Yeterince sevememenin gizil sancısı...
Ölüme karşı kaybedilmiş her savaşın birikmiş yılgısı...
Kendini yutan ağız...
Büyük unutuş...
Ortalık
Kendini bilmez İbrahim kaynıyor;
Her put kıran,
‘Tanrıyı öldürdüm’ sanıyor!
Yırtılmasıdır aşk hiçliğin...
Uzatıp o yırtıktan elini yüreğinin;
İpsiz ve dipsiz bir uçuruma değersin...
Susayan su
Üşüyen ateş
Innamorata
Uçuruma atılmış bir yaşamsın sen
Yaşamın kalbinde unutulmuş ölüm.
Katları vardır özlemin bilir misiniz?
Canlıyken gömülmüş bedenler gibi uyuşuk, sessiz
Vaktinde ölememişliğin ağrılı söylencesini demlendiren
Akrebi, yelkovanı kopuk çalışan saat kadar dilsiz...
Dal budak saldığı görülür bir yok olamayışta bazen
Atın elinizden aksi zamanın düz cetvelini, ey ahali!
Kıvrılıverin şu yuvarlağın içine hoşnut mahpuslar misali.
Sadece dinleyin anlatacaklarımı düşünmeden enini boyunu,
Varsayalım bir aşk hikâyesi işte, var mı bundan daha güzel konu.
İki Meryem arası ağlanan
Bitimsiz duvar
Dikenli taç
Dar ağacı değil
Sevgiyi katleden dehşet
Yalan dolan kentinin
Seni gidi Eros denen mitsel piç,
Aşkın kaderini senin o titrek ellerinin
Kaypak ayarına bırakır mıyım ben hiç!
Kapılmak zorsa artık esmer acıların kuzguni sevişmelerine,
Tedavülden kalkmış bezgin ve umarsız bir büyüyle,
Gölgede bohçalı kırgın ışık eskileriyken biz böyle...
Biz böyle azalacağız anladım, biz böyle;
İçindeki küskün sevi çiçeğinin toprağına sızarak her yenilgiyle,
Kokularını çalıp parfüm yapıyor kendine
Aşk, şarap, kan ve gülün...
Gidermek için, üstüne sinen
Kesif kokusunu ölümün...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!