıllarına getirirler. Allah’a yalvarırlar. Sonra başlarındaki beladan kurtulduklarında, Allah’ı unuturlar. Koruyucu, kurtarıcı olarak başkalarını bulurlar” “Andolsun ki onlar imandan çok nifak / münafıklık üzeredirler” Evet tekrar soruyorum. Allah bizim hizmetkârımız mı?

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Nilüfer Gümüş
    Nilüfer Gümüş

    Kaleminize emeğinize sağlık.Tebrikler
    Teşekkürler.

    Cevap Yaz
  • Semra Gürbüz
    Semra Gürbüz

    yüreğinize ve emeğinize sağlık - kaleminiz daim olsun .sevgiyle kalın -semra gürbüz

    Cevap Yaz
  • Burhanettin Akdağ
    Burhanettin Akdağ

    İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yan üstü yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken (her halinde bu sıkıntıdan kurtulmak için) bize dua eder. Ama biz onun bu sıkıntısını ondan kaldırdık mı, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider. İşte o haddi aşanlara, yapmakta oldukları şeyler, böylece süslenmiş (hoş gösterilmiş) tir.

    Günümüzün ahvali budur ne yazık ki. Çok ince bir konu, neredeyse çizgiden de ince. Hikayeyi derinlemesine okuduktan sonra da insan yaradılış hakikatlerini yeniden değerlendirmelidir diyorum.

    Anlamlı çalışmayı bizlere ulaştıran yüreğiniz dert görmesin üstadım.

    Selam ve sevgiyle.

    Cevap Yaz
  • Muhiddin Ateş
    Muhiddin Ateş

    harikasınız hocam

    Cevap Yaz
  • Hüseyin Bacanak
    Hüseyin Bacanak

    Mevlam bizleri kendi yolundan, ona layık kul olma durumundan bizleri ayırmasın.
    Ders niteliğinde bir eser okudum abim. selam ve saygılar

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (32)

Mehmet Çoban